Bugün, takvim yaprakları 30 Eylül 2025'i gösterirken, sevginin, hoşgörünün ve ilahi aşkın coşkulu sesi Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin doğumunun 818. yıl dönümünü idrak ediyoruz. Asırlar önce, 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içinde yer alan Belh şehrinde dünyaya gelen bu büyük alim ve gönül sultanı, ardında bıraktığı eserler ve felsefesiyle sadece Anadolu'yu değil, tüm dünyayı aydınlatmaya devam ediyor. Moğol istilasının kasıp kavurduğu bir coğrafyadan kaçarak ailesiyle birlikte Konya'ya sığınan ve bu topraklara kök salan Mevlânâ, insanı merkeze alan, ayrım gözetmeyen ve her varlığı Yaradan'ın bir yansıması olarak gören düşünce sistemiyle evrensel bir ikon haline geldi. Onun "Gel, ne olursan ol yine gel" çağrısı, 818 yıldır din, dil, ırk fark etmeksizin tüm insanlığın kalbinde yankılanıyor ve umutsuzluğun en koyu anında bile bir sığınak olmaya devam ediyor. Bu özel günde, onun hayat hikayesi, felsefesi ve Konya'da düzenlenecek etkinliklerle manevi mirası bir kez daha onurlandırılıyor.
Belh'ten Konya'ya uzanan bir hayat yolculuğu
Mevlânâ'nın hikayesi, 30 Eylül 1207'de, o dönemde önemli bir İslam kültür merkezi olan Horasan'ın Belh şehrinde başladı. Babası, dönemin en saygın alimlerinden olan ve "Alimlerin Sultanı" anlamına gelen Sultanü'l-Ulema lakabıyla anılan Bahaeddin Veled, annesi ise Belh Emiri'nin kızı Mümine Hatun'du. Asıl adı Muhammed Celâleddin olan Mevlânâ, ilk eğitimini babasından aldı. Ancak 13. yüzyılın başlarında başlayan Moğol istilası, bölgedeki huzuru ve güvenliği ortadan kaldırdı. Bu tehlike ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle Bahaeddin Veled, ailesi ve yakınlarıyla birlikte 1212 yılı civarında Belh'ten ayrılma kararı aldı.
Bu uzun ve meşakkatli göç yolculuğu, Mevlânâ'nın entelektüel ve manevi gelişiminde derin izler bıraktı. Nişabur, Bağdat, Mekke, Medine ve Şam gibi dönemin ilim merkezlerine uğrayan aile, büyük alimlerle tanışma ve ilim meclislerine katılma fırsatı buldu. Yıllar süren bu yolculuğun ardından Anadolu'ya ulaşan aile, bir süre Karaman'da yaşadı. Mevlânâ, 18 yaşındayken burada Gevher Hatun ile evlendi ve ilk oğlu Sultan Veled dünyaya geldi. Aile, en sonunda Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti ve dönemin en önemli şehirlerinden olan Konya'ya, Sultan Alâeddin Keykubad'ın ısrarlı daveti üzerine 1229 yılında yerleşti. Babası Bahaeddin Veled'in 1231'deki vefatının ardından Mevlânâ, onun yerine geçerek medreselerde ders vermeye başladı ve kısa sürede şehrin en saygın alimlerinden biri haline geldi.
Şems-i Tebrîzî ile 'ham'lıktan 'pişmiş'liğe geçiş
Mevlânâ, Konya'da saygın bir müderris olarak ilim ve irfan dağıtırken, hayatının akışını tamamen değiştirecek o büyük karşılaşma 1244 yılında gerçekleşti. Gezgin bir derviş olan Şems-i Tebrîzî'nin Konya'ya gelmesi, Mevlânâ için bir dönüm noktası oldu. Şems'in sorduğu bir soruyla başlayan sohbet, iki gönül sultanını bir araya getirdi ve bu buluşma, Mevlânâ'yı "kal" ilminin (kitabi bilginin) zirvesinden "hal" ilminin (manevi tecrübenin) sonsuz okyanusuna taşıdı. Bu karşılaşmadan sonra Mevlânâ, medresedeki derslerini, kitaplarını ve müritlerini bir kenara bırakarak kendini tamamen Şems ile yaptığı ilahi sohbetlere adadı.
