Haber/Burcu YANAR - Estetik uygulamalar, gelişen teknolojilerle birlikte günümüzde daha yaygın, çeşitli ve erişilebilir durumda. 2020 yılında dünyada 10 milyonu aşkın kişi cerrahi, yaklaşık 14,5 milyon kişi ise cerrahi olmayan estetik uygulamaya başvurdu.

Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği’nin (ISAPS) raporuna göre; Türkiye ise dünyada en çok estetik işlem yapılan beşinci ülke konumuna yükseldi. Bunda dünya ikincisi olduğu burun ameliyatı ve dünya üçüncüsü olduğu botoks işlemlerinin payı büyük. Yalnızca plastik cerrahlardan toplanan verilere dayanarak hazırlanan ve dünyada en fazla estetik uygulama yapılan 10 ülkedeki trendleri ortaya koyan rapor, her coğrafyada belirgin biçimde tercih edilen estetik uygulamaların nasıl farklılaştığını, bununla birlikte dünyaya hakim güzellik anlayışının nasıl aynılaştığını gözler önüne seriyor.

Sosyal medya tüm dünyada siyasetten iş yaşamına, sağlıktan sanata birçok alana etkili olmaya ve yeni trendleri belirlemeye devam ediyor. Doğal olarak algılarımızı ve günlük yaşamımızı da değiştirmeye başladı. Pinterest tarzı evler, tek düze görünen Barbie bebek kadınlar ve birbirlerinin görüntüsü ile ilgili yorumlar yaparak linç girişimleri artmaya başladı. Öyleki bir dizi estetik ameliyatın ardından bir dönem Barbie bebeklere benzerliğiyle dünyaya nam salmış model Valeria Lukyanova’yı duymayan yoktur.

ÇİRKİN ÖRDEK VURGUSU

Estetik Plastik Cerrah Op. Dr. Ruhi Çankayalı, güzellik algısı üzerinden yapılan psikolojik şiddetin geçmişten günümüze devam ettiğini belirterek, çirkin ördek yavrusu masalına atıfta bulundu. “Sizde bilirsiniz çirkin ördek yavrusu hikayesini ancak sosyal medyanın özellikle kişilik bozukluğu olanlara sunduğu olanaklarla günümüzde psikolojik şiddetin had safhaya geldiği doğrudur. Bunun nedenlerinden biri de sosyal medya üzerinden beğenilme algısının üst seviyelere çıkmış olmasıdır. Sosyal medya tarafından beğenilme algısı olmayan kişi görüntüsünü bu yolla yaymaz ise doğal olarak psikolojik şiddete de maruz kalmaz diye düşünüyorum, ancak günümüzün gerçeği sosyal medya. Orada yoksan hayatta da olamayacağın için mecburen ucundan kıyısından buna bulaşıyorsun ve bir şekilde bir yerden gelen şiddetle karşılaşıyorsun” ifadelerine yer verdi.

Genellikle fiziksel olarak daha iyi görünüme sahip olmak isteyenlerin kendilerine başvurduğunu dile getiren Çankayalı, “Bunların arasında gerçekten sadece kendisi için bu değişikliği isteyenler olduğu gibi üçüncü kişilerin beğenilerinin devreye girmesi, bir ünlüye benzeme merakı, kendini henüz tanımamış olmak, psikolojik şiddete uğramış olmak gibi etkenler de mevcut. Gerçek hastayı diğerlerinden ayırıp işlem yapabilmek önemli tabi. Bu nedenle hastanın biyolojik olduğu kadar psikososyal katmanları olduğunu ve o katmandaki sorulara cevap bularak hastaya yapılacak işlemin ona ne kadar fayda sağlayacağını tespit etmek gerektiğini hiç unutmamak lazım” vurgusunu yaptı.

