Ekmek askıda, hayat askıda

Abone Ol

Alevli günlerden geçiyoruz.
Uyuşturucu operasyonları hız kesmeden sürüyor. Suçu olan cezasını çeksin, buna kimsenin itirazı yok. Hatta geç bile kalındı. Ama mesele sadece sokaktaki torbacı, sadece vitrine sürülen birkaç isim mi?

Asıl soru şu:
Toplumu uyuşturanlara ne olacak?

Yıllardır aynı masalları anlatıp insanları yoksulluğa, çaresizliğe mahkûm edenler. Gerçeği makyajlayıp umut satanlar… Hayatı giderek daralan milyonlara “sabredin” diyenler… Onların hiç mi sorumluluğu yok?

Konuyu biraz açayım.

Gazetemizin dünkü özel haberi aslında her şeyi özetliyor. İnci Ongun, iç acıtan bir tabloyu güçlü bir habercilikle gözler önüne sermiş. Okumuşsunuzdur: “Askıda ekmek” uygulaması artık sıradan bir dayanışma örneği olmaktan çıkmış, hayatın merkezine yerleşmiş. Üstelik mesele sadece ekmekle sınırlı değil. Askıya bırakılan yiyecekler, kırtasiye malzemeleri, giysiler, hatta ilaçlar.

Ve en çarpıcı olanı:
Askıdaki ürünler için kuyruklar oluşması…

Bunlar bizim alışık olduğumuz manzaralar değil. Bunlar yeni Türkiye'nin icatları…

Bir de eskiyle kıyaslayalım.

Bir zamanların emeklisi nasıldı?
Bir evi vardı. Önünde bir Anadol ya da benzeri bir otomobil. Kimseye muhtaç olmadan sürdürülen sade ama onurlu bir hayat. Torunlara harçlık veren, bayramda elini öptüren bir dede, bir babaanne. Emekli ikramiyesiyle ev alınabildiği günlerdi o günler. Emekli olmak, dinlenmek demekti.

Şimdi emekli olmak ne demek?

Şimdi emekli ikramiyenle bırakın evi, kapısını alamazsın… Ek gelirin yoksa, sağlığın el veriyorsa yeniden çalışmak zorundasın. Tabii iş bulabilirsen. Emeklilik artık bir güvence değil, bir belirsizlik hâli.

Emeklinin alım gücü düşünce küçük esnafın işi de azalıyor haliyle. Zincir böyle işliyor. Emekli alamıyor, esnaf satamıyor, herkes borçla ayakta durmaya çalışıyor. Yıllardır kulağımıza fısıldanan palavralarla geldik bu noktaya.

Bazıları daha da karamsar.
“Bunlar daha iyi günlerimiz” diyenlerin sayısı az değil.

Ben o kadar karamsar değilim.

Evet, tablo ağır. Evet, askıda olan sadece ekmek değil; umut, gelecek, hayatın kendisi.

Hayatımızı da askıya alacak hâlimiz yok.

Nasıl düştüysek öyle kalkarız.