İzmir’in geleceği betonun gölgesinde şekilleniyor. Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Uğur Yıldırım, Dokuz Eylül TV’de katıldığı Yazı İşleri programında kentteki plansız yapılaşmadan Yarımada’daki inşaat işgaline, depreme hazırlıksızlıktan Elektrik Fabrikası gündemine kadar çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. “İzmir’de deprem değil, çöküş riskiyle karşı karşıyayız” diyen Yıldırım, hem merkezi idareye hem de yerel yönetimlere “Sorumluluk alın, kentin geleceği rantla değil, akılla inşa edilmeli” çağrısı yaptı.
İzmir’in yapı stoğu alarm veriyor
Yıldırım, İzmir’in depreme ne kadar dayanıklı olduğu konusundaki endişelerin haklı olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
“Biz Samos depremi yaşadık. Yani aslında bir İzmir depremini henüz yaşamış değiliz. Hasan Sözbilir’in son açıklamaları, artık fayların deprem üretme zamanının geldiğine dair uyarılar içeriyor. Biz bir Samos depreminde yıkıldık ve gerçekten yurttaşlarımızı kaybettik. Sonrasında da İzmir’in gündemi deprem oldu. Evet, İzmir'in yapı stoğu yaşlı. Eski deprem yönetmeliklerine göre yapılmış yapılar bulunuyor. Bu, her depremde yıkılma riski taşır demek değildir. Ancak mevcut yönetmeliklere göre değerlendirdiğimizde, standartları sağlamayan yapılar var. Bunların bazılarında yapım şartlarından kaynaklı daha büyük zafiyetler bulunuyor. Deprem sonrasında bunları gördük; yetmiş beş bin hane yıkıldı. Deprem anında hasar alan ve sonrasında ağır veya orta hasarlı ilan edilen bağımsız birim sayısı yetmiş beş bin civarındaydı. İzmir’in en büyük sorunlarından biri bu.”
“Emsal artışı çözüm değil, kent kırılganlaşıyor”
Yıldırım, kentsel dönüşümde emsal artışıyla çözüm arayışının yanlış olduğunu, bunun kent dokusunu kırılganlaştırdığını belirtti:
“İzmir çok yoğun bir kent. Altyapısı da yaşlı. Kıyı bölgesinde yoğunlaşma var; bu bir avantaj gibi görünse de iç bölgelere geçtiğinizde donatı eksikliği büyük. Bu yüzden emsal artışı sayısal olarak bir çözüm gibi görünse de bir binanın dönüşümünde fazladan kat oluşturmak, fazladan bağımsız birim üretmek ve bunların satışından gelen gelirle maliklerin üzerindeki yükü hafifletmek, genel tabloya bakıldığında kentin mevcut altyapısını daha kırılgan hale getiriyor. Bu yüzden itiraz ediyoruz. Gerçekliği görmezden gelmiyoruz, ancak kentin geleceğini de düşünmemiz gerekiyor.
İzmir’in yapı stoğunun yaklaşık yüzde 65’i sorunlu ve büyük kısmı depreme dayanıksız. Vatandaş da çok sıkıntıda. Bu nedenle kısa, orta ve uzun vadeli çözümleri birlikte düşünmek gerekiyor. Kısa vadede, çökme riski olan bütün binalar tespit edilmeli ve bu binalarda yaşam durdurulmalı. Çünkü bu tespit yapıldığında, insan hayatını koruma zorunluluğu doğar. Bu çalışmalar yapılıyor ancak tamamlanmadı. Bayraklı ve Bornova bölgelerinde süreç daha ileride, Karşıyaka’da ise yeni başlıyor. Mikro bölgeleme ve zemin etütleri önemli.
“Bugün çözüm olarak karşımıza kentsel dönüşüm değil, “apartmansal dönüşüm” çıkıyor. Özellikle de yerinde dönüşüm öne çıkıyor. Ancak bu, kentin gelecekteki nitelikli alanlarını da olumsuz etkiliyor. Çünkü ada bazlı, bölge bazlı planlama yapılması gerekirken noktasal dönüşümler genel planlamayı tıkıyor. Bizim önerimiz, bölgelerin risk durumuna göre önceliklendirilmesi ve toplulaştırılarak ada bazlı dönüşümün uygulanmasıdır. Bu, kamusal donatı alanlarını sağlamak açısından da çok önemli. 500 metrekarelik bir parseldeki küçük yeşil alan yerine, toplulaştırmayla herkesin yararlanabileceği alanlar yaratılabilir.
Bir apartmanın yıkılıp yapılması kentsel dönüşüm değildir. Dünya literatüründe bu, “bölgesel yenileme” olarak geçer. Oysa bizde her bina yenilemesi “kentsel dönüşüm” sayılıyor. Bu süreç bazen kente kazandırmıyor, aksine kaybettiriyor. Karşıyaka’da örneklerini görüyoruz: ağaçların olduğu bahçeler sökülüyor, yerlerine beton otoparklar yapılıyor. Sonra da “iklim krizi artıyor” diyoruz. Çünkü yeşili yok ediyoruz. Sorun birbirini besleyerek büyüyor.”
