Boş çaba
Türk halkı yalnızca Ankara'da değil, bütün yurtta Ata'ya bağlılığını gösterecek, minnet duygularını haykıracak. İstanbul'da TGB'nin düzenlediği 'Birinci Vazife Yürüyüşü' ile, İzmir'de de bayraklarıyla meydanlara dökülecek halk, IŞİD kafalılara en güzel dersi verecek.
Bir türlü anlamak istemedikleri Atatürk'ü unutturmaya çabalıyorlar. Bu ülkenin nasıl kurulduğunu bilmiyorlar, Milli Mücadele'nin hangi koşullarda başladığını bilmiyorlar, tarihi bilmiyorlar, Atatürk'ün bağımsızlık tutkusundan, özgürlük aşkından hiç haberleri yok.
İstanbul'un işgal günlerinde, Mustafa Kemal Samsun'a çıkmadan 3 buçuk ay önce 4 Şubat 1919 tarihinde Alemdar Gazetesi'nde yer alan bir röportajı hatırlayalım. Daha sonra Milli Mücadele'ye karşı çıkan Alemdar gazetesinin yazarlarından “ki Cumhuriyet sonrası 150'likler listesine alınarak yurtdışına sürgüne gönderilmiştir” Refii Cevat Ulunay, Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'ndan alınarak İstanbul'a gelmiş olan 'Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa' ile bir söyleşi yapmaktadır;
“Bakınız Cevat Beyefendi, sizin imkansız gördüğünüz kurtuluş yolları vardır. Bugün herhangi bir teşkilatçı Anadolu'ya geçer de milleti silahlı bir direnişe hazırlarsa bu yurt kurtarılabilir.”
Heyecanlanmıştım. Birinci Dünya Savaşı süresince gücümüzü öylesine tüketmiştik ki elimizde hiçbir şey kalmamıştı. Harplerden sağ kalanların ise ayakta duracak halleri yoktu.
“Nasıl olur Paşam?” diye yerimden fırladım. Paşa sakindi;
“Aklınızdan geçenleri tahmin ediyorum” dedi. “Doğrudur, görünüş tamamen aleyhimizde. Ama düşmanlarımız olan bu büyük devletlerin bir de içyüzleri var.”
“Nasıl Paşam?”
“Anlatayım. Siz sanıyor musunuz ki savaşı kazanmakla müttefikler aralarındaki bütün sorunları çözmüşlerdir. Aralarındaki asıl rekabet şimdi başlayacaktır. Asırlardır birbirleriyle boğuşan Fransızlarla İngilizleri ortak düşman tehlikesi birleştirdi. Şimdi o eski rekabet bıraktıkları yerden yeniden başlayacaktır. İtalya'nın da başı dertte. Onlar da her an bir iç karışıklık yaşayabilirler. Sonuçta Anadolu'da başlayacak bir milli direnişle hiçbiri mücadele edecek durumda değildir. Böyle bir mücadelenin tam sırasıdır.”
“Paşam, milli direniş, güzel, ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla? Maalesef Paşam, kupkuru bir çölden farksız oldu bu güzel vatanımız.”
“Öyle görünür Refii Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak lazımdır. Çöl sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse vatan da millet de kurtulur.”
Mustafa Kemal'e veda ettim, matbaaya geldim. Ne kafam almıştı, ne mantığım. Daha doğrusu anlattıkları bana deli saçması gibi gelmişti. Matbaada arkadaşlar, “Anlat” diyorlardı, “Neler söyledi?” Anlattım; “Şu sıralar Anadolu'ya geçilir, orada teşkilat kurulur, vatan bağımsızlığına kavuşur, millet de özgürlüğüne kavuşurmuş. Anladınız mı arkadaşlar? Bu deli değil zırdeliymiş.”
Bu büyük askeri ve siyasi dehayı anlamaya hayalleri bile yetişemiyordu. Bugün de öyle. Ama söyledik boşuna çabalıyorlar. Yarın Ulusal Kurtuluş'un başlangıcının yıldönümünde bütün ülkeden yükselecek haykırışlar en büyük kabusları olacak.