Yağmur KARADAĞ/100 yılı aşkın süredir varlığını sürdüren 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, ya da bir diğer adıyla Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde kadın hakları dünyanın dört bir yanında etkinlikler düzenleniyor. Peki, 8 Mart aslında neden önemli? Neyi temsil ediyor? Tarihsel süreç içerisinde kadın hakları ne kadar ilerledi? Kadınlar ve mücadelenin temsilcileri nelerin değişmesini bekliyor? Tüm bu soruların cevabını bu yıl emekli, öğrenci, çalışan kadınlarla ve emekçi kadın mücadelesinin temsilcileriyle ele aldık.
“HENÜZ SADECE 100 YAŞINDA VE HİÇ KOLAY KAZANILMADI”
Tarihsel süreçte kadın haklarında yaşanan büyük gelişmenin bizlere “Korumak, geliştirmek, yerleştirmek” görevlerini verdiğini belirten Eşit Yaşam Derneği Başkanı Seniye Nazik Işık, “1789 Fransız Devrimi dünyamıza ‘eşitlik, özgürlük, dayanışma’ ilkelerini hediye ederken, 1917 Ekim Devrimi vahşi kapitalizmin ve üretimde özel mülkiyetin olmadığı insani bir dünya özleminin vücut bulmasıydı. 1. ve 2. Dünya Savaşları dünya zenginliklerinin yeniden paylaşımı yüzünden yaşandı. Yüzyıldan fazla bir zamana yayılan bu büyük değişimlerde mülksüzler, işçiler ve kadınlar elbette yer aldılar. Örneğin ‘Giyotinde kafam kesiliyorsa seçilme hakkım da olmalı’ diyen, insan hakları bildirisi yazan kadınlar bu kargaşanın içinden çıktı. Kadınların oy hakkına, seçme ve seçilme hakkına bugün sanki hep varmış gibi bakıyoruz ama henüz sadece yüz yaşında bir hak. Üstelik de hiç kolay kazanılmadı: Dünyanın ilk açlık grevcileri, açlık grevinde zorla beslenme uygulamalarına uğrayan Süfrajetler, 20. yüzyılın başlarında Birleşik Krallık ve ABD’de pasif direniş, kamu toplantılarını bölme, açlık grevi yapma gibi yollarla kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan kadınlardır. Bugün 8 saatlik işgünü, ara dinlenme, hafta tatili gibi çalışma haklarına da başka türlüsü olmazmış gibi bakıyoruz ama hatırlamalıyız ki 8 Mart 1857’de bugünkü çalışma hakları için fabrikalara kapanıp eylem yapan tekstil işçisi kadınların 129’u ölmüştü. Bu açıdan 8 Mart’ın tarihi de henüz yüzyılı birazcık aştı” dedi.
Eşit Yaşam Derneği Başkanı Seniye Nazik Işık
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN MÜCADELEDEKİ YERİ ÇOK BÜYÜK
Türkiye’de Cumhuriyet’le birlikte kadın haklarında önemli ilerlemeler kaydedildiğini söyleyen Seniye Nazik Işık, “Vatandaş olmak, nüfus sayımlarında sayılmak, eğitim hakkı, eş seçmek, vekaletsiz kendi iradesiyle evlenmek, boşanmak, çocuklarının velayetini alabilmek gibi çok önemli haklara kavuştuk. Bu kazanımlarda 19.yüzyıl sonlarında ninelerimizin başlattığı hak mücadelesinin de Mustafa Kemal Atatürk’ün medeniyetin kadın haklarından geçtiğini bilen bir dünyayı kavrayışıyla verdiği mücadelenin de yeri çok çok büyük. Biz Mustafa Kemal’in siyasal liderliğinde siyasal iktidarın bizden yana olmasının neler kazandırdığını yaşamış, bilen bir toprağın çocukları, kadınlarıyız. Bugün bu hakları korumak, yaşanır kılmak ve geliştirmek için mücadele ediyoruz. 1990’ların sonlarında sağladığımız Anayasal eşitlik, yasal haklardaki gelişmeler, sosyal hizmetlerdeki gelişmeler, belediyelerin yerel yaşamda yaratabilecekleri değişimler yeni kazanımlarımızın örnekleri” diye konuştu.
