İl Başkanı kibarca veda eder ve otelden ayrılır. Bu son konuşma basın mensuplarını rahatsız etmiştir.Yorucu bir akşamın birkaç kadeh içmeden geçmesi zordur. Mutlaka bir çare bulunacaktır.
Akşam yemekte toplanıldığında TRT Muhabiri garsonu çağırır, siparişleri verir. Siparişlerin arasında küçük bir şişe de rakı vardır. Garson talimatlıdır;
"Özür dilerim rakının ücreti ödenmiyor. Sizin ödemeniz gerekiyor"
Muhabir sorar;
-Rakı kaç lira?
-Dokuz lira efendim.
-Peki pilav, baklava kaç lira?
-Pilav iki, baklava iki buçuk lira.
Muhabir hesabı yapmıştır. Pişkinlikle garsona döner;
-Tamam kardeşim, getir rakıyı, iki pilav, iki baklava yaz. Anlaşıldı mı?
Garson biraz şaşkın,salonun diger ucunda yemek yiyen partililere bakar, yutkunur;
- Peki efendim.
Fikir masada çok tutmuştur. Sırayla herkes ikişer baklava, ikişer pilav söyler. Rakılar gelir, afiyetle içilir. Gecenin ilerleyen saatlerinde pilav-baklava tüketimi artar. Bu arada yemeğini bitiren partililer Genel Sekteter'in başkanlığında salondan ayrılırken basın mensuplarını selamlar, "Afiyet olsun!" derler. Gazeteciler de kendilerine kadeh aldırarak mukabele eder.
Ertesi gün parti yetkilisi otele hesabı ödemeye gelir. Fatura tahmin edilenin üzerinde bir rakamdır. Fatura ayrıntılarıyla incelenir; on kişi ellinin üzerinde pilav-baklava yemiştir. Partili otelciye bakar, otelci çaresiz ellerini iki yana açar, kaşlarını kaldırır, hiçbir şey söylemez. Partili olayı anlamıştır. Yüzünde acı bir tebessum belirir. Hoca'ya hesabı nasıl vereceğini düşünür. Parayı öder, dalgın adımlarla otelden ayrılır."
İşte böyle o zamanın hoşgörüsü böyleydi. Şimdi yapın da bakın neler oluyor. Bir "Alo Fatih"e bakar. Anında kendinizi kapının önünde bulursunuz.