Umut mu? O ne?

Abone Ol

Ama nasıl böyle içim pır pır...
Hani hayatımda herhangi iyiye giden bir şey de yok.
Şükür, kötü bir şey de yok da... Her şey stabil daha doğrusu.
Ama en önemlisi uzun zamandır hissetmediğim bir başka duygu sardı içimi: Umut!
Allah'ım hem mutlu hem umutluyum, ne oluyor bana yoksa hasta falan mıyım diye çevremle paylaşayım dedim ki bir anda herkesten aynı cevabı aldım.
Meğer insanlarda bir canlanma, bir umutlanma, bir sebepsiz mutluluk hissi peydah olmuş.
Ve tıpkı benim gibi onlar da endişelenmiş.
Psikoloğuna, yaşam koçuna, astroloğuna danışanlar falan olmuş. Neler oluyor diye... Bir panik hali...
"Çok güldük, ağlamayalım" benzeri bir his sanki.
"Kendimi mutlu hissediyorum acaba gizli depresyonda mıyım?" diyenler bile var mesela.
"Aynı duygular bende de var. Geçici merak etme!" dedi biri.
Çok acıklı değil mi aslında bu halimiz?
Mutlu ve gelecekten umutlu olunca, alışmadık bedende iç çamaşırının durmadığı gibi kendimize yakıştıramıyor, huzursuz oluyoruz.
Bizi kim ne zaman bu hale getirdi oğlum?
Ne var ne yok çalın ama, gelecekle ilgili ümitlerimizi bari bize geri verin.

Anlattı roman oldu
Sacit Aslan hem tanışmaktan hem de sahibi olduğu internet sitesinde yazıyor olmaktan çok mutlu olduğum, onur duyduğum bir ağabeyim.
Bundan çok uzun yıllar önce hakkında yazdığım bir yazı tanışmamıza vesile olmuştu.
O zaman henüz yüz yüze hiç karşılaşmadığımızdan, o yazıyı nasıl yazdığıma şaşırmıştı.
Sanki beni çocukluğumdan beri tanıyorsun, neler yaşadığımı biliyor gibi yazmışsın demişti.
Bazı insanlar o kadar şeffaf ve dobra oluyorlar ki haklarında hüküm vermek için bire bir tanışmanıza gerek olmuyor.
Sacit Aslan da öyle bir karakter işte.
Gönlünde, aklında ne varsa dilinde.
Bildiği doğruları söylemek için başvurduğu tek yer vicdanı. Allah'tan başka kimseden korkusu yok.
Kendisi sadece bir zamanlar bu ülkenin eğlence hayatından sorumlu olan bir ailenin üyesi değil... O zamanın politikacısından askerine, sanatçısına kadar herkesin sırlarını bilen biri...
"Anlatsam hayatım roman olur" sözünü belki de en hakkını vererek söyleyecek adam.
Ve işte o adam gerçekten de hayatını anlattı ve roman oldu.
Türkiye'nin önemli yazarlarından Necef Uğurlu haftalar süren görüşmeleri kaleme aldı.
Kitabın adı "Kovadaki Balıklar" oldu.
11 Mart'ta raflarda olacak.
En merakla bekleyen insanlardan biri benim. Çünkü Sacit Abi ile ne zaman oturup konuşsak, o kısacak zaman diliminde bile öyle isimlerin öyle anılarından söz ediyor ki, hayretten ağzım bir karış açık kalıyor.
Bizim simli, süslü gördüğümüz o dünyanın ardında yaşananlar dudak uçuklatacak kadar kanlı aslında...
Bir kitaba sığamayacak kadar çok şey var o hayatta.
Dedim ya merakla bekliyorum... Bazılarının canı bu işe çok sıkılacak, onu da hissediyorum.

Ahde Vefa geliyor
Bu ayın 11'inde beklediğimiz bir de albüm var. Tarkan'ın Türk Sanat Müziği eserlerini okuduğu 'Ahde Vefa' albümü.
Tarkan'ı çok severim ama 'o ne söylese dinlerim' diyenlerden de değilim.
Yaptığı son parçalar beni hiç ilgilendirmedi. Sevmedim sevemedim.
Ben hala Kuzu Kuzu zamanlarında kaldım.
Ama bana o bile yeter. Türkiye'nin gerçek starıdır o.
Sansasyonsuz, çabasız... Doğuştan yıldız kumaşlı bu adam, diyecek bir şey yok.
İşte bu albümün haberi görünce çok sevindim. Çünkü yine sadece piyasa işi bir şarkı duymaktansa, gırtlağına çok yakışan sanat müziği parçalarını dinlemeyi yeğlerim.
Bu arada Tarkan'ın albümünün tanıtımını yaparken şu sözleri paylaşması da manidar doğrusu:
"Ahde Vefa’nın sıkıntılı ve zorlu şu zamanlarda bir nebze de olsa içinizdeki kara bulutları dağıtmasını, yüreklerinizi aşkla doldurmasını temenni ediyorum."
Ülkenin yarısı başına gelenlerin farkında olmadan şuursuzca laylaylom yaşarken, gelecek kaygısıyla bekleyen diğer yarısı için 'size bir parça nefes alma imkanı vereceğim' diyor yani.
Bu yaz rakı sofralarımıza fazladan bir kadeh koyacağız. Misafirimiz var... Tarkan muhabbetlerimize eşlik edecek.
Bak işte bize böyle küçük mutluluklar bile yeter be!

Hangi tipsin?
Ülkemiz insanının birbirine bırak sevgisi, saygısı bile olmadığını en çok trafikte fark ediyoruz.
Yollardaki her aracın şoförü, zannedersin, kundaktan kan davalı.
Ve herkesin müthiş acelesi var.
Tabakhane onlarsız yapamaz. Bir an önce varmaları lazım.
Trafik ışıkları gereksiz, yaya geçitleri gavur icadı, engelli park yerleri onlar için ayrılmış özel mülkiyet!
En çok da park yerlerinde birbirimize saygı derecemizi ve zeka düzeyimizi anlıyoruz.
Bakın biri ne güzel özetlemiş ve bir otoparkın kapısına asmış.
Bundan sonra bir yere park ederken hangisi olacağınıza siz karar verin.