Seçim kampanyasında “Size ciddiyet vaat ediyorum” çıkışıyla dikkatleri üzerine çeken Tufan Erhürman’ın büyük farkla Cumhurbaşkanı seçilmesinin hemen ardından, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin başkentindeydik. İzmir’in Büyükşehir Belediyesi Meclisi tarafından “kardeş” ilan edilmiş kentlerinden Lefkoşa’da…
“Yavru” vatanın “kardeş” kentinde…
KKTC izlenimlerimize önce şu “Yavru Vatan” söylemiyle başlayalım:
Cumhuriyet gazetesi arşivlerinden öğrendiğimize göre, ilk kez 22 Haziran 1958 tarihinde İskenderun’da düzenlenen Kıbrıs mitingindeki bir pankart yazısından (Yavru vatan, ana vatan yakında seni kucaklayacaktır) ortaya çıkmış bir ifade bu. 1974 Barış Harekatı sonrasında da iyice yerleşmiş. Kıbrıs’ın bizim için önemini ve sahiplenme derecemizi göstermesi açısından etkili bir tanımlama olduğu kesin.
Ancak Kıbrıs Türklerinin “Biz yavru değiliz artık” söylemleri, Ada’da giderek daha fazla yankılanmaya başlamış.
Toplumun farklı kesimlerinden “Kıbrıs doğumlu” olanlarla konuştuğumuzda, genel kanaatin şöyle şekillendiğini görüyoruz:
YAVRU MU, KARDEŞ Mİ?
“Evet, Türkiye bizler için en güvenli liman. Evet, Türkiye ile kader birliğimiz; Türkiye’ye karşı vefa borcumuz ve minnet duygularımız var. Ama bütün bunlar, ‘Her şeyi biz senden daha iyi biliriz’ politikası ile karşılık bulmamalı. Sürekli himaye edildiği söylenen ‘Yavru Vatan’ yerine, eşit ortaklık içinde görülen ‘Kardeş Ülke’ olmak istiyoruz artık.”
Katma değerli üretime dayalı bir ekonomi modelinin kurulmasına öncülük etmek, Kıbrıs Türklerinin Türkiye’den en büyük beklentisi. Bir de Mağusa Konserve, Lefkoşa Dokuma, Lefkoşa Elektrik, Baf Sabun ve Haspolat Çimento gibi fabrikaların; süt, meyve suyu ve narenciye tesislerinin; Kıbrıs Türk Hava Yolları, Sanayi Holding, Kıbrıs Türk Telekomünikasyon Kurumu ve Kıbrıs Türk İktisat Kurumu gibi temel ekonomik yapıların tasfiye edilmesi ya da işlevsizleştirilmesini anlayabilmiş değiller mesela.
Kıbrıs doğumlu Türklerin, “Ana Vatan”dan gelip Ada’ya yerleşenler için, “Bizim yaşantımıza saygı duysunlar. Türkiye’deki yaşam tarzlarını bize empoze etmeye çalışmasınlar. Bizi değiştirmeye kalkmasınlar” uyarısı, maalesef hala güncel. Barış Harekatı’nın üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçmesine rağmen “Kıbrıs Türkü” ve “Türkiye Türkü” ikilemi hala konuşuluyorsa, bir yerde hata yapmış olmalıyız. Kıbrıs Türk kültürüne çok uzak insanların Ada’ya gelip bunların bir kısmının kendini “üstün ve kurtarıcı” olarak görmesi, kabuk bağlamış bir yarayı arada bir yeniden kanatıyor sanki…
EŞİTLİK BİR LÜTUF DEĞİLDİR
Üniversiteler ve kumarhaneli oteller dışında fazla bir ekonomik hareketlilik olmamasına rağmen, (Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük desteğiyle) halkın alım gücü bize göre epeyce iyi. Asgari ücret net 44 bin 546 TL. ÖTV falan olmadığından, benzin ve mazot 40-41 TL bandında seyrediyor. Bizde makam aracı olarak kullanılan Mercedesler orada taksi. Halkın eğitim düzeyi çok yüksek. Denetim mekanizması iyi çalıştırıldığından, gıda güvenliği ön planda. Türkiye’deki gibi bireysel silahlanma çılgınlığı yok. AB üyesi olamasa da, bu standartları benimsemiş bir halk var Kuzey Kıbrıs’ta.
1974 öncesinde Ada’da olan Kıbrıs Türklerinin Avrupa Birliği pasaportu var. Diğerlerinin yok. Karma (Türkiye Türkleri ile) evlilikten doğan çocuklar da AB hakkından yararlanamıyor. Türkiye dışında tanıyan ülke olmadığından, KKTC pasaportunun hiç bir değeri yok maalesef.
Tufan Erhürman’ın aldığı yüksek oy oranının altında, biraz da bu gerçeklik yatıyor.
Kıbrıs Türk halkına “Ciddiyet ve cumhurbaşkanlığı makamının ağırlığını taşıyabilecek bir liderlik” vaat eden Erhürman, aynı zamanda “Eşitlik bir lütuf değildir. Kıbrıslı Rum çocukların sahip olduğu haklara Kıbrıslı Türk çocuklar da sahip olmalı” demişti.
KKTC tarihinde Kurucu Başkan Rauf Denktaş’tan sonra en büyük oy farkını yakalayan Cumhurbaşkanı Erhürman’ın bir önemli sözü daha var: “Bu halkın yeniden kendisiyle, ülkesiyle ve kurumlarıyla gurur duyacağını vaat ediyorum. Hiç kimse bu halkın onurunu, öz güvenini zedeleyemeyecek.”
Kuzey Kıbrıs, çok hareketli bir döneme gebe… Hareketli ve aydınlık…