İZMİR GÜNCEL

Milli Okçu Yasemin Ecem Anagöz: 'Kadınların Önü Kesiliyor'

Her şey, çocukken gördüğü kare şeklindeki okçuluk madalyalarına duyduğu merakla başladı. Bugün ise o, Avrupa şampiyonu, olimpiyatlarda Türkiye'yi temsil eden ve sporda kadınların sesi olmaktan çekinmeyen bir ikon. İzmirli milli okçu Yasemin Ecem Anagöz, hedefini 12'den vuran başarı öyküsünü, spordaki cinsiyet eşitsizliğine dair cesur eleştirilerini ve gelecek hayallerini anlattı.

Abone Ol

SELİN YILDIRIM- Başarıya giden yollar bazen en beklenmedik anlarda, en ilginç kıvılcımlarla aydınlanır. Türkiye'nin okçuluk arenasındaki en parlak yıldızlarından Yasemin Ecem Anagöz için bu kıvılcım, bir madalyanın alışılmadık şekliydi. Daha önce şiir ve tiyatro gibi sanat dallarında kazandığı yuvarlak madalyaların aksine, okçuluktaki kare madalyaları gördüğünde çocuksu bir merakla bu spora adım atan Anagöz, bugün Avrupa şampiyonlukları ve olimpiyat tecrübeleriyle dolu bir kariyere sahip. İzmir'de başlayan bu serüven, onu uluslararası arenada Türk sporunun en önemli temsilcilerinden biri haline getirdi.

Henüz 9 yaşındayken kırdığı Türkiye rekoru ve kazandığı ilk Türkiye Şampiyonluğu, o çocuksu merakın ne denli büyük bir yetenekle birleştiğinin ilk sinyaliydi. O anı, "Başarı hissi, okçuluktaki kıvılcımımın atıldığı andı," diyerek tanımlayan Anagöz, azim ve yeteneği bir araya getirerek basamakları hızla tırmandı. Genç yaşta milli formayı giymeye başlayan sporcu, özellikle Mete Gazoz ile oluşturduğu uyumlu ikiliyle sayısız başarıya imza atarak Türk okçuluğunun altın jenerasyonunun en önemli parçası oldu.

On erkeğin içine bir göstermelik kadın konuluyor

Yasemin Ecem Anagöz, başarılarını sadece madalyalarla değil, aynı zamanda spordaki toplumsal sorunlara karşı duruşuyla da taçlandırıyor. Özellikle kadın sporcuların karşılaştığı engeller konusunda oldukça net ve cesur bir tavır sergiliyor. "Kadınların önü birçok alanda olduğu gibi sporda da kesilmek isteniyor. Eşit yer verilmiyor," diyen milli okçu, sorunun hem sporcu seçim kriterlerinde, hem antrenörlükte hem de yönetim kademelerinde kendini gösterdiğini vurguluyor. Kadın sporcular için adil bir sistemin eksikliğine dikkat çeken Anagöz, "Genelde 10 erkeğin olduğu bir yönetim kuruluna bir tane göstermelik kadın koyuluyor. Bu durum, maalesef birçok alanda böyle ilerliyor," sözleriyle sistemdeki çarpıklığı gözler önüne seriyor.
Başarılı sporcu, eleştirilerini medyanın bakış açısına da yöneltiyor. Olimpiyatlar gibi en üst düzey organizasyonlarda bile kadın sporcuların performansından çok fiziksel görünümlerinin mercek altına alınmasını, erkek sporcuların ise başarı odaklı değerlendirilmesini çifte standart olarak nitelendiriyor. Akdeniz Oyunları Sporcu Komisyonu üyesi olarak uluslararası platformlarda da söz sahibi olan Anagöz, her fırsatta Türk kadınını temsil etmenin sorumluluğuyla hareket ettiğini ve bu eşitsizliklere karşı sesini yükseltmeye devam edeceğini belirtiyor.

“Kaybetmeyi kabullenmem zor oluyor”

Okçuluk, saniyeler içinde milimetrik hesapların yapıldığı, mutlak bir odaklanma ve sarsılmaz bir sabır gerektiren bir spor. Yasemin Ecem Anagöz, bu zorlu disiplinde motivasyonunu korumanın sırrını, kendine koyduğu küçük ama ulaşılabilir hedeflerde buluyor. Her antrenmanda bu hedeflere odaklanmanın kendisine sürekli bir ilerleme hissi verdiğini söylüyor. Özellikle her atış öncesi uyguladığı kısa nefes egzersizleri ve zihinsel canlandırma seansları, onun en büyük silahlarından biri.
Kaybetmenin de sporun bir parçası olduğunu kabullenmek ise en zorlu mücadelelerinden biri olmuş. "Kaybetmeyi kabullenmem zor oluyor. Bu da haliyle bazen öfke ve sinir patlamalarına neden olabiliyor," diyerek özeleştiri yapan Anagöz, bu içsel savaşı kazandıktan sonra kendini "yeniden doğmuş gibi" hissettiğini ekliyor. Onun için her kayıp, sahaya daha güçlü dönmek için bir basamak anlamına geliyor. Bu mental dayanıklılık, onun kariyerindeki istikrarın da temelini oluşturuyor.

İzmir için bir hayali var

Doğup büyüdüğü şehir olan İzmir'e ayrı bir sevgi besleyen milli okçu, kentin spor altyapısı konusundaki eksikliklerine de parmak basmaktan çekinmiyor. Okçuluk gibi 70 metrelik açık atış alanları gerektiren bir branş için, özellikle çocukların okuldan sonra kolayca ulaşabileceği tesislerin şehir merkezinde neredeyse imkansız hale geldiğini belirtiyor. Belirli kulüpler ve branşlar dışında altyapı oluşturmak için yeterli imkanların sunulmadığını dile getiren Anagöz, bu durumun yeni yeteneklerin keşfedilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu düşünüyor.
Anagöz, Türkiye'de okçuluğun tanınırlığının artması için de somut öneriler sunuyor. "Her sene Türkiye'de en az iki uluslararası yarışma düzenlenmesine rağmen etrafta hiçbir reklam afişi olmuyor. Bu da toplumun haberdar olmasını ve çocukların ilham almasını engelliyor," diyerek organizasyonların tanıtım eksikliğine dikkat çekiyor. Milli sporcuları canlı izlemenin gençler için en büyük ilham kaynağı olacağını belirten şampiyon okçu, gelecekte hem kendi başarılarıyla hem de yetiştireceği yeni sporcularla bu branşı daha da ileriye taşımayı hedefliyor.