Türkiye İşçi Partisi (TİP) İzmir İl Örgütü, kentte süregelen ve Ağustos sonuna kadar uzatıldığı duyurulan su kesintilerine ilişkin bir açıklama yaptı. Parti, İzmir’deki krizin yalnızca meteorolojik kuraklıkla açıklanamayacağını vurgulayarak, asıl sebebin kapitalist üretim anlayışı, özelleştirme politikaları ve halkçı çözümlerden uzak yönetim anlayışı olduğunu belirtti.
TİP İzmir’in açıklamasında, hem ülke genelinde su krizine yol açan uygulamalar hem de İzmir özelindeki yapısal sorunlar sıralandı. Açıklamada, tarımda vahşi sulama yöntemlerinden orman yangınlarına müdahaledeki yetersizliklere, baraj alanlarının madenciliğe açılmasından özelleştirme politikalarıyla kamu kaynaklarının şirketlere aktarılmasına kadar pek çok nedenin krizi derinleştirdiğine dikkat çekildi.
Parti ayrıca, tasarruf politikalarının büyük şirketlerin lüks tüketimini görmezden geldiğini, yükün ise yurttaşlara yüklendiğini ifade etti. Altyapı sorunları, kaçak su kayıpları ve geri dönüşüm projelerinin desteklenmemesi de İzmir’deki krizin temel nedenleri arasında gösterildi.
TİP İzmir İl Örgütü’nün kamuoyuyla paylaştığı açıklama şu şekilde:
Yapılan bir duyuru ile İzmir’deki su kesintilerinin Ağustos sonuna kadar uzatıldığını öğrendik. İzmir’de 2025 Ağustos ayı itibarıyla başlayan su kesintileri, basit bir kuraklık sorunu değil, kapitalist üretim politikalarının, küresel ısınmanın ve siyasi iktidarın halkçı politikaları yok saymasının yol açtığı derin bir krizin yansımasıdır.
Ülke Genelinde Su Krizine Neden Olan Sorunlar
- Tarımda vahşi sulama tekniklerinin kontrolsüzce kullanılması ve yeni teknolojilere teşvik verilmemesi,
- Orman yangınlarına yeterince müdahale edilmemesi, yangın sonrası alanların imara açılarak doğal kaynakların talan edilerek su döngüsünün bozulması,
- İzmir’deki Çamlı ve Gördes barajları çevresindeki faaliyetler gibi baraj ve sulak alanların maden sahalarına dönüştürülmesi su kaynaklarını kullanılamaz hale getirilmesi,
- PETKİM’in baraj suyu kesintilerinde olduğu gibi, özelleştirme politikaları nedeniyle kamu barajlarının yurttaşlara değil şirketlere öncelik tanıması,
- Şehir planlamasında betonlaşmanın yağmur suyunun toprağa ulaşmasını engellemesi ve yeni teknolojiler yerine eski yöntemlerin kullanılması.
Tasarruf Politikaları Adaletsiz
Büyük şirketlerinin lüks tüketimi görmezden gelinirken, yurttaşlara tasarruf dayatılıyor. Baraj, maden ve santral projelerinde halkın bilgilendirilmemesi ve sürece katılmaması, denetimsizliği ve doğal kaynakların tükenmesini hızlandırıyor.
İzmir’deki Su Krizinin Temel Nedenleri
- İZSU’nun kademeli faturalandırma sistemindeki hakkaniyetsizlikler. Bu sistemin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
- Altyapı sorunları nedeniyle su borularından sızan kaçak su miktarı bilindiğinden çok daha fazladır. Bu konuda yerel yönetimin yeterince adım atmaması krizi büyütüyor. Elektrik, doğalgaz gibi yer altı çalışmaları sırasında İZSU yetkililerine haber verilmemesi kaynaklı altyapı hasarları ise geri dönülemez sonuçlara yol açıyor. Bunun en acı sonuçlarından biri ise Alsancak’ta yağmur sonrası iki yurttaşımızın kaybıdır.
- İşletmelerin suyu geri dönüştürmek yerine kanalizasyona vermesi ve sünger kent gibi alternatif projelere bütçe ayrılmaması da su krizini derinleştiriyor. Yerel yönetimlerin bu projeleri desteklememesi ve başlatılan çalışmaların halka şeffaf bir şekilde açıklanmaması ise krizin çözümünü zorlaştırıyor.
Halkçı politikalarla su krizine son vermek için;
● Tarımda modern sulama teknikleri teşvik edilmeli,
● Ormanlar korunmalı, imar rantına son verilmeli,
● Barajlar halkın kullanımına açılmalı, özelleştirme politikaları terk edilmeli,
● Maden alanlarındaki kontrolsüz su kullanımlarına sınırlamalar getirilmeli,
● Yağmur suyunu değerlendiren projeler hayata geçirilmeli,
● Adil vergi ve tasarruf politikaları uygulanmalı,
● Yerel yönetimler altyapıyı güçlendirmeli, geri dönüşüm projeleri desteklenmeli,
● Halkın katılımıyla şeffaf yönetim sağlanmalıdır.
Bu su krizi, siyasi iktidarın halkçı ve bilimsel politikalardan ne kadar uzak olduğunun en somut göstergesidir. İzmirli hemşerilerimizin yaşadığı bu çile merkezi ve yerel iktidarın vurdumduymazlığının acı bir tablosudur. Biz bu krizin çözümü için verdiğimiz önerilerin takipçisi olacağız. Unutulmamalıdır ki su, bir meta değil, çok temel bir canlı hatta ekosistem hakkıdır. Bu hakkı korumak için mücadelemizi inatla sürdüreceğiz. İzmir halkını suyuna sahip çıkmaya, iktidarı ve İzmir Büyükşehir Belediyesini ise halkçı ve şeffaf çözümler üretmeye çağırıyoruz!"