“BİZDEN YANA İKTİDARLAR YARATMAYA İHTİYACIMIZ VAR”
Günümüzde asıl zorluğun eşit insan olmamızı sağlayacak haklardaki ilerlemeyi günlük yaşamımızda yaşar hale gelmemizin önemini vurgulayan Işık, “Zihinleri, davranışları, toplumun her hücresine sinmiş ayrımcılıkları değiştirmek kolay değil. Zaman ve sabırlı bir mücadele gerek. Günümüzde siyasi iktidarın bizden yana olmadığı, tersine fıtrata sığınan ve değişime, eşitliğe inanmayan yapısı hakim. Demokratik parlamenter bir sistem olsa Meclis’in kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi’nden sadece Cumhurbaşkanının imzası ile çıkılabilir miydik? Çıkamazdık. Denge ve denetleme olsa, kuvvetler ayrılığı var olsa üzerimizdeki baskılar bu kadar kolay artırılabilir miydi? Tabii ki hayır. Üstelik de dünyanın birçok yerinde birden yeni büyük değişim dalgaları insanları ezmeye başladı, sağ popülizm yükselişte, kadın hakları hatta kadın düşmanlığı çok artıyor. Biz eşitlik yanlısı, demokratik kadınların da içinde yer aldığı yeni ve bizden yana iktidarlar yaratmaya ihtiyacımız var” dedi.
"'YASALARI DEĞİŞTİRME, UYGULA’ MÜCADELESİ İÇİNDEYİZ”
Zamanın ruhunun; her gün daha adil, daha özgür, daha eşit hale gelinen, büyük değişim ihtiyacına cevap vermeyi gerektirdiğini dile getiren Işık, “Bu değişim de kadınların üzerindeki yeniden üretim ve bakım yükleri rejimini değiştirmeyi içermediği sürece, geçici iyileştirmelerle yetineceğiz. Yani, değişimin yol haritasını çizenler arasında bizler mutlaka olmalıyız. Bu da sadece biyolojik cinsiyete dayalı bir temsil sorunu değil, yıllardır konuştuğumuz kadınlar için kadınlarla temsil edilmek sorunu demek. Kadın cinayetleri hepimizin yaşam hakkını tehdit eden bir gerçeklik olmaktan çıkmalı. Şiddetin her türlüsü sona ermeli. Aslında yasalarımız kötü değil, uygulamamız berbat! Biz de tam da bu nedenle ‘Yasaları değiştirme uygula’ mücadelesi içindeyiz” dedi.
İZMİR VE TÜRKİYE’DE KADIN HAREKETİNİN PARÇASIYIZ
Eşit Yaşam Derneği’nin yerel yönetimler ve yerel yaşamda değişim alanındaki çalışmalarıyla Türkiye kadın hareketinin çok özgün bir örgütü olduğunu söyleyen Işık, “Kurulurken ayrımcılıkla mücadeleyi amaçlamış, belediyelerin günlük yaşamın kalitesini artırmaktaki rollerini, görevlerini cinsiyete dayanan eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için kullanmalarına katkıda bulunmak istemiştik. 10 yılı geçtik, hala da amaçla çalışıyoruz. Eşit Yaşam Derneği İzmir ve Türkiye kadın hareketinin bir parçası. Bugün İzmir’de 14 belediyemiz Yerel Eşitlik Eylem Planı çalışması içinde. Biz de Belediyelerin Stratejik Planları gibi bu Eylem Planlarının hazırlıklarında ve izlemelerinde de katılımcıyız, sorumluluk alıyoruz; gönüllü danışmanlık da yapıyoruz, belediyelerin ilgili meclis komisyonları, ilgili hizmet birimleri ve kadın örgütleriyle bilgi ve deneyim paylaşımları da. Şimdi önceliğimiz bu çalışmamızı bütün ilçelerimize ve Ege bölgesine yaymak” dedi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları
“ÖZGÜRLÜK VE EŞİTLİK TALEP ETTİKÇE ŞİDDETE MARUZ KALIYORUZ”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları ise kadın hareketinin artık 4. Dalga Feminist Hareket içerisinde olunduğunu ve ‘Şiddete hayır, tam, eşit ve özgür olarak yaşam’ dönemi için mücadele verildiğini söyleyerek, “Kadın mücadelesinin, kadınların kendi haklarını bilerek talep etmesi ciddi anlamda gelişti. Ancak kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetleri de aynı oranda arttı. Kadınlar en çok kendi hayatları ve gelecekleriyle ilgili karar almak istedikleri için erkekler tarafından öldürülüyor. ‘Şiddete hayır’ dedikleri için erkekler tarafından öldürülüyor. Bu durumda ülkemizde de ciddi anlamda siyasi otoriterleşme, kadınların haklarına da saldırı var” dedi.
