CHP, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması ve CHP'li belediyelere yönelik operasyonlar sonrası başlattığı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin 71'incisini İstanbul Sultangazi'de düzenledi. Mitinge erken saatlerden itibaren on binlerce İstanbullu akın etti. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik Silivri'de tutuklu bulunan CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun mesajını alandaki kalabalığa okudu.
İmamoğlu'nun mesajının ardından kürsüye CHP Genel Başkanı Özgür Özel çıktı. Özel alanı dolduran kalabalığa hitaben yaptığı konuşmada iktidarı hedef aldı. İktidarın başta ekonomi olmak üzere, güvenlik, adalet, eğitim, sağlık ve turizm politikalarını sert sözlerle eleştiren CHP lideri Özel AKP iktidarı için "KADAŞ (Kara Düzen Anonim Şirketi)" ifadesini kullandı. İşte Özgür Özel'in konulmasından satır başları: “1990’larda Gazi’de yaşananlar dün gibi. O zaman bu ilçenin barışını, kardeşliğini hedef aldılar. Şimdi de maalesef bu ilçe uyuşturucu çetelerine teslim edilmeye çalışılıyor. Uyuşturucu artık ilkokul önlerine kadar inmiş durumda. Her birimize aileler, ‘Evladımızı bu illetten kurtarın. Artık okul önlerine kadar geldiler, bir şeyler yapın’ diyorlar.
Dün grupta söyledim. Daha birkaç gün önce 2025 yılı raporu yayınlandı. 193 ülkeden Türkiye, 183’üncü sırada. En çok suç işlenen 10’uncu ülkeyiz koca dünyada. Bizden daha çok suç işlenen ülkeler; Myanmar, Meksika, Kongo, Nijerya, Lübnan. Hepsi bizim önümüzdeki birkaç ülke. İnanmazsınız Irak gerimizde. Irak’ta daha az suç işleniyor.
Eğer AK Parti’nin, Erdoğan’ın bu konudaki mücadelesi samimi olsa bu işin kökünü kazımak, bir kararlılık ve an meselesi. Ama bir elini bir çeteye, bir omzunu bir suç örgütüne dayamış, adalet dayatmak yerine siyaset dizayn etmekle uğraşanlar, memleketin bu büyük sorununu görmüyorlar, çözmüyorlar. Maalesef Sultangazi’de büyük bir tedirginlik içinde yaşatıyorlar.”
Bu iktidar döneminde mücadele edilen bir tek suç var. O da AK Parti’ye demokratik tehdit olma suçu, Erdoğan’ı yenme suçu. Bu suçun faili, Ekrem İmamoğlu. Bu suçu üç kez üst üste İstanbul’da işledi diye, dördüncüsünde de Tayyip Erdoğan’ı yenecek, emekliye sevk edecek diye o bu gece burada değil ve Silivri’de yatıyor işte. AK Parti’yi yenenler içeride.
“Bu kara düzende birileri zengin, birileri fakir. Birileri güvende, birileri güvende değil. Kara düzende, AK Parti’nin kara düzeninde kadınlar şiddete karşı güvende değil. AK Parti’nin kara düzeninde gençler uyuşturucuya karşı güvende değil. Her gün iş kazasında ölen işçilerimiz güvende değil. Para hırsı için doğdukları gibi kuvözlerde öldürülen yeni doğanlar güvende değil. Metan gazından, kazadan, sıcak havadan şehit olan askerler güvende değil. Yanan ormanlar güvende değil. Sele kapılanlar güvende değil. Depremde üstüne şehirler yıkılanlar güvende değil. Metro inşaatına kurban olanlar güvende değil. Gidip iki çocuğuyla, eşiyle birlikte karnını doyurmaya kalkan gariban güvende değil.
“Türkiye, bitmeyen, kronik hale gelen bir ekonomik krizin içinde. Bütün hesaplar şaşar, hangi hesap şaşmaz? Teyzem söylesin. Hangi hesap? Altın hesabı. Tayyip Bey diyor ki ‘Gitmiş Türkiye’de dört bir tarafı geziyor, sarraf sarraf dolaşıyor. Altın hesabı yapıyor. Altın hesabını bırak’ diyor, ‘Biraz şunların hesabını ver’ diyor. Bir kere altın hesabını bırakır mıyım? Hayır. Neden bırakmam? En düşük emekli maaşı 16 bin lira. Tayyip Bey kızıyor ama 22 yıl önce en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Kaç çeyrek altın alıyordu abi? Göster elinle. Şimdi senin emekli maaşı, çeyrek 11 bin lira, 1,5 çeyrek altın 16 bin lira. Doğru mu? Peki bu maaşla geçim olur mu? Peki artık seçim olsun mu? Peki seçim olup da bunlar gitsin, Ekrem Başkan gelsin mi?
