Ege Denizimize ulaşan birkaç tane akarsu var. Bunların başında doğrudan İzmir Körfezi’ne ulaşan Gediz Nehri gelir. Diğerleri ise Bakırçay, Büyük ve Küçük Menderes nehirleridir. Bu büyük nehirlerin dışında da Ege Denizi’ne ulaşan Nif Çayı, Nilüfer Çayı, Orhaneli Çayı gibi birçok akarsu daha vardır. Diğer taraftan Ege Denizi’ne ulaşamayan ama bu nehirlere ulaşarak onları besleyen onlarca akarsudan da bahsetmek mümkündür.
Bu ana nehirler ve onları besleyen akarsular bölgedeki tarımı besleyen ana kaynaklardır. Manisa Ovası vb. gibi bölgedeki ovalarda yer alan tarlalar, bağlar, bahçeler bu akarsulardan çektikleri sularla ürünlerini yetiştirirler.
İşte sorun da burada başlıyor. Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Ege Bölgesi’nin önemli tarımsal su kaynaklarından Gediz Nehri’ni kirlilikten kurtarmak için yaptığı çalışmalar kapsamında alınan numunelerin incelemesinde su kalitesinin ‘çok kirli’ anlamına gelen 4’üncü sınıf olduğunun ortaya çıktığı raporlarda belirtiliyor.
Yani bizler, Ege Bölgesi’nde yaşayanlar, kimyasal atıklarla yüklü sularla sulanan sebzeleri, meyveleri, ürünleri yemek zorunda kalıyoruz.
Gediz Nehri’nde durum böyle de diğerlerinde farklı mı? Bölgenin diğer bir büyük akarsuyu olan Büyük menderes nehrinde de aynı tablo hakim.
Ekosistemi koruma ve doğaseverler derneği başkanı Bahattin Sürücü internette okuduğum bir beyanatında Büyük Menderes Nehri’nde suyun renginin artık siyaha döndüğünü, bunun nedeninin zeytinyağı fabrikalarının kara atık sularını nehre vermeleri kadar, Söke ve Aydın sanayi bölgelerindeki fabrikaların, Denizli’de kurulu tekstil üreticilerinin, nehrin kirlilik yükünü arttırdığını söylüyor.
Tabii bu nehirden su çekerek sulanan ovalardaki tarımsal arazilerden elde edilen ürünleri de bizler tüketiyoruz. Afiyetler olsun.
Denizlerimiz balık çiftlikleri ile doldu. Kullandıkları yemler çiftliklerin civarındaki sualtı yaşamını etkilerken, çiftliklerin naylon halatlar ve diğer atıklarla yakın koyları çöplüğe çevirdikleri herkesin malumu. İnanmayanlar Karaburu’ndan bir tekneye atlayıp sahil boyunca Ildır’a doğru kıyı kıyı gitsinler. Kendi gözleri ile görecekler.
Bu da bir nevi zehir. Gözümüze, gönlümüze, denizimize.
Zeytinliklerimiz tehdit altında. Bazı yerlerde işin tehdit boyutunu aşıp katliam düzeyine geldiğini basından takip ediyoruz. Bütün dünyada adeta birer mücevher gibi korunup kollanan zeytin ağaçlarını biz kepçe ile kazma ile söküp madenlere, yerleşimlere yani betona terk etmek zorunda kalıyoruz.
Daha neleri yazayım. Birilerine kapatılan sahillerimizi mi, birilerine verilen topraklarımızı mı?
Niçin denetlenmiyor, niçin önlenemiyor bilmiyorum. Ama geleceğimizi yok ettiğimiz ortada. Geleceğimizi zehirliyoruz.