Son 20 yıldır iki ayrı ülkede yaşıyor gibiyiz. Hangisi gerçek Türkiye? Muhteşem ekonomisiyle, sanayisiyle, ticaretiyle, refah düzeyiyle, örnek adalet ve hukuk sistemiyle, insan haklarına saygısıyla bütün dünyanın kıskandığı bir ülkede mi yaşıyoruz? Yoksa ekonomisi perişan, enflasyonda, işsizlikte, cari açıkta, gelir adaletsizliğinde, hukuk ve adalette, insan haklarına saygıda yerlerde sürünen bir ülkede mi? Bunlardan biri gerçek Türkiye, diğeri hayali Türkiye.
Bakın iktidar yetkililerinin açıklamalarına, yandaş medyada yer alan haberlere , sosyal medyada büyük paralar harcanan iktidar trollerinin paylaşımlarına; Yalnızca son bir ayda yandaş gazetelerin manşetleri;
'Enflasyon 2027 Yılı sonunda tek haneye inecek’’. ‘’Dezenflasyonun devamını sağlayacağız’’. ‘’Emlak ve araç fiyatları düştü’'. ''Nefes kredisi tekrar başlıyor''. ''Anadolu kapıları berekete açılıyor''. ''Doğalgaz bollaşıp ucuzlayacak''. ''Ekonomimiz güçlü görünümünü koruyor''. ''İşsizlikte gözle görülür düşüş var''.
Bu başlıkları gören sayın halkımız kendini doğal olarak Norveç ya da İsviçre'de sanır değil mi ? Ama gelin görün ki bilimsel veriler pek öyle değil. Dünya Sefalet Endeksi de dünya beşincisi olmuşuz. Avrupa'da ortalama yüzde 5'lerde seyreden enflasyon ülkemizde bu yıl yüzde 30 hedefini bulmaktan uzak görünüyor. Yalnızca taze meyvedeki artış yüzde 79.5 oldu. Makyajlı TÜIK verilerine göre, işsizlik yüzde 8.5 oranında artmış durumda. Gelir adaletsizliğinde dünyada 28'inci Avrupa'da birinciyiz.
Ya adalet, hukuk, yargı, insan haklarında nerelerdeyiz? Yine verilere bakalım; Toplum Çalışmaları Enstitüsü'nün raporuna göre, Yargı kurumları yüzde 18.4 ile en güvenilmeyen kurumlar arasında üçüncü sırada yer almakta. Her yıl yayınlanan Hukukun Üstünlüğü endeksine göre Türkiye 142 ülke arasında 117.sırada yer alıyor. Kanser tedavisi gören, hayati tehlikesi devam eden Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık'ın tutuksuz yargılanmaması, Gezi Davası’nda tahliye edilen Ayşe Barım'ın hastanede devam eden tedavisi sırasında yeniden tutuklanmasına karar verilmesi, kayyum atamaları. Yüksek Seçim Kurulu kararlarına uyulmaması son bir ayın adalet-yargı garabetlerinin örneklerini oluşturdu.
Basın özgürlüklerinde iktidarın, sansürü yaşam biçimi haline getirme çalışmasına tanık olduk. Yolsuzluk haberleri yapan gazeteciler yüksek tazminat davalarıyla karşı karşıya kalırken, Ergün Poyraz, Fatih Altaylı gibi 18 gazetecinin 'Cumhurbaşkanına hakaret, tehdit, halkı kin ve düşmanlığa tahrik gibi gerekçelerle cezaevinde tutulmaları gerçek Türkiye'nin fotoğrafını ortaya koymakta.
İktidarıyla, yandaş medyasıyla ,trol ordusuyla ülke her ne kadar güllük-gülistanlık gösterilmeye çalışılsa da bilimsel veriler gerçek Türkiye'yi gözler önüne sermekte. Sosyal medyada paylaşılan (Halk refah içinde, bakın kafeler restoranlar dolu, Avrupa'da bile bu zenginlik yok.) diyenlere yanıtı Avrupa Birliği Ofisi Eurostat çalışması veriyor. Çalışmaya göre, Türkiye 36 Avrupa ülkesi arasında gelir adaletsizliğinde birinci sırada yer alıyor. Nüfusun en zengin yüzde 20'lik kesimi toplam gelirin yarısını elde ederken yoksul yüzde 20'lik kesimin aldığı pay ise yüzde 6 olarak belirleniyor.
Bunun sonucu olarak vergi yüzsüzleri, vergi borcu silinen yandaş şirketler, her ihaleye katılan yandaş müteahhitler, yeşili koruyoruz ayağına, milletin madenlerini gasp ederek binlerce zeytin ağacını katleden şirket sahipleri bir çırpıda 40 milyon dolar vererek Boğaz'da yalı satın alan müteahhit yakınları, Monaco'da ıstakoz partileri veren milletvekilleri, son model spor arabalarda pudra şekeri(!) çekenler,beş yıl önce varoşlarda gecekonduda otururken, eşlerinin avanta parasıyla ,dört çarpı dört araçlarıyla trafikte şaşkın-şaşkın dolaşan bacılarımız elbette (Ülke bolluk ve refah içinde ) diyecekler. Gerçek Türkiye, yatağa aç giren, okula beslenme çantası götüremeyen çocukların, pazarda döküntüleri toplayan kadınların, günü bir simitle geçiren emeklilerin, asgari ücretlilerin, üretemeyen üreticilerin Türkiyesi'dir.