“ALEVİLERİN EŞİTLİK SORUNU VAR”
“Sultangazi çok değerli canlarımızın, Alevi vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bir ilçe. Bütün canlara selam olsun. Biz Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkes’i, Boşnak’ı biriz. Alevisi, Sünnisi gönülde biriz. Ama uygulamaya geldi mi, vallahi bir değiliz. Yıllardır söylerim, bugün söylemiyorum. Konjonktürel söylemiyorum. İlk Genel Başkan olduğum grupta da söyledim, yıllardır Meclis’te de söyledim. Bir Sünni olarak söylüyorum, bu ülkede Alevilerin eşitlik sorunu vardır, bu sorunu görmeyen ahmaktır, alçaktır. İşine gelince Alevilere, ‘Gel canım, gel canım’, hizmete gelince, ‘Bana var, sana yok canım.’ Cami ne kadar ibadethaneyse, cemevi o kadar ibadethanedir.
Net söylüyoruz. Şimdi diyor ki arkadaşlar ‘Madem bunu söyledin. Burada şöyle bağırmamız lazım hep beraber’ diyor. Hem Ekrem Başkan için, hem eşit hakları olmadığını söyleyip sorunları çözülsün diye bekleyen, bugünlerde de umutla bekleyen Kürtler için, Aleviler için, herkes için, tüm canlar için; ‘Hak, hukuk, adalet.’
“KAYBETTİĞİNİZ İLK SEÇİMDE DEMOKRASİ TRENİNDEN İNDİNİZ”
“Sayın Erdoğan Sultangazi’de kışın ortasında, Kasım’ın 19’unda, gecenin bir yarısında 10 binlerce kişi bağırıyor, ‘istifa istifa’ diye. Bunun bir sebebi var. Gelirken bindiğiniz demokrasi treninden kaybettiğiniz ilk seçimde inmenizdir. Yoksa bu insanlar evlerinde otururlar, hizmetlerinize bakarlar, sandık gelince karar verirler. Millet kimi seçerse o gelir. Millet kimi seçmezse o gider.
Ancak artık Adalet ve Kalkınma Partisi siyasi rekabeti bıraktı. Bir kere yenildi, bir anda şanzımanı dağıttı. Sokakta onlardan güçlüyüz, sandıkta onlardan güçlüyüz. AK Parti’nin kadın kollarına, Sultangazi Kadın Kollarına güveni yok. AK Parti’nin AK Gençlik dedikleri Sultangazi Gençlik Kolları’na güven yok. Ana kademeye inanç yok. Partinin milletvekiline inanç yok.
Seçimi kazanamayacaklarına karar vermişler. Demokratik siyasette havlu atmışlar. AK Parti’nin Yargı Kollarını kurmuşlar. Bir Cumhuriyet Başsavcısı eliyle, Tayyip Erdoğan minderden kaçarken yıllardır oynadığı, kazandığı müsabakayı kaybettiği için sahadan kaçarken mindere, sahaya cübbeli savcıları sürüyorlar. Ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne 19 Mart günü başlattıkları darbe sürecini ilerleterek CHP’yi geriletebileceklerini sanıyorlar.
İşte bütün darbelerin kendine ait süreçleri, sonuçları olur. 19 Mart darbesinin başındakini biliyorsunuz. Kimi kullandığını biliyorsunuz. Yöntemlerini biliyorsunuz. En sonunda parti kapatmaya kadar geldiler. Meselenin ne kadar siyasi olduğunu biliyorsunuz. Ama şunu da bilin. Bütün dünya otoriter liderlerin nasıl yükseldiğini, ülkelerine ne yaptığını, demokrasiye neler ettiğini yazan kitaplarla dolu.
Ama dünyada bu otoriter popülist liderlerin nasıl yenildiklerini ve yerine nasıl demokrasinin geldiğini yazan bir kitap yok. Var mı? Var, yazım aşamasında. Kim yazıyor? Siz yazıyorsunuz, siz. O kitabı siz yazıyorsunuz. Bu meydanlar yazıyor. Bu 10 binler, 100 binler, milyonlar yazıyor. 71 mitingtir, ‘Sokağa gel’ deyince gelen, ‘Dön’ deyince dönen 11 milyon insan yazıyor.
