Başkent Üniversitesi Kurucusu ve dünyaca tanınan bilim insanı Prof. Dr. Mehmet Haberal, Türkiye’nin geleceğine dair yaptığı değerlendirmelerde, organik tarım ve hayvancılık konusunu yalnızca ekonomik bir başlık olarak değil, doğrudan milli güvenlik meselesi olarak ele aldı. Haberal’a göre, toprağın üretimden kopması yalnızca çiftçiyi değil, tüm toplumu kırılgan hale getiriyor. “Üretmeyen aç kalır, başkalarına muhtaç olur” sözleriyle özetlediği bu yaklaşım, içinde bulunduğumuz çağda daha da hayati bir anlam taşıyor.
Türkiye’nin verimli ovalarının betonlaşmasına karşı yıllardır aynı uyarıyı yapan Haberal, tarımın göz ardı edilmesinin telafisi zor sonuçlar doğuracağını vurguluyor. Nüfus artışı, iklim değişikliği ve küresel gıda krizleri, tarımı bir tercih değil zorunluluk haline getirirken, Haberal bu gerçeğin altını ısrarla çiziyor.
Bilimden tarlaya uzanan bir sorumluluk anlayışı
Bilim dünyasında elde ettiği başarılarla tanınan Prof. Dr. Mehmet Haberal, sağlık ve eğitim alanında kurduğu yapılarla binlerce insanın hayatına dokundu. Üniversite kurdu, hastaneler açtı, istihdam yarattı. Ancak onun farkı, bu birikimi yalnızca akademiyle sınırlı tutmaması oldu. Haberal, tarım ve hayvancılığı toplumsal bir sorumluluk alanı olarak gördü ve bu anlayışı somut projelere dönüştürdü.
Kurucusu olduğu Başkent Üniversitesi bünyesinde hayata geçirilen tarım ve hayvancılık yatırımları, ticari kazançtan çok topluma örnek olmayı hedefledi. “Tarlalar betonlaşmasın, Türkiye aç kalmasın” sözleri, Haberal’ın bu alandaki duruşunu en yalın haliyle anlatıyor. Ona göre üretimden kopan bir ülke, geleceğini de ipotek altına almış olur.
Artan nüfus, azalan kaynaklar ve gıda gerçeği
Haberal’ın uyarıları yalnızca Türkiye ile sınırlı değil. Küresel ölçekte tabloya bakıldığında, tehlikenin boyutu daha net görülüyor. Bugün dünyada yaklaşık 1 milyar insan açlıkla mücadele ederken, 2050 yılında dünya nüfusunun 9,5 milyara ulaşması bekleniyor. Bu artış, gıda güvenliği konusunu ülkelerin öncelikli gündem maddesi haline getiriyor.
Avrupa Birliği ülkelerinin bütçelerinden tarıma ayırdığı yaklaşık yüzde 40’lık paya dikkat çeken Haberal, verimliliğin artırılmasının kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Ona göre önümüzdeki 30 yıl içinde tarımsal verim en az yüzde 60 artırılamazsa, dünya ciddi gıda krizleri ve çatışmalarla karşı karşıya kalabilir. Türkiye’nin ise bu süreçte avantajlı bir konumda olduğunu hatırlatıyor: dört mevsimi aynı anda yaşayabilen, üç tarafı denizlerle çevrili, meyve, sebze, tahıl ve hayvansal üretimde büyük potansiyele sahip bir ülke.
Avrupa standartlarında üretim hedefi
Bu potansiyelin doğru değerlendirilmesi gerektiğini savunan Haberal, sözde değil uygulamada üretimin önemine işaret ediyor. Bu anlayışla hayata geçirilen Açkar Süt Dünyası, onun tarım ve hayvancılık alanındaki vizyonunun somut örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Başkent Üniversitesi kuruluşu olan tesis, 7 Kasım 2005’te Ankara’nın Kazan ilçesinde faaliyete başladı.
Haberal’ın ifadesiyle tesis, Avrupa standartlarında üretim yapabilecek modern bir altyapıya sahip. Burada süt ve süt ürünleri alanında geniş bir yelpazede üretim gerçekleştiriliyor. Beyaz peynirden kaşar peynirine, yoğurttan tereyağına, kaymaktan ayrana kadar pek çok ürün hijyenik koşullarda tüketiciyle buluşturuluyor. Patentli ürünler de dahil olmak üzere yapılan üretim, sağlıklı gıdaya erişimin mümkün olduğunu göstermeyi amaçlıyor.
Tarım ve hayvancılıkta örnek bir model
Haberal’ın tarım yaklaşımı yalnızca üretmekle sınırlı değil; aynı zamanda eğitmek ve yol göstermek üzerine kurulu. Gıda Tarım ve Hayvancılık Enstitüsü ile birlikte yürütülen çalışmalar, genç kuşaklara tarım bilincinin aktarılmasını hedefliyor. Ona göre mesele sadece bugünü kurtarmak değil, yarını da güvence altına almak.
Atatürk’ün 1923 yılında söylediği “Çiftçilik milletimizin hayatı, serveti, kudretidir” sözünü sık sık hatırlatan Haberal, bu anlayışın hâlâ geçerliliğini koruduğunu savunuyor. Tarım ve hayvancılığın göz ardı edildiği her dönemde toplumun bedel ödediğini belirten Haberal, üretimin sürekliliği için kamunun, üniversitelerin ve özel sektörün birlikte hareket etmesi gerektiğini dile getiriyor.