ABD 2. Trump dönemi ile birlikte agresif, bencil ve de vahşi bir dış politika izliyor. Tüm insani değerleri hiçe sayarak, “ben yaptım oldu” anlayışı içinde, vicdanları kanata kanata parçalayan, haksız, adaletsiz, yıkıcı bir saldırı altında insanlık. Hatta ABD’nin, paylaşım ve etki alanlarını genişletme adına tüm dünya bir korsan saldırı altında diyebiliriz..
ABD belki bunu ilk defa yapmıyor, ama hiç bu kadar “kör parmağım gözüne” yapmamıştı. Örneğin Jr. Bush da şahinleri ile birlikte, “(yalanlarını gerekçe yaparak)” Irak’ı ezmiş, yıllardır bir diktatör tarafından ezilerek tebaa muamelesi yapılan halkta, ulus olma, vatandaş olma bilinci gelişmediği için, ülkesini paramparça eden ABD’nin askerlerinin ellerini öperek, alkışlarla, adeta Irak’a hoş geldiniz demişti.
Trump ise bunu Gazze’de bir maşa kullanarak daha da vahşi bir şekilde yapıyor. Diğer ülkelerde de, çıkarına geldiği için, yönetimleri halk destekleri kalmasa bile, hatta halka rağmen bir meşruiyet verme çabasına gözü kapalı giriyor, ki “patron sensin” densin. Bu saldırı karşısında tek bir güç karşı durabilir; “Yurttaşlık bilinci” anayasal hak ve en önemlisi sorumluluklarını bilerek kullanan, tam olarak içselleştirilmiş bir ulus.
Türk insanı da, kendi anayasal hak ve sorumluluklarını kullanmayı tam olarak gerçekleştiremediği, tebaa psikolojisinden kurtulamadığı sürece, yani kısaca yurttaş olamadığı müddetçe öyle görünüyor ki ; Türkiye’mizin sorunlarına da çözüm bulamayacağız ve hep “Türkiye’yi nasıl kurtarırız” diye arpacı kumrusu gibi düşüneceğiz. Meyhane masalarında daha çoook “ne olacak bu memleketin hali” muhabbeti yapacağız.
Toplumumuzda maalesef bu konuda bir davranış sıkıntısı var. Bu problemi büyük ölçüde çağdaş anlamda eğitim alamamasına bağlayanlar olduğu kadar, Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetim biçiminden miras kalan, genlere işleyen bir deformasyon olduğunu düşünen sosyologlar da var. Ancak bu bozukluğun yönetime duyulan güvensizliğe , korkuya dayalı olduğunu ifade eden görüşler daha ağır basıyor.
Baskıcı devlet ; yurttaşta bir sinmişlik, sinsilik, örgütleşme korkusu sonucu bireycilik, bencillik duygularının gelişmesine sebep olmuş görünüyor. Yönetime duyulan güvensizlik, hukuksuz davranışlarla karşılaşan bireyin “gemisini kurtaran kaptan” görüşüne sahip olmasını sağlıyor. Ve birey haksızlıklara aldırış etmemeye başlıyor, hesap sormuyor. “Beni sokmayan yılan bin yaşasın” diyor.
Özellikle 1980’den sonraki köşe dönmeci zihniyet ve ahlak erozyonu, insanımızdaki bu davranış bozukluğunu daha da bir pekiştirdi. Yaptığının yapanın yanına kar kalması , bu kişilere hiçbir yaptırım uygulanamaması, aksine çoğuyla “Türkiye seninle gurur duyuyor” olması yani kısaca hukuksuzluk, insanımızda büyük bir karamsarlık ve umutsuzluk yarattı. Bu böyle birdenbire olmadı, küçük küçük birikti. Günlük yaşantımızda kurallara uymayan sürücüyü uyarmadık, devlet malına zarar vereni kınamadık, birinin gördüğü haksız bir davranış karşısında başımızı çevirdik, devletin desteğini arkasına alan memurun gereksiz, haksız baskısı karşısında sustuk vs..
Böylece gitgide hukuka aykırılıklar, keyfi uygulamalar, baskılar büyüdü. Günün birinde bir de baktık ki en büyük ekonomik değerleri alıp götürmüşler, hortumlamışlar, kimsede “tık” yok. İnsanlar seslerini çıkarmıyorlar hatta sanki öyle bir duygu var ki - tamda burda, sözü Orhan Pamuk’a bırakmak sanki daha doğru olacak - “Keşke şu işi ben becerebilseydim” istenci, insanımızın içini kıpır kıpır ediyor. Bazılarında ise sanki birileri bir yerlerden gelecek te bu yanlışlara dur diyecek beklentisi var. “Korkulu rüyalara uygun düşen bu sessizliğin en dehşet verici yanı kendini olağan göstermesi.Daha da kötüsü ağzımızı her açmaya kalkışımızda bu sessizliği bozacağımıza ona katıldığımızı fark etmek, bizi telaşlandırmıyor da .. Bir korkulu rüyada olduğumuzu bilerek bir köşeye çekilmiş, rüyayı bitirecek çığlık kimden çıkacak diye bekliyoruz.” diyor Nobelli yazarımız. Bekliyoruz.. Bekliyoruz.. Mutlaka birilerinin bir şeyleri bizim adımıza yapmasını, edilgen bir şekilde bekliyoruz. Olası aşiret geleneğinden kopamadığımız için “aşiret reisi” ‘ni bizi kurtarması için bekliyoruz.