Öngörüsüzlüğün, çapsızlığın, liyakat yoksunluğunun, tedavisi olanaksız cehaletin en önemli avuntularından, paravanlarından eh haliyle en büyük palavralarından biri, “işleri zamana bırakmak”tır. Hele şu günler geçsin, meselenin çaresi bulunacaktır. Acele işe şeytan karışır, telaşa gerek yoktur. Vaktinden önce öten horozu keserler, aman ha! Kimseler saatini, dakikasını öngörüp söyleyemez ama “her şeyin bir zamanı vardır”. Siz ne diyorsunuz, ahali çocuğunun doğum zamanını bile saatiyle günüyle söyleyemez, inanmayan bu ülkede kaç yüz bin kişinin nüfus kâğıdındaki doğum tarihinin doğruluğunu araştırıversin. Kimininki ayvanın çiçek açtığı zamana, kimininki o en feci zemheriye, kimininki köye sel bastığı o günlere denk gelmiştir. Eh gariban Nüfus Memuru ne yapsın, o günlere denk düşecek yuvarlak bir tarihi yazar geçer gider. Meseleyi dağıtmayalım, bu zamanı yakalayamayan cehaletin en hazin kurnazlığı da “Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler” diye işin içinden sıyrılmaktır.
Hayatı algılama, yorumlama, daha yaşanır kılma ve bütün bunlar için emek harcama erdemi çöpe atılıp, yalnızca birkaç örneğini verdiğim bu pür cahil-külliyen kurnaz kabullerin egemenliğine girince, iş herkes için kolaylaşır. Ormanların yanıp memleketin kül yığınına dönmesinin nedeni yaz mevsimidir. Alçak mevsim etrafı o kadar ısıtır ki, ağacımızı hayvanımızı telef eder. Yaz mevsimi gelmese, denizde gölette derede onca çoluk çocuk boğulur mu hiç? Kış ondan geri kalır mı, dağın tepesine yığdığı karı indirir köyün mahallenin başına, sonra buyur demet demet cenaze namazına. İşte bu alçak kış mevsimi yüzündendir, yüz yıldır her geldiğinde dağı ovayı kara boğar ve mesela Bahçesaray ilçesinin dünyayla bağı kopar. Çocuklar okula, hastalar hastaneye kavuşamaz. Ama yine mesela oralardan bir Allah’ın kulu da çıkıp, yahu bir asırdır her yıl aynı şey yaşanır mı, devleti milleti neden bunun bir çaresini bulmamıştır diye sormaz. Çünkü suçlu kış mevsimidir, her şeyin sorumlusu zamandır. Yaz gelmese, millet yollarda kafa kafaya tokuşmaz, onar yirmişer ölmez mesela. Tatil yerlerine insanların doluşmasının, berbat alt yapı yüzünden şehirlerin kasabaların hela gibi kokmasının, araba fiyatlarının artmasının mesela, hepsinin suçlusu yaz mevsimidir. Kış gelmese mesela odun kömür fiyatları tavan yapar mı, bu okul masrafları olur, enflasyon çatıyı bacayı yıkar mı? Hepsi mevsimlerin, zamanın suçudur.
Zamanın ne zaman nasıl işleyeceği, neler getireceği muammadır. Zamanı geldiği için 2O küsur yıldır seçildiği partiyi bırakıp, başka gömleği giyiverir belediye reisi teyze. Zaman öyle alçaktır ki, 600 yıllık imparatorluğu yıkıverir. Dert etmeye, sıkıntıya, kasmaya gerek yoktur. Zaman nasılsa her şeyin ilacıdır, zamanla unutulur, zaman zaman anımsansa da ahalinin belleği üç günlüktür. Yoksa “dün ne yediğini unutmak” bir memleketin övünme meselesi olur mu?
Yazda kıştan yola çıkıp nerelere geldik. Yaz usulca toplanmaya başlıyor, sonrası güz, ardı kıştır. Sonra yine bahar çalacak kapıyı ve yine bir narın diş diş kahkahasıyla gelecek yaz. İçimizden kimileri ulaşamayacak, kimilerini ise ilk kez ağırlayacak mevsimler. Zaman asıl budur.
Elde tutulmuyorsa, sahip çıkılmıyorsa, insani olanla donatılmıyorsa, şiirle şarkıyla aşkla bezenmiyorsa, birikimlerine saygı duyulmuyor, ibretlerin ders, onurlarından duruş derlenmiyorsa, kısaca boşuna akan bir çeşme gibi heba edilmesine ses çıkarılmıyor, ona bilimle, sanatla, akılla, umutla, saygıyla ve sorumlulukla yakışılmıyorsa... Zaman hiçbir şeydir.
Biz zamanı sımsıkı tutan, onu çağdaş bireyler, gelişmiş bir toplum, aydınlık bir ülke için savaşanların, donatanların ve bizlere armağan edenlerin çocuklarıyız. İşe bunu bilerek başlamaktan başka çaremiz yok. Doğa da zaman da boşluğu kabul etmez. Sen sahip çıkmazsan, sahip çıkanların elinde kalır, eline bakar, mucizeler bekler, zamanla unutulur gidersin. Tıpkı unuttukların gibi.