'AÇILMIŞ YÜZLERCE DAVA VAR'

Aslında hukuken ‘Güzellik Merkezi’ diye bir kavram kalmadığını da belirten Çankayalı, “2008 yılı başında bu merkezler polikliniğe veya muayenehaneye dönüştürüldü. Sizin ‘Güzellik Merkezi’ ile kastettiğiniz ‘Güzellik Salonları.’ Oralarda çalışan güzellik uzmanları Milli Eğitim Bakanlığı sertifikalı, belli süre kurs görmüş kişiler. Hiçbiri tıp fakültesi mezunu değil. Güzellik salonları, sağlık kuruluşu statüsünde olmayıp, güzellik salonu adı altında açılan işyerleri, İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik kapsamında belediyelerce ruhsatlandırılmaktadırlar. Güzellik uzmanlarının, güzellik salonlarında yapabileceği iş ve işlemler İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte açık olarak tarif edilmektedir. Görev tanımı dışındaki işlemleri yapamazlar. Hatta bu yönetmelik kapsamında, güzellik salonunda tıp fakültesi diploması olan biri çalışsa bile, tabip yetkisinde olan tıbbi işlemler güzellik salonunda yapılamaz. Tıbbi ürün ve hastalıkların tedavisine ilişkin tavsiyelerde bulunamazlar. Maalesef yapılıyor, hem de hekim olmayan kişilerin dahi yaptığını biliyorum. Bu, çok önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu nedenle açılmış yüzlerce dava var” diye konuştu.

MÜKEMMELİYETÇİLİK ALGISI

Uzman Pedagog ve Aile Danışmanı Sedat Baş ise güzellik algısı denildiğinde öncelikle çocukların gelişimine bakmak gerektiğine dikkat çekerek, “Kız çocukları küçük yaşlardan itibaren Barbie bebeklerle oynuyorlar. Bu bebekler görünüş anlamında oldukça mükemmeliyetçi bir imaj yaratıyor. Böyle bir kodlamada bu çocuklar ileride yetişkin olduğunda sosyal medyada da aynı dayatmayla karşılaşıyorsa ve insanlar sürekli filtrelerle kendilerini gösterip merkezde olmaya çalışıyorsa tabi ki bir gencin aklına mükemmeliyetçilik fikri yerleşecektir” dedi.

TEK TİP İNSANLAR ÇOĞALIYOR

Estetik ile ilgili rakamsal verilere de değinen Baş, “2018 yılında sadece Amerika’da 24 milyon estetik operasyon gerçekleştirilmiş. Türkiye’de de şu an bu sayı çok yüksek rakamlarda. Baktığınız zaman eskiden kuaföre giden insanlar artık daha çok estetik merkezlerine gidiyor. Bir insanın tıbbi anlamda bir sorunu varsa elbette kişi kendisini iyi hissetmek için bu yollara başvurabilir. Ancak hiçbir sorunu yokken insanların ‘güzelleşmek’ adına kendilerinde birtakım oynamalar yapması çok büyük bir felaket getirecektir. Etrafınıza bir bakın, tek tip insanlar giderek çoğalıyor. Aynı dudağa, aynı göğüse, aynı kaşa ve kirpiğe sahip bir sürü insan var. Bizim olmayan bir şeyi kendimize adapte ederek bizmişiz gibi gösteriyoruz. Buna en güzel örnek de sosyal medyadaki uygulamalarda kullanılan filtreler” açıklamasında bulundu.

EŞLER BİRBİRİNİ BEĞENMİYOR

Sosyal medyanın dayattığı güzellik algısının aile içindeki şiddeti de körüklediğini dile getiren Baş, “Çünkü eşler arasında birbirini beğenmeme durumları ortaya çıkıyor. Erkekler daha çok gösterişli ve kendilerini bir obje olarak gösteren kadınlara yöneliyor. Bu sefer de kendi eşini dışlamaya ve psikolojik şiddet uygulamaya başlıyor. Böylelikle evliliklerin çoğu son buluyor. Kadınların da benlik algısında bir düşüş yaşanıyor ve depresyona giriyor ve her şeyden vazgeçmeye başlıyor. Bunların hepsi birer döngü aslında” sözlerine yer verdi.