Türkiye'nin gıda güvenliğinin ve ekonomik direncinin temel taşı olan çiftçiler, son yılların en zorlu dönemlerinden birini yaşıyor. Bir yanda rekor seviyelere ulaşan girdi maliyetleri, diğer yanda iklim değişikliğinin tetiklediği yeni bitki hastalıkları ve zararlılar, üreticinin belini bükmüş durumda. Bu alarm zillerini Meclis gündemine taşıyan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, tarladaki durumun vahametini gözler önüne serdi. Üreticilerin sorunlarının katlanarak arttığını belirten Gürer, "Çiftçinin derdi bir değil, derdi bin. Sattığı üründen para kazanamıyor, girdi maliyetleri ise sürekli artıyor. Bu şartlarda üretim sürdürülemez hale geliyor" diyerek, tarımda yaşanan krizin boyutlarına dikkat çekti ve acil önlem alınmazsa rafların boş kalabileceği uyarısında bulundu.
On yıllardır süren bitmeyen mücadele: Canavar otu ve Akdeniz sineği
Ömer Fethi Gürer, çiftçinin sadece ekonomik sorunlarla değil, aynı zamanda başa çıkılması giderek zorlaşan biyolojik tehditlerle de boğuştuğunu vurguladı. Özellikle sebze üretiminde, fasulye, salatalık gibi birçok üründe büyük verim kayıplarına neden olan ve halk arasında "canavar otu" (Orobanche) olarak bilinen parazit bitkinin, üreticinin en büyük kabuslarından biri haline geldiğini ifade etti. Gürer, "Yıllardır mücadele edilmesine rağmen canavar otu nedeniyle ciddi ürün kayıpları yaşanıyor. Bugüne kadar yapılan çalışmalardan ne yazık ki üreticilerimiz beklediği sonucu alamadı. Bu zararlı, neredeyse 50 yıldır yok edilemedi ve hala çiftçinin, üreticinin başının belası olmaya devam ediyor" dedi. Benzer şekilde, başta narenciye olmak üzere birçok meyve türünü tehdit eden Akdeniz meyve sineği ile mücadelenin de yaklaşık 15 yıldır etkin bir sonuca ulaşamadığını belirten Gürer, bu zararlıların verim kayıplarını katladığını ve çiftçiyi çaresiz bıraktığını söyledi.
İklim değişikliği tehdidi büyütüyor
Tarlalardaki sorunları daha da derinleştiren bir diğer önemli faktör ise küresel iklim değişikliği. Gürer, iklimdeki düzensizliklerin sadece kuraklık veya aşırı yağışlar gibi olaylarla değil, aynı zamanda yeni zararlı türlerinin ortaya çıkmasıyla da üretimi olumsuz etkilediğine işaret etti. "Küresel iklim değişikliğiyle birlikte zararlar artıyor. Daha önce bu coğrafyada görülmeyen farklı hayvan ve böcek türleri ortaya çıkıyor, ürünlere zarar veriyor ve bu durum ek kayıplar yaratarak mevcut sorunları daha da karmaşık hale getiriyor" diyen Gürer, tarımsal mücadelenin artık yeni iklim koşullarına göre yeniden planlanması gerektiğini vurguladı. Değişen iklim koşullarına uyum sağlayabilen, daha dirençli tohum ve fide çeşitlerinin geliştirilmesi, modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması ve zararlılarla biyolojik mücadele yöntemlerine daha fazla yatırım yapılması gerektiğini ifade etti.
"Çiftçinin derdi bir değil, bin"
CHP'li vekil Gürer, Türk çiftçisinin çok yönlü bir kuşatma altında olduğunu belirterek, sorunları bir kez daha özetledi. "Çiftçinin derdi bir değil, çiftçinin derdi bin. Bir yandan ektiği tohumun, kullandığı gübrenin, yaktığı mazotun maliyetini karşılayamazken, diğer yandan sattığı üründen para kazanamıyor. Üstüne bir de bitki hastalıkları ve artan zararlılarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Bu denklemde üretim yapmak, adeta bir mucizeye dönüşüyor" şeklinde konuştu. Bu kısır döngünün kırılması için acil ve kapsamlı bir tarım politikasına ihtiyaç duyulduğunu belirten Gürer, çözüm önerilerini de sıraladı. "Bitkisel zararlılar ile farklı türde hayvan zararlılarıyla daha kapsamlı bir mücadele sağlanmalıdır. Bu mücadele, sadece kimyasal ilaçlamayla değil, biyolojik ve kültürel yöntemlerle de desteklenmelidir. Devlet, bu mücadelede çiftçiyi yalnız bırakmamalı, gerekli teknik ve mali desteği sağlamalıdır. Ancak bu yolla ürün kayıplarının önüne geçilebilir ve gıda güvenliğimiz teminat altına alınabilir" dedi.
Üretim zinciri tehlikede
Tarlalarda yaşanan bu kriz, sadece çiftçiyi değil, doğrudan tüketiciyi ve ülke ekonomisini de ilgilendiriyor. Üretimin sürdürülemez hale gelmesi, gıda arzında yaşanacak sıkıntılar, artan ithalat bağımlılığı ve raflara yansıyacak fahiş fiyatlar anlamına geliyor. Çiftçinin üretimden çekilmesi, sadece ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda kırsal yaşamın çökmesi ve köylerden kentlere yeni bir göç dalgasının başlaması riskini de beraberinde getiriyor. Bu nedenle, Gürer'in dile getirdiği sorunların, sadece bir siyasi partinin eleştirisi olarak değil, Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren hayati bir uyarı olarak dikkate alınması ve tüm paydaşların katılımıyla kalıcı çözümler üretilmesi büyük önem taşıyor. Tarladaki isyan çığlığı, duyulmazsa, sofralardaki bereketin sonu olabilir.