“AİLEYE KURBAN OLMAYACAĞIZ, 6284’Ü YAŞATACAĞIZ”
Özellikle İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldıktan sonra ve 2023 genel seçimlerinde ‘kadın düşmanı’ ittifakların kurulmasıyla kadın haklarına yönelik saldırıların çok daha fazla gündeme geldiğini ifade eden Osmanoğulları, “Bu nedenle 2024 yılının hemen hemen her gününü sokakta, eylemde geçirdik. 6284 sayılı yasa etkin uygulandığında gerçekten kadınlar korunabiliyor. Ancak buna rağmen 2024 yılında hiç öldürülmediğimiz kadar çok öldürüldük. 6284'ünde etkin uygulanmadığını gördük. O yüzden de 2024 yılında bir 6284 seferberliğe başlattık. Bu kanun o günün koşullarında kadın örgütleri tarafından yazılan bir kanun. Ama bizim bütün cinayet verilerimize rağmen siyasi iktidar 2025 yılını ‘aile yılı’ ilan etti. Aile dedikleri zaman kadın, çocuk yok. Sırtları sıvazlanan ve sonsuz güç verilen erkekler var. Bu yüzden 8 Mart’ta da ‘aileye kurban olmayacağız, 6284 ile yaşayacağız’ sloganını vurgulayacağız” diye konuştu.
Karşıyaka Emekliler Platformu sözcüsü Emel Denizaslanı
EMEKLİLİKTE DE EŞİTSİZLİK SÜRÜYOR
Emekli kadınlar da hak mücadelesinde ülkemizde etkin olarak örgütleniyor. Karşıyaka Emekliler Platformu sözcüsü Emel Denizaslanı, çalışma hayatında erkeklerin ve kadınların aldığı maaşlarda bile eşitsizlik olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: “Kadınların bekarken çalıştığında aldığı para ile evlendiğinde aldığı para arasında bile fark oluyor. Buradan başlayan bir adaletsizlik hayatın her alanında emeklilikte de yaşanıyor. Daha düşük ücretlerle çalıştırılan kadınlar emekli olunca da daha düşük maaşa bağlanıyor. Oysa çalışma hayatında erkekler sadece işe gidip gelmek gibi bir sorumluluğu üstlenirken kadınlar yaşam içerisinde hem işe gidiyorlar hem ev işi yapıyorlar hem de bakıma ihtiyacı olan aile büyüklerine ve çocuklarına bakıyorlar. Çocuklar büyüyünce, kadın emekli olunca bu sefer de torun bakmaya başlıyor. Eşitlik ve adalet sağlanmalı. Emekliler de tarihinde ilk kez bu sene devlet aracılığıyla yoksul sınıfına sokuldu. Kadınlar 100 yılı aşkın süre önce ‘Eşit işe eşit ücret’ diyerek haklarını aradı. Bu mücadele hiç değişmedi, modeli biraz değişti. Belki şiddetin boyutu biraz daha küçüldü. Ama eşitsizlik halen sürüyor. Bu açıdan 8 Mart benim için kadınların uğraşmadan hiçbir hakkını kabul ettiremeyeceği bir sistemin halen varlığını sürdürdüğü bir günü ifade ediyor. Sokaklarda bu mücadelenin yankılarını hep duyuyoruz, görüyoruz. Bu yıl da öyle olacak.”
Sena Tekin
“UMUDU YEŞERTMENİN GÜNÜ”
Üniversiteli genç kızlar okullarında örgütlenerek, eşitlik için çalışmalar yürütüyor. Bu gençlerden biri olan, üniversitelerde genç kadınların kadın olmaktan dolayı yaşadıkları sorunlar karşısında örgütlenen bağımsız topluluk “Kampüs Cadıları”nın üyesi Sena Tekin de 8 Mart’ı şu sözlerle ifade etti:
“8 Mart, kadınların yüzyıllardır süren mücadelesinin bir parçası olduğumu hissettiğim bir gün. En ünlü sloganlardan olan ‘umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla’ sloganın sahiden de hayat bulduğu ve öfkemi, gücümü yan yana gelişimizden, dayanışmamızdan aldığım, umudu yeşertmenin günü.”