“Planlamadan mimarlar dışlanıyor”
Son yıllarda mimarların planlama süreçlerinden dışlandığını belirten Yıldırım, belediyelerin iş birliği çağrısı yapmadığından yakındı:
“Bize “gelin birlikte planlayalım” diyen belediye sayısı çok az. Son yıllarda böyle bir çağrı neredeyse olmadı. Karabağlar bu konuda bir istisna. Vakti zamanında yarışma açarak kamuoyuna “kim daha iyi düzenler” diye sordu. Şu anda süreçler böyle yürümüyor. Planlama süreçlerinin dışında bırakılıyoruz. Oysa Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası ve diğer ilgili odalar itiraz etmek için değil, doğru planlamayı göstermek için çalışır. Bizim ölçümüz bilim, teknik ve kamu yararıdır. Büyük sorunları çözmek kadar geleceği planlamak da önemlidir.”
“Yarımada inşaat işgali altında”
Turizm bölgelerinde plansız yapılaşmanın yarattığı tahribata değinen Yıldırım, Yarımada’nın “inşaat işgali altında” olduğunu belirtti:
“Biz Çeşme sürecinden başından beri şunu söylüyoruz. Golf sahası dediler. Yani nasıl sulayacaksınız dedik. Bakın İspanya’da onun çok büyük örnekleri var. İspanya’da golf turizmini çok canlandırıldığı için o çimlerin sulanmasına harcanan su ve ilaç, bölgedeki narenciye tüketimini çok olumsuz etkilediği için vazgeçiliyor. Dünya bunu denemiş ve vazgeçmiş. O yüzden bizim bu tür yatırımlarda bu örnekleri iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Şu da bir gerçek: Çeşme şu anki haliyle bile işte 100 bin, 200 bin nüfusa altyapısı olan bir ilçe; yaz aylarında milyonların üzerinde insana hizmet etmek zorunda kalıyor ve işte ne söylüyoruz? Çıkan yangınlarda acaba elektrik hatlarının zafiyeti var mıydı? İşte bununla ilgili görseller dolaştı. Çünkü biz 300 kişilik yere 1000 kişilik elektrik sağlamaya çalışıyoruz. Yani kentin bütün kaynağını da oraya aktarıyoruz
Şu noktadan vazgeçmek lazım: Bir yargı kararı var, yüzlerce sayfa bilirkişi raporu var. Yani çok büyük bir alandan bahsediyoruz. Akademik veri var. Bunlar bundan sonraki planlama için önüne konulmalı. Yani daha önce bu yapılmış, bilirkişi bunu söylemiş ve hukuk da bilirkişiyi haklı görmüş; itirazı haklı görmüş ve sonuç bu. Yeni çalışmalar yapılacakken öncelikle o bilirkişi raporlarının gerçekten dikkate alınması gerekir. Hukuk kararlarının dikkate alınması gerekir. Bu kadar kısa sürede hemen tekrar yatırım ve atılım yapılması endişelerimizi artırıyor tabii.
“Elektrik Fabrikası davası: ‘Kule dikerek ekonomi kurtulmaz’”
Yıldırım, Konak’taki Tarihi Elektrik Fabrikası alanına yapılmak istenen 30 katlı kule projesine sert tepki gösterdi:
“Biz Elektrik Fabrikası’ndan vazgeçmeyeceğiz. Çok net söylemek gerekirse Elektrik Fabrikası, bu kentin ileri teknolojiyi yakından takip ettiğini gösteren, kent belleğinde bu şekilde bir değeri olan bir yer. Tabii ki yapılan düzenleme Elektrik Fabrikası’nı da korumaya çalıştığını iddia ediyor ama bununla birlikte mevcut parseli bölüyor; böldüğü parselde de yapılaşıyor. Yani fiziksel olarak bile… Zaten şu an otoyolun üst kottan geçtiği, yolun yoğun olduğu, yapılaşmanın yoğun olduğu bir bölgede siz bütün tescilli yapının yanında bir kule projesi yapmaya çalışıyorsunuz. Biz itirazımızı gerçekleştirdik; yani kamuoyu önünde de paylaştık bu itirazı. Şimdi planın askıya çıkmasını bekliyoruz. Doğrudan dava açacağız. Çünkü bu, itirazla halledilebilecek bir düzenleme değil.
Elektrik Fabrikası ile ilgili de biz plan açıklama raporunda şunu gördük: Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumların sebebiyle burada bir katma değer üretilmeye çalışıldı. Yani bu alanın para için değerlendirilmeye çalışıldığını plan notuna, yani plan açıklama raporuna yazmışlar. Bizce bu utanç verici bir durum. Yani çok değerli bu tür alanlar bizler için çok çok değerli. Kentin tamamının üzerinde söz hakkı olması gereken alanlar. Yani bugün ekonomik durumu düzeltmek için biz Elektrik Fabrikası’nın yanına kule mi dikmeliyiz? Yoksa doğru ekonomik yaklaşımlar mı yapmalıyız?
“Ben İzmir’in değişiminden umutluyum. Meslektaşlarımın yerel idarelerde, ister başkan olsun ister yönetici pozisyonlarında görev almalarından gerçekten mutluluk duyuyorum. Bizim mesleğimizin zaten bir kamusal tarafı var. Yani biz bir parsel içerisinde yapı yaptığımız zaman yandaki parselin görüşünü kesecek mi, gölgesi oraya düşecek mi; bunu düşünmek zorundayız zaten. Binlerce yıldır bu bilinen bir gerçek. Bu şekilde ele almanız biz mesleği ve nitelikli… Meslek böyleyken yerel yönetimlerde irade koyan meslektaşlarımıza biz mutlu oluyoruz. Kente katma değer sağlayacaklarını da düşünüyoruz. Umuyorum İzmir için iyi olacak. Bu güzel kent için mutlu olmak zorundayız. Çok kolay vazgeçmemek lazım.”