Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden birisi oyan tayyareci Vecihi Hürkuş’un İzmir’de yaptığı uçak ve ceza alıp istifa etmesine neden olan uçuşa ait fotoğrafı gün yüzüne çıktı.
Türk havacılık tarihimizin en önemli belgelerinden biri olarak gösterilen Prof. Dr. Yavuz Çorapçıoğlu’na ait fotoğraf, İzmir Kalkınma Ajansı Kültür Yayınları tarafından hazırlanan eserde yayımlandı.
50 yıl Amerika’da yaşamış Texas A&M Üniversitesi’nde İnşaat Müdendisliği bölümünde görev yapan koleksiyoner Çorapçıoğlu, fotoğrafı 2-3 yıl önce İstanbul’daki bir müzayededen aldığını söyledi. Orijinal ve bugüne hiçbir yerde kullanılmayan bu fotoğrafın Türk Havacılık tarihine tanıklık ettiğini belirten Çorapçıoğlu, Vecihi Hürkuş’nun Türk havacılık tarihi’nin en önemli figürü olduğunu söyledi.
VECİHİ K-VI’NIN İLK VE TEK UÇUŞU
Balkan ve 1.Dünya Savaşı’na katılan, Kurtuluş Savaşı’nda Yunan uçağı düşürerek İzmir’e ilk giren pilot olan Vecihi Hürkuş, Milli mücadele döneminde yaptığı hizmetlerden dolayı kırmızı şeritli İstiklal Madalyası almış ayrıca T.B.M.M tarafından üç kez takdirname verilen tek kişi olmuştu.
Fotoğraftaki Türkiye’nin bu ilk uçağı Vecihi K-VI İzmir’de açıkta saklandığı için korozyona uğramış, kapalı alanda saklama talebi reddedilmiş ve Vecihi K-VI bilinmeyen bir şekilde tahrip edilip yok edildi. m SİNAN GENÇ
VECİHİHÜRKUŞ’UN
AĞZINDAN O İLK UÇUŞ
Resimli Ay Dergisi’nde çıkan röportajda Vecihi Hürkuş, o günü şöyle anlaştmıştı: “Gece gündüz çalıştık uçağı yaptık. Ancak müfettişlik, tayyarenin tecrübesine müsaade etmiyor, bir defa Heyet-i Fenniye tarafından tetkikine lüzum gösteriyordu.
Her şey tamam, saat 15.00, belki birkaç dakika daha geç, motorum çalışıyor, yerdeki bu ısınma zamanında kum çuvalı rasıt mahalline bağlanırken ben de son bir defa daha tayyarenin her noktasını ayrı ayrı gözden geçiriyorum: Kanatlarım, dümenlerim, teller ve emniyetler hepsi iyi, ben de pilot yerindeyim. Kumanda vasıtaları rahat ve hassasiyetle oynak, motörümün son kontrolünde, devir saati ibresinin gösterdiği 1420 rakamında öyle tatlı ve tanınan bir ahenk var ki inancıma kuvvetli bir mesnet idi.
Etrafıma bakındım, meydan sessizlik içinde. Ekrem'in yüzüne baktım, o sevinç içinde gülüyordu ve benim sözümü beklemeden eğildi, tekerleklerin önlerindeki takozları çekti ve sonra koşarak yanıma sıçradı ve yalvaran bir sesle: "Beni de al hocam" dedi.
Hala kulaklarımda olan bu ses, bu dilek ne samimi idi. Fakat bu isteği yerine getiremezdim. Yükseldikçe ruhum açılıyor, muvaffakiyetimden ciğerlerim şişiyordu. Eminim ki ilk tayyareyle uçan mucitler bile bu kadar derin bir zevk duymamışlardır. İşte altımdaki makine aları şadman eden gürültülerle ilerliyor, semadan bütün cihana muvaffakiyetimi ilan ediyordu. Tayyarem yükselir yükselmez karargahta bulunanlar hemen meydana koşmuşlar, ansızın havaya yükselen bu tayyarenin hangi tayyare olduğunu tetkike koyulmuşlar, nihayet benim uçtuğumu anlayınca merak içinde beni beklemeye başlamışlardı. Ben yere iner inmez arkadaşlarım etrafımı aldılar.
Muvafakkiyetimi tebrik ettiler. Fakat biz asker olduğumuzu unutmuştuk. İçimden gelen hisse mukavemet edemeyerek verilen emir hilafına tecrübeye kalkışmış, müfettişliğin emrini dinlememiştim. Müfettişlik derhal bir emri vaki ile on gün hapse ve yarım maaşımın katına karar verdi. Mektep sıralarında iken aldığımız terbiye bize ya mükafatla ya da cezayla karşılanacağını öğretmişti. Benim muvaffakiyetim cezayla mükafat görüyordu. Bu icadımdan dolayı bir ikramiye ile taltif edilmem lazım gelirken, 10 gün hapse mahkum olmuştum. Fakat bu ceza artık benim için ehemmiyetini kaybetmişti. Ben tecrübemi yapmış ve tereddütler içinde bulunan Heyet-i Fenniye'ye tayyaremin mükemmeliyetini tasdik ettirmiştim. Benim için en büyük mükafat buydu."