Çok da abartmamak lazımmış
Evinin, kendi yaşam alanının, sabrının, paşa gönlünün sınırını bilen, çizen ve o sınırı aştırmayanlara hayrandım.
Benim evimin kapısını gecenin 03.00'ünde çalıp, yataktan kaldırabilirdiniz mesela.
"Canım seni görmek istedi arkadaşım" kelimesi benim için yeterli idi.
Otururduk sabaha kadar... Sen anlatırdın, ben uykulu gözlerimi açmaya çalışır, yine de gönülden dinlerdim seni.
O gün eve kapanmak, yalnız kalmak istemişsem ama sen telefonun öbür ucundan "Haydi gel dışarı çıkalım, bir rakı balık yapalım... Anlatacaklarım var" dediysen ayaklarımı sürüyerek çıkar ama yine de çıkardım. Çünkü çıkmazsam sonra 'ayıp olur'du!
***
İşin maddi paylaşımlarına hiç girmiyorum.
Yatıya mı kalacaksın? Kendi evin gibi... Araba mı lazım? Anahtar orada...
Tamamen bana ait değildi hiçbir şey... Ortak paylaşıma sonuna kadar açıktı.
Hem inancıma göre de bu böyle olmalıydı zaten...
Hem dedim ya "Olmaz" dersem çok ayıp olurdu!
***
Oysa ayıp mayıp olmazmış.
Yine hak ettiğini düşündüklerimin başımın üzerinde yeri var ama sayıları giderek azaldı. Çekirdek kadro kaldı.
Sınırları aşırı hoşgörü, koşulsuz şefkat ve sınırsız fedakarlıkla çizilmiş o ülkede tek başıma olduğumu fark ettim.
Artık ben de başkaları gibiyim.
Önce ben! Samimi ol ama laubali olma...
Dostluk dediğinin kendinden ödün vermek olmadığını sonunda anladım.
"Hayır dersem sonra ayıp olur" diye diye en büyük ayıbı kendime yaptığımı fark ettim.
Hiç kimseyi gerektiğinden fazla ciddiye alamıyorum artık.
O anaç anaç takılmaların karşılık bulacağı yokmuş çünkü.
Artık beklentim yok, hayal kırıklığım da yok.
Anlayan anlıyor, anlamayanın da demek ki benden ayrı gidecek yolları olduğu ortaya çıkıyor :)
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sayıları giderek artıyor
En korktuğum şeylerden biri...
Manyağın biri çıkar, size kafayı takar, sonra ayıkla pirincin taşını.
Bu ülke kanunlarında ısrarla kadını ve çocuğu korumaya yönelik düzenlemeler yapılmadıkça her kadın potansiyel sapık kurbanı.
Diyelim adam sosyal medya üzerinden mesaj atıyor. Cevap vermiyorsun, ikinci mesajı mutlaka küfür ve hakaret oluyor. Engelliyorsun, başka bir hesaptan kabus gibi ortaya çıkıp tacize devam ediyor.
İnternet ortamındaki bu tacizlerin de sert yaptırımları olmalı artık.
Gerçi bu ülkede cinsel saldırı ve tecavüz suçluları bile yargılanma sürecinde salıveriliyor ve hak ettiği cezayı almıyor ya!
Özellikle hükumet kanadında giderek yaygınlaşan kadını eve kapatma söylemlerini güçlendirmek için bu suçların cezalarının giderek hafifletileceğinden bile korkar olduk artık.
- Bak işte evden çıkarsan başına bunlar gelir...
- Çalışmaya kalkar, kocanın dizinin dibinden ayrılırsan seni sapıklar bulur.
- Evlenip çoluğa çocuğa karışmak yerine okumayı, çalışmayı tercih edersen seni kanun bile koruyamaz.
Diye diye neredeyse prangayı vuracaklar kadının ayak bileğine...
Sene olmuş uzay yolu bizim şu korkularımıza, endişelerimize, konuştuğumuz mevzulara bak!
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kabayız kaba
Önümde bir baba kız, ATM'nin başında epey bir debelendiler, beni ağaç ettiler ve en sonunda ayrıldılar.
Aceleleri de vardı herhalde, hızla uzaklaştılar ve ben bir anda onların geri gelen kartı ve parasıyla baş başa kaldım.
Dönüp seslendim, duymadılar.
Ben parayı aldım, kartı aldım peşlerinden attım kendimi yolun ortasına “Heyyy, birader, evladım, huoop!” diye bağırdım ve sonunda sesimi duyurdum.
‘Ne var?’ diye döndüler, dedim ‘Kardeşim bu ne acele ve dalgınlık? Bak paranız da kartınız da makinede kaldı.’
İyi insan ve örnek bir vatandaş olduğum için bir gülümseme, bir teşekkürü de beklemedim değil hani...
Ama yüzüme bile bakmadılar. “Haa höö” gibi bir sesler çıkardı baba, döndü kızını azarladı bir de ama bana kışt köpeğim bile diyen olmadı, döndüler arkalarını gittiler. Bir zoruma gitti!
Kabayız kaba.. Nezaketten, görgüden nasibimizi almamışız. Teşekkürden ise hiç anlamayız.
Ülkece Taş Devri'nde kalakalmışız.