Bu durum, Mevlânâ'nın çevresindekiler tarafından başlangıçta yadırgandı ve Şems'e karşı bir kıskançlık ve tepki doğurdu. Mevlânâ'nın deyimiyle bu dönem, onun "hamdım" dediği alimlik evresinden "piştim" dediği tasavvuf ve ilahi aşk yolculuğuna geçişiydi. Şems'in manevi rehberliğinde kendi içindeki coşkun aşkı keşfeden Mevlânâ, şiirler söylemeye, sema etmeye başladı. Ancak çevreden gelen baskılara dayanamayan Şems, 1246'da Konya'yı terk etti. Bu ayrılıkla büyük bir acı yaşayan Mevlânâ, onu bulması için oğlu Sultan Veled'i Şam'a gönderdi. Şems geri döndü ancak dedikodular ve tepkiler bitmedi. Şems, 1247'de ikinci kez ve bu defa sonsuza dek ortadan kayboldu. Bu kayboluşun ardından Mevlânâ, aradığı Şems'i kendi özünde buldu ve içindeki ilahi aşk, insanlık tarihinin en büyük edebi şaheserlerinden biri olan Mesnevi ve Divan-ı Kebir'de vücut buldu.
Eserleriyle çağları aşan bir miras
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin insanlığa bıraktığı en büyük miras, hiç şüphesiz ölümsüz eserleridir. Şems-i Tebrîzî ile buluşmasından sonra içindeki manevi pınarın coşmasıyla ortaya çıkan bu eserler, tasavvuf edebiyatının zirveleri olarak kabul edilir.
-
Mesnevi-i Manevi: Onun başyapıtı olarak kabul edilen Mesnevi, yaklaşık 26.000 beyitten oluşan altı ciltlik dev bir eserdir. Farsça kaleme alınan bu eserde, Kur'an ayetleri ve hadisler ışığında, hikayeler ve meseller aracılığıyla tasavvufi düşünce, ahlak ve insan-ı kâmil olma yolculuğu anlatılır. Mesnevi, sadece bir şiir kitabı değil, aynı zamanda bir ruhsal rehberdir.
-
Divan-ı Kebir: "Büyük Divan" anlamına gelen bu eser, Mevlânâ'nın coşkun anlarında söylediği gazel, rubai ve terkib-i bendlerden oluşur. Şiirlerin çoğunda mahlas olarak "Şems-i Tebrîzî" adını kullanması, Şems'e duyduğu derin sevginin ve onunla nasıl bütünleştiğinin bir ifadesidir.
-
Fihi Ma Fih: "İçindeki içindedir" veya "Ne varsa onda var" anlamına gelen bu eser, Mevlânâ'nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin oğlu Sultan Veled veya müritleri tarafından derlenmesinden oluşur. Dini ve tasavvufi konuları daha anlaşılır bir dille ele alır.
-
Mektubat: Mevlânâ'nın başta Selçuklu sultanları ve vezirleri olmak üzere, dönemin ileri gelenlerine, dostlarına ve ailesine yazdığı 147 mektuptan oluşur. Bu mektuplar, onun yaşadığı dönemin sosyal ve siyasi yapısına ışık tutması açısından da önemli bir tarihi belgedir.
-
Mecalis-i Seb'a: "Yedi Meclis" anlamına gelen bu eser, Mevlânâ'nın yedi vaazının not edilmesinden meydana gelmiştir.
Doğum gününde Konya'da özel etkinlik: Şerbet-î Velâdet
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin ölümü, kendisi tarafından "düğün gecesi" anlamına gelen Şeb-i Arus olarak tanımlanmış ve her yıl 7-17 Aralık tarihlerinde Konya'da büyük törenlerle anılmıştır. Ancak onun dünyaya gelişi de Konya'da özel etkinliklerle kutlanmaktadır. Bu yıl, Mevlânâ'nın 818. doğum yıl dönümü münasebetiyle, Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından Mevlâna Meydanı'nda "Şerbet-î Velâdet" (Doğum Şerbeti) adıyla geleneksel bir etkinlik düzenleniyor. 30 Eylül 2025 tarihinde saat 14:00 ile 19:00 arasında gerçekleştirilecek bu etkinlikte, vatandaşlara ikramlarda bulunularak Mevlânâ'nın doğumu bir bayram havasında kutlanacak. Bu tür anma etkinlikleri, onun sadece bir ölüm yıl dönümünde değil, aynı zamanda dünyaya teşrif ettiği günde de hatırlanmasını sağlayarak mirasının canlı tutulmasına katkıda bulunuyor.