İlk asker
Mustafa Kemal ve arkadaşları karaya ayak basar basmaz belediyeyi ziyarete giderler. Belediye binasının önünde patlak postallarından ayak parmakları fırlamış, üstü başı paramparça, açlıktan avurtları çökmüş, gözlerinde umutsuzluğun derinleştiği bir Türk askeri ile karşılaşırlar. Terhis edilmiş asker sokak ortasında bırakılmış, sessiz sessiz ağlamaktadır. Mustafa Kemal askerin önünde durur ve sorar;
“Asker ağlamaz arkadaş, sen niye ağlıyorsun?”
Asker başını kaldırır, bu yüzü tanır. Çanakkale'deki kumandanı Miralay Mustafa Kemal'dir. Şaşırır, dikkatle bakar. O şimdi paşadır. Asker dilini yutmuş gibidir. Mustafa Kemal yine sorar;
“Söyle niye ağlıyorsun?”
“Düşman memleketi bastı. Hükumet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldılar. Toprağıma giren düşmanı ben şimdi ne ile öldüreceğim?”
“Üzülme çocuğum, gel benimle”
Sonra Cevat Abbas Bey'e döner;
“Cevat Bey, biraz sonra fırka karargahına gittiğimizde Binbaşı Mahmut Ekrem Bey'e söyle, bu çocuğu giydirip tepeden tırnağa silahlandırsınlar. Bu bizim yeni ordumuzun ilk askeridir!”
İşte Kuvayı Milliye'nin ilk askeri bu çocuktu. Artık Ordu Samsun' da kurulmuş, Kurtuluş'un ilk adımı atılmıştı. Bu millet en zor durumlarda umutsuzluğa düşmemiş, mucizeler yaratmasını bilmişti. Umutlarımızı bugün de hiç yitirmedik.