Türkiye kamuoyunun ve hukuk çevrelerinin yıllardır yakından takip ettiği, kararlarıyla her zaman büyük tartışmalara yol açan Gezi Davası'nda, adaletin tecelli etmesi adına kritik bir viraj dönüldü. Milyonlarca insanın katıldığı 2013 yılındaki Gezi Parkı protestoları nedeniyle "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek" gibi ağır bir suçlamayla 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve Silivri Cezaevi’nde tutulan şehir plancısı Tayfun Kahraman, hukuk mücadelesini en üst yargı merciine taşıdı. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Kahraman'ın bireysel başvurusunu gündemine alarak, Türk yargı sistemi için emsal niteliğinde bir karar verdi.

Katiller, FETÖ’cüler, fuhuş çeteleri… Erdoğan dokuz suçluyu affetti
Katiller, FETÖ’cüler, fuhuş çeteleri… Erdoğan dokuz suçluyu affetti
İçeriği Görüntüle

NOW Haber'den Alican Uludağ'ın haberine göre, Yüksek Mahkeme, yaptığı titiz inceleme sonucunda, Tayfun Kahraman’ın yargılama sürecinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine oy çokluğuyla hükmetti. Bu karar, yerel mahkeme ve istinaf süreçlerinde verilen mahkumiyet kararlarının hukuki temelini derinden sarsan bir nitelik taşıyor. AYM, bu ihlalin giderilmesi için dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi.

Gezi'nin sembol ismine 18 yıl hapis getiren süreç

Peki, Tayfun Kahraman'ı Anayasa Mahkemesi'ne kadar taşıyan bu uzun ve çetrefilli hukuki süreç nasıl işlemişti? Her şey, 2013 yılının Mayıs ayında İstanbul Taksim'deki Gezi Parkı'na Topçu Kışlası inşa edilmesine karşı başlayan ve kısa sürede Türkiye'nin dört bir yanına yayılan çevreci bir eylemle başladı. O dönemde TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Başkanı olan Tayfun Kahraman, aynı zamanda protestoların hukuki ve sivil zeminini oluşturan Taksim Dayanışması'nın da en bilinen sözcülerindendi. Parka sahip çıkan, diyalog kanallarını açık tutmaya çalışan ve protestoların barışçıl niteliğini savunan Kahraman, yıllar sonra bu eylemler nedeniyle kendini ağır bir suçlamanın sanığı olarak buldu.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Nisan 2022'de verdiği kararla, Kahraman'ı, Osman Kavala dışındaki diğer sanıklar Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Mücella Yapıcı ile birlikte "hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım" suçundan 18'er yıl hapis cezasına çarptırdı. Karar duruşmasında tutuklanarak cezaevine gönderilen Kahraman ve arkadaşları için zorlu bir hapis süreci başlamış oldu.

Hukuk silsilesi nasıl işlemişti?

Yerel mahkemenin verdiği bu ağır mahkumiyet kararı, hukuk sisteminin üst basamaklarına taşındı. Ancak her aşamada, sanıkların ve avukatların itirazları reddedildi. İlk olarak, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, 28 Aralık 2022 tarihinde yaptığı incelemede yerel mahkemenin kararını hukuka uygun bularak onadı. Bu kararla birlikte umutlar Yargıtay'a çevrildi.

Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi de 28 Eylül 2023’te verdiği nihai kararla, Osman Kavala'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden ve Çiğdem Mater'e verilen 18'er yıllık hapis cezalarını onadı. Bu kararla birlikte hüküm kesinleşti ve infaz süreci resmen başladı. Hukukun iç yollarının tükenmesiyle birlikte, Kahraman ve diğer sanıklar için tek bir kapı kalmıştı: Anayasa Mahkemesi. AYM'nin bugün verdiği hak ihlali kararı, tüm bu onama silsilesini boşa düşürerek, davanın en başına dönülmesini sağladı.

Gözler şimdi yerel mahkemede: Kahraman tahliye edilecek mi?

Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bu tarihi kararın ardından şimdi herkesin aklındaki en temel soru şu: Tayfun Kahraman tahliye edilecek mi? Hukuki prosedüre göre, AYM'nin gerekçeli kararının dosyayı yeniden ele alacak olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi gerekiyor. Yerel mahkeme, AYM kararına uymak ve yeniden yargılama yapmakla yükümlü.

Bu süreçteki en kritik nokta, mahkemenin yargılama devam ederken Kahraman'ın tutukluluk halinin devam edip etmeyeceğine karar vermesi olacak. Hukukun evrensel ilkelerine göre, bir yargılamada "adil yargılanma hakkı" gibi temel bir hakkın ihlal edildiği en üst mahkeme tarafından tespit edilmişse, bu ihlalin sonuçlarının derhal ortadan kaldırılması gerekir. Hapis cezası da bu ihlalin en somut sonucu olduğundan, beklenen ve hukuka uygun olan karar, Tayfun Kahraman'ın derhal tahliye edilmesidir. Ancak son dönemde yaşananlar, bu konuda bir kesinlik olmadığını gösteriyor.

Can Atalay emsali ve yargıdaki güven krizi

Bu konudaki en büyük endişe kaynağı, yine aynı davada yargılanan ve milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmeyen Can Atalay davasında yaşananlar. Anayasa Mahkemesi, Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay için "seçilme hakkı ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı"nın ihlal edildiğine dair iki kez karar vermesine rağmen, hem yerel mahkeme hem de Yargıtay bu kararlara direndi ve uygulamadı. Bu durum, Türkiye'de daha önce eşi benzeri görülmemiş bir anayasal krize yol açmış ve yargının farklı kademeleri arasında bir çatışma görüntüsü ortaya çıkarmıştı.

İşte bu nedenle, Tayfun Kahraman hakkında verilen hak ihlali kararı, sadece Kahraman'ın kişisel özgürlüğü için değil, aynı zamanda Türk yargı sisteminin Anayasa'ya ve kendi en üst mahkemesinin kararlarına olan saygısını test etmek için de yeni bir sınav niteliği taşıyor. Yerel mahkeme, Can Atalay davasındaki gibi Anayasa Mahkemesi kararına direnecek mi, yoksa hukukun gereğini yaparak Kahraman'ı tahliye mi edecek? Önümüzdeki günler, bu sorunun cevabını ve Türkiye'de hukuk devletinin geleceğine dair önemli ipuçlarını verecek.

Karar ne anlama geliyor ve bundan sonra ne olacak?

AYM'nin bu kararı, Gezi Davası'nın siyasi bir dava olduğu ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu yönündeki eleştirileri güçlendiren bir nitelik taşıyor. Yüksek Mahkeme, delillerin toplanması, yorumlanması ve sanıkların savunma haklarının kullanımında ciddi sorunlar olduğunu tespit etmiş durumda. Yeniden yargılama sürecinde, mahkeme bu ihlalleri gidermek zorunda kalacak.

Hukukçular, Tayfun Kahraman'ın avukatlarının AYM kararının tebliğini beklemeden derhal tahliye talebinde bulunacaklarını belirtiyor. Kararın Gezi Davası'ndaki diğer tutuklu sanıklar Mine Özerden ve Çiğdem Mater için de bir emsal oluşturması ve onların da bireysel başvurularında benzer sonuçların çıkması bekleniyor. Türkiye, bir kez daha adaletin, siyasetin ve hukukun karmaşık kavşağında, bir mahkeme kararının sonuçlarını nefesini tutarak izleyecek.

Kaynak: HABER MERKEZİ