19 Mart darbesine karşı 23 Mart’ta, ‘Ön seçime gel, dayanışmaya gel’ dediğimizde iki elinde bastonuyla, kamburuyla, 90 yaşında sandığa tırmanan teyze yazıyor. Karnındaki üç aylık bebeği ile Ekrem Başkan’a, partiye, yani o bebeğin geleceğine sahip çıkan o anneler yazıyor. Siz yazıyorsunuz o tarihi.”
“ONLAR YALAN SÖYLEMEKTEN YILMADI, BİZ GERÇEKLERİ ANLATMAKTAN GERİ DURMADIK”
“Daha öncesinden belliydi gelişleri, üçüncü ayda başladılar 11’nci ayın ortasındayız. Sekiz aydır gece gündüz TRT dahil, A Haber’inden TGRT’sine, merkez medyasından, yandaşına, irisine, ufağına kadar hep birlikte haksızca saldırdılar. Sürekli attıkları yalanları servis ettiler. Onlar yalan atmaktan yılmadı, biz doğrusunu anlatmaktan asla geri durmadık. Ve hep dedik ‘Haydi iddianameyi getirin. Yargılanmak için değil yargılamak için bekliyoruz.
Bu yalanların hepsini tek tek çürütmek için bekliyoruz’ dedik. Ve üç tane gizli tanıkla 19 Mart günü başladılar. İddianame çıktı, 15 gizli tanık, 76 tane itirafçı, iftiracı. Bir tek kanıt olmadan sadece ‘Ben böyle duydum, ben şuna vermişler diye biliyorum, böyle tahmin ediyorum’ ve ellerine verilen kağıtlarla ‘Şirketine el koydum. At imzayı, çık dışarı kurtar şirketini.
Evladından seni ayrı koydum. At imzayı kavuş evladına.’ Bu tip zorlamalarla aldılar, yazdılar, söylediler. Arkadaşlarımız da dedi ki ‘Kendimizden eminiz. Bir kör kuruş ispat edemezler.’ Şimdi güya 3 bin 900 sayfalık iddianame çıktı. Ancak o iddianamede ilk gün savcılığın bilgilendirmesiyle TRT dahil 12 kanal, 14 kanal, ‘560 milyarlar lira yolsuzluk’ dediler yalan çıktı.
İddianamede yok. ‘İBB’den bin 200 tane cep telefonu alındı, CHP delegelerine dağıtıldı’ dediler. Bir tekinin bile ispatı yok, iddianamede iddiası yok. ‘Ekrem İmamoğlu’nun lüks arabaları’ dediler, MHP’lilerinin çıktı. ‘Fatih Keleş’in evindeki parkenin altından 2 milyon dolar çıktı’ dediler, iki lira bile çıkmadı. Bunu söyleyen gazeteci, ‘İnsan bazen yalan atar’ dedi, işin içinden çıktı.”
“HALA UTANMADAN KONUŞUYORLAR”
"Buradan söylüyorum, bir kez daha söylüyorum. Ben bu yapılan sekiz aylık zulmü unutmam. Kış geçer, yaz gelir. Kurt yediği ayazı unutmaz. Hesabını soracağız. Kolay mı öyle? Çoluk var, çocuk var. Eş var, dost var. Konu var, komşu var. Herkesin çocuğunun okulunda sıra arkadaşının onun çocuğuna soracak sorusu var.
Çık, sekiz ay boyunca yalan at. Çık, insanların eşlerine, babalarına, evlatlarına iftira et. Sonra kanıt bulamama, ‘E ne yapalım bazen de yalan olur.’ Ben o zaman söyledim. ‘Bu savcılar kendisini kurtarır, siz açıkta kalırsınız’ dedim.
Bir kez daha söylüyorum. Bunların gazına gelip iftirayı yayanlara da önüne uzatılan kağıda imza atıp, iftira atıp, kendine çekilenlere de teker teker kanıtlar sorulacak. Bu iddialar çökecek. Bu kadar kendimize güveniyoruz. TRT yayınlasın. Televizyonlar yayınlasın. İftirayı da göreyim, iftiracıyı da göreyim. Aslan gibi arkadaşlarımızın cevaplarını da millet görsün.”