“AKADEMİDE ERİL DÜZEN HAKİM”
Kadın öğrencilerin üniversitelerde yaşadıkları sorunlara da değinen Tekin, “Neredeyse hiçbir üniversitede Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu’nun olmaması, olan üniversitelerde de düzgün bir şekilde işlememesi veya tacize uğrayan neredeyse hiçbir kadının böyle bir işleyişten haberinin olmaması en temel problemlerden. Üniversitelerin ışıksız bırakılan kampüsleri bizi güvende hissettirmiyor. Aynı zamanda güvenlikler de bizi daha çok tedirgin ediyor. Akademinin genel anlamıyla eril olması, işlenen ders içerikleri neredeyse tamamen cinsiyetçi bir sistem üzerine kurulu olması da önemli bir sorun. Bunun dışında erkek yurtları gayet serbestken, kadınların kaldığı yurtlarda giriş çıkış saatleri, giydikleri, ne yaptıkları yurt yönetimi eliyle birer denetleme mekanizmasını dönüştürülmüş durumda. Ayrıca kadın akademisyenler, erkek akademisyenlere göre daha az ciddiye alınıyor. Bu haksızlıkları her gün hissediyoruz” dedi.
Merve Kahramanlı
“KENDİMİZİ HEP GELİŞTİRMEMİZ GEREK”
Üniversite mezunu, çalışan bir kadın olan Merve Kahramanlı ise 8 Mart’ın kendisine her yıl gücünü bir kez daha hatırlattığını ifade ederek, “Çalışmanın, üretmenin ve ekonomik özgürlüğe sahip olmanın özellikle bizim gibi ülkelerde ne kadar önemli olduğuna her gün çok üzücü şekillerde şahit oluyoruz maalesef. Bu açıdan kendimi şanslı bir kesimde görüyorum çünkü kendi işimi yapıyorum. Toplumsal cinsiyet rollerinin üzerimize yüklediği sorumluluklar bazen psikolojik olarak beni zorluyor. Evdeki, bireysel hayatımdaki sorumluluklarımı iş dolayısıyla istediğim gibi yerine getiremediğimde kendimi eksik hissettiğim oluyor” dedi.
Çalışan bir kadın olmanın beraberinde birçok sorumluluğu da getirdiğini söyleyen Kahramanlı sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Çalışan bir kadın olmanın yanında yemek yapan, evini temizleyen, ailesi ve yakın çevresiyle ilgilenmesi gereken, sahip olduğu evcil hayvanlara en iyi şekilde bakması gereken, kendisini hep geliştirmesi gereken, iyi araba kullanması gereken, evdeki bozulan ampulü değiştirmesi gereken, işlerini zamanında ve doğru bir şekilde yapması gereken ve daha bir sürü şeyin sorumluluğunu üzerinde hisseden birisi olmak bazen boğucu ve gerçekten yorucu hissettirebiliyor. Çalışan bir erkeğin çoğu zaman sadece işini yaptığında yaşadığı tatmin duygusu biz kadınlar için biraz eksik kalıyor.”
TARİHSEL SÜREÇ
Dünya Kadınlar Günü'nün kökleri, işçi hakları hareketlerine dayanıyor ve 8 Mart Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da Dünya Kadınlar Günü olarak kabul ediliyor.
Bugün neredeyse tüm dünyada ses getiren eylemlere sahne olan 8 Mart'ın tohumları 1908 yılında, New York'ta 15 bin çalışan kadının daha kısa mesai süreleri, daha yüksek maaş ve seçme hakkı talep etmesiyle atılmıştı.
Bir yıl sonra Amerika Sosyalist Partisi 8 Mart'ı Ulusal Kadınlar Günü ilan etmişti. Bu özel günü uluslararası hale getirme fikrini ortaya atan ilk kişi ise Clara Zetkin'di.
Clara Zetkin komünist bir aktivist ve kadın hakları savunucusuydu. Zetkin, 1910 yılında Kopenhag'da toplanan Uluslararası Emekçi Kadınlar Konferansı'nda Dünya Kadınlar Günü fikrini önerdi.
Konferansa 17 farklı ülkeden katılan 100 kadın, Zetkin'in önerisini oybirliğiyle kabul etti.
İlk uluslararası etkinlikler 1911'de, Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre'de düzenlendi.
1975'te BM'nin Dünya Kadınlar Günü'nü kabul etmesiyle gün resmiyet kazandı. BM her yıl için özel bir tema belirlemeye başladı.
1996'da belirlenen ilk tema "Geçmişi kutlamak, geleceği planlamak" şeklindeydi.
Bu yılın teması ise "Tüm kadınlar ve kız çocukları için: Haklar. Eşitlik. Güçlendirme"
Dünya Kadınlar Günü kadınların toplumda, siyasette ve ekonomide kat ettikleri mesafenin kutlandığı bir tarih haline gelirken, günün siyasi kökleri, süregelen toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda farkındalık yaratmak için grevler ve protestolar düzenlenmesiyle sürdürülüyor.