Srtesi bırak yaşamaya bak

Abone Ol

Değerli okurlarım, günümüzde gerek sosyal baskılar , gerek ekonominin çarşı pazarda karşımıza çıkardığı faturalar ve de siyasetin acımasız "oy avcılarının" yazılı ve görüntülü basında kavram kargaşaları geleceğe dönük düşüncelerimizi alt üst etti.

Düşüncelerimizi mi?

Hep "içe dönük" konuşur hale geldik! Hatta, kendimize söylediğimiz şeylerin yüzde 77 kadarı bize karşı çalışıyor demiyor muyuz!

Sonuçta karşımıza çıkan fatura şu; Stres...

Dolayısı ile bununla başa çıkma formülleri arayıp, hatta psikologların yolunu tutanlar o kadar çok ki!

Şahsen kitaplığımın raflarına uzanıp bu konularda kitaplar yazanları okuyup, çareler aradım.

Bir insan nasıl düşünürse, öyledir. Çok defa bunun olmayacağını düşünerek; başımı iki yana salladığımı hatırlıyorum.

Nitekim, Shad Helmsteher' in "İçe Dönük Konuşmanın Gücü" adlı 202 sayfalık kitabının içine dalıp yaşamımızı yeni, hayali bir enerjiyle dolduracağını keşfettim de diyebilirim.

Bu arada Allan Percy'nin "Her güne bir Kafka" kitabına her defasında göz atıp hayatla nasıl baş edebileceğimizi gösteren 99 reçetesini de adeta duvara astım!

Yukarıda "Stres" in günümüzde hayatımıza etkilerini çok iyi biliyor ve kendimizi psikologların karşısında bulduğumuzu da bir not olarak düşmüştüm...

Özellikle Psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş ve değerli eşi Psikolog Prof. Dr. Zuhal Baltaş' tanışmış, hatta kızlarımın okuyup mezun oldukları İzmir Özel Türk Lisesi'nde okul aile birliği başkanlığı yaptığım dönemde konferanslarında değerli fikirlerini dinleyip köşe yazılarımda stres konusunu işlemiştim.

İlk 10 yılda 80 bin baskı yapan "Stres ve başa çıkma yolları" kitabının 16.baskısını imzalı olarak kıymetli bir hatıra olarak saklamaktayım.

***

Yaşımın güzeli olarak, gezip görmeyi çok severim. Hatta 88 yaşın tüm yorgunluklarını da alıp götürdü desem gerçek olur.

Gazetecilik mesleğimin çıkış noktası olan spor gazeteciliğim dönemim de gerek Milli Takımlarımız, gerekse İzmir'in anlı şanlı Altay ve Göztepe takımlarıyla Avrupa'da yaptıkları müsabakaları takip edip pek çok ülke dolaştım.

Turizmin ülkemiz için önemini de çok iyi biliyorum. Geçen yıllarda Ege'nin sıcak sularında komşu adalara da gitmişliğim var.

Oralarda da turist ve turizm çok önemli.

Dolayısı ile Güzel ve güçlü ülkemin aynı denizdeki çok kıymetli adalarının da iç turizme katkıları da çok önemli.

Bu konuyu sizlerle paylaşmak isterim:

Çok önemli işlerim dolayısı ile son dakikada iptal ettiğim geziye kızlarım ve damatlarım gittiler. Bakın Sevgili Yiğit Pazarlı bu geziyi nasıl anlatıyor:

"5 – 7 Eylül tarihlerinde eşim Nilay Hanım ile birlikte Bozcaada’ya tatil için gittik. Ada’ya Geyikli iskelesinden kalkan arabalı feribot ile yarım saatlik keyifli bir yolculuk ile ulaşabildik.

Kısaca Bozcaada’yı ve ziyaret ettiğimiz mekanları anlatacak olursam; Bozcaada Çanakkale ili ne bağlı Türkiye’nin üçünü büyük adası konumunda olan, kültür, doğa ve gastronomi alanında isim yapmış özel bir adadır. Üzüm bağcılığı ve şarapları ile öne çıkan, bunun yanında başta Ayazma ve akvaryum koyları ile ün yapmıştır. Ada merkezinde yer alan tarihi taş evler de Bozcaada’ya ayrı bir güzellik katmış ve beğenimizi kazanmıştır. Bozcaada Rum mahallesinde yer alan Meryem Ana Kilise si farklı atmosferi ve çok uzun çan kulesi ile bizi etkilemiştir. Araştırmamızda Kilise’nin 1869 yılında inşa edildiği ve hala düzenli olarak ayinler yapıldığı, az da olsa ada da hala 30’a yakın Rum Ortodoks Hristiyan ailenin de yaşadığı bilgisini aldık. Eşim Nilay Hanım ile birlikte Kilise ziyaretimizde mum dikerek dilek dileme fırsatı da bulmuş olduk.

Rum mahallesi gezintilerimizdeki molada, yemek eşliğinde deneyimlediğimiz Bozcaada şarapları damağımızda çok güzel tatlar bırakmıştır. Bu farklı şarap lezzetlerinin sebeplerini sorduğumuzda; ilk olarak adanın sürekli esen meşhur rüzgarlarının, denizdeki tuzu da alarak üzümlere kendine has bir aroma kattığını öğrendik.

Geçirdiğimiz tatil süresince, akşam yemeklerimizde, adanın meşhur Rum Mahallesinde çok çeşitli birbirinden lezzetli mezeleri ve Çanakkale’nin soğuk denizlerinden avlanan taze leziz balıkları Rum müzikleri eşliğinde balık Restoranlarında deneyimleme imkânı bulduk ve keyif aldık.

Gerçekleştirdiğimiz ziyarette, her yıl düzenlenen Bozcaada Caz festivali etkinliğine ve bağ bozumu şenliklerine de denk gelmemiz bizler için ayrı bir şans olmuştur.

Caz festivali sadece festival değil, çeşitli atölyeler, sergiler ve söyleşi panelleri olması açısından da bize farklı güzel duygular ve kazanımlar yaşatmıştır.

Caz müziği bildiğiniz üzere eğitimli ve kültürel ilgiye sahip kişiler topluluğunun dinlediği ve odağında olan bir müzik dinletisidir. Bu bakış açısıyla Festival katılımcılarının yüksek yoğunluğunu ve enerjisini görmek ailece bizleri mutlu etmiştir."

***

Geçmiş yıllarda ben de karşı sulardaki Sakız Adası'nda bizim İzmir birinci Kordondaki gastronomi durakları gibi idi.

Yunan restoran sahibi bizi ikrama boğup şöyle deyişi hala kulaklarımdadır:

"Bay Ünal, ben Kordon'da çok çalıştım. Burasını oraya benzetmeye çalıştım. Bize Yunan değil, Türk Yeni rakıyı açıp karşı sahile, İzmir için kadehlerimizi kaldırdık.

***

Evet iç ve dış turizmin ne kadar etkili olduğunu da bu son cümlemle noktalayıp saygılarımı sunuyorum.