AB TELİF

Yapay zekâ destekli eğitim geleceği şekillendiriyor

Yapay zekâ, eğitimde kişiselleştirilmiş öğrenme ve verimlilik açısından büyük fırsatlar sunarken; veri güvenliği, öğretmen rolünün dönüşmesi ve erişim eşitsizliği gibi ciddi riskleri de bünyesinde barındırıyor. Bu alanda çalışmalar yürüten Eğitmen Levent Özen, eğitimde dönüşüm için yalnızca teknolojinin değil, doğru strateji ve eşit erişiminde gerekliliğine vurgu yaptı.

Abone Ol

Yasemin TOPÇU- Yapay zekâ, dijital medya ve eğitim teknolojileri alanında çalışmalar yapan Eğitmen Levent Özen, yapay zekâyı eğitim alanında sadece bir teknoloji değil, öğrenme süreçlerini kökten dönüştürebilecek bir paradigma değişimi olarak tanıtıyor. Bireyselleştirilmiş öğrenme imkânı sunan yapay zekânın gerçek zamanlı analiz ve geri bildirim gibi imkânlarla artık her öğrenciye özel bir öğrenme yolculuğunu mümkün hale getirdiğini belirten Özen, yapay zekânın gelecekteki rolünü “Öğretmenlere rutin işleri devrederek onları daha yaratıcı, rehberlik odaklı roller üstlenmeye teşvik ederken, öğrencilere de kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimi sunuyor. Örneğin, öğrencinin öğrenme stiline ve hızına göre şekillenen içerikler, eksik olduğu alanlarda yapay zekâ tarafından tespit edilip özel materyallerle desteklenebiliyor” şeklinde özetledi.

Fırsatlar kadar riskler de kapıda
Yapay zekânın, geleneksel anlayışların ötesine geçerek eğitimde yeni bir çağın kapılarını araladığını vurgulayan Özen, yapay zekânın sunduğu önemli fırsatları şu şekilde sıralıyor:
“Yapay zekâ destekli eğitim modelleri, öğrenme sürecini kişiselleştirme ve verimlilik açısından önemli avantajlar sunuyor. Öncelikle, yapay zekânın sunduğu en önemli fırsatlardan biri kişiselleştirilmiş öğrenme imkânıdır. Öğrencilerin ilgi alanları, öğrenme hızları ve eksik bilgileri analiz edilerek onlara özel içerikler sunulabilir. Bu, her öğrencinin kendi potansiyelini en verimli şekilde kullanmasına yardımcı olur. Özellikle dil öğrenimi ya da sayısal alanlar gibi konularda anlık geri bildirim sağlayan sistemler, öğrenme sürecini hızlandırmakta ve pekiştirmektedir. Ayrıca, büyük veri analitiği sayesinde veriye dayalı eğitim politikaları geliştirilebilmektedir. Öğrencilerin başarı düzeyleri, öğrenme eğilimleri ve davranışsal verileri analiz edilerek, eğitim sisteminin daha etkin ve hedef odaklı bir şekilde yönetilmesi sağlanabilir. Bunun yanında, internet ve mobil teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte, dezavantajlı bölgelerdeki öğrencilere de kaliteli eğitim içerikleri ulaştırılabilir hale gelmiştir. Böylece yapay zekâ, eğitimdeki bölgesel ve coğrafi eşitsizlikleri azaltma potansiyeline sahiptir.”

*Eğitmen Levent Özen

Sistem öğretmeni desteklemek üzere kurgulanmalıdır

Ancak bu parlak tabloya rağmen Özen, yapay zekâya dayalı eğitimin etik sınırların aşındırılması, sınıfsal ayrımların görünür hale gelmesi gibi tehditlerin de göz ardı edilmemesi gerektiğini belirterek “Öncelikle, veri güvenliği ve mahremiyet konusu ciddi bir sorundur. Öğrenci verilerinin toplanması, işlenmesi ve saklanması süreçlerinde etik ilkelere ve güvenlik standartlarına dikkat edilmemesi, kişisel hak ihlallerine yol açabilir. Bir diğer önemli tehdit ise öğretmenlerin rolünün azalması yönündeki yanlış algıdır. Yapay zekâ sistemlerinin öğretmeni tamamen ikame edeceği düşüncesi, eğitimin insani ve rehberlik yönünü zayıflatabilir. Oysa ki yapay zekâ, öğretmenin yerini almak değil, onu desteklemek üzere kurgulanmalıdır. Son olarak, sınıfsal ayrımın derinleşmesi riski göz önünde bulundurulmalıdır. Yüksek maliyetli yapay zekâ sistemlerine yalnızca belirli bütçeye sahip özel okulların veya kurumların ulaşabilmesi, mevcut eğitim eşitsizliklerini daha da artırabilir” diye konuştu.

Türkiye'de eğitim sisteminin yapay zekâya adaptasyonu yeterli değil
Türkiye’de eğitim politikalarının içerik dijitalleştirme seviyesinde kaldığı ve yapay zekâya adaptasyonunun yeterli olmadığı belirten Özen, “Özellikle kırsal bölgelerde internet altyapısı, donanım eksiklikleri ve öğretmenlerin dijital pedagojik formasyon yetersizliği bu süreci yavaşlatıyor. Millî Eğitim Bakanlığı son yıllarda bazı projelerle (örneğin EBA, Öğretmen Bilişim Ağı, yapay zekâ strateji belgeleri) bu alana yatırım yapıyor; ancak bu yatırımlar genelde içerik dijitalleştirme seviyesinde kalıyor. Asıl ihtiyaç duyulan şey, algoritmalarla desteklenen öğrenme analizleri ve öğretmen-öğrenci etkileşimini yeniden tanımlayacak modellerdir” dedi.

Teknolojiye erişim eşit değilse fırsat eşitliği hayal olur
Yapay zekâ destekli eğitim modellerinin teknolojiye erişimi eşit şekilde sağladığı takdirde eğitimde fırsat eşitliğini sağlayabileceğini belirten Özen, konuyla ilgili görüşlerini şu şekilde özetledi:
“Doğru kurgulanmış yapay zekâ modelleri, şehirdeki bir öğrenciyle kırsaldaki öğrenciyi aynı kalitede içerik ve rehberlikle buluşturabilir. Ancak bu, yalnızca teknolojiye erişimin eşit olduğu bir senaryoda mümkündür. Aksi takdirde yapay zekâ fırsat eşitliği yerine daha da derin eşitsizlikler yaratabilir. Örneğin, yüksek bant genişliğine ve modern cihazlara sahip olmayan bir öğrenci, yapay zekâ sistemlerinden faydalanamayacaktır. Bu sebeple, yalnızca yazılım değil, donanım ve erişim politikaları da aynı anda düşünülmelidir.”