Türkiye'de çiğ süt üreticisi, özellikle de küçük aile işletmeleri, uzun süredir bir var olma mücadelesi veriyor. Bir yanda rekor seviyelere ulaşan yem, enerji ve işçilik maliyetleri, diğer yanda ise ürünlerini sattıkları büyük sanayi kuruluşlarından aylar süren gecikmelerle ve düşük fiyatlarla ödeme alma baskısı, binlerce çiftçiyi üretimden çekilme noktasına getirmişti. Sektördeki bu "güç dengesizliği", küçük üreticinin, dev alıcılar karşısında pazarlık gücünün neredeyse sıfırlandığı, adaletsiz bir ticari ilişkiyi beraberinde getiriyordu.
İşte bu şikayetler ve feryatlar, sonunda Ankara'da karşılık buldu. Ticaret Bakanlığı, süt sektöründe üretici ve tedarikçilerin haksız ticari uygulamalara maruz kaldığına ve ödeme sürelerinde ciddi gecikmeler yaşandığına ilişkin artan şikayetler üzerine, piyasanın en zayıf halkası olan küçük ölçekli süt üreticilerini korumak amacıyla kapsamlı bir denetim süreci başlattı. Bu, sadece bir rutin piyasa denetimi değil, aynı zamanda devletin, gıda tedarik zincirinin temelini oluşturan çiftçinin yanında durduğunu gösteren önemli bir irade beyanıydı. Bakanlık müfettişleri, büyük süt sanayicilerinin alım sözleşmelerini, ödeme takvimlerini ve küçük tedarikçilerle olan ticari ilişkilerini mercek altına aldı.
'Haksız ticari uygulama' nedir? yasa devleri nasıl vurdu
Ticaret Bakanlığı'nın bu sert müdahalesinin arkasında, 2024 yılında yürürlüğe konulan ve piyasadaki güç dengesizliğini ortadan kaldırmayı hedefleyen önemli bir yasal düzenleme yatıyor. Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'da yapılan değişikliklerle, "haksız ticari uygulama" kavramı net bir şekilde tanımlandı ve ağır yaptırımlara bağlandı.
Bu yasal düzenlemeye göre; üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler arasındaki ticari ilişkilerde, taraflardan birinin ticari faaliyetlerini bozan, onu ekonomik olarak zora sokan ve sözleşme ilişkisinin dışına çıkan her türlü eylem, haksız ticari uygulama olarak kabul ediliyor. Bu uygulamalar arasında;
-
Siparişlerin keyfi olarak iptal edilmesi,
-
Sözleşmede belirtilen ödeme sürelerine uyulmaması,
-
Bozulabilir tarım ürünlerinin (süt gibi) bedelinin 30 gün içinde ödenmemesi,
-
Pazarlama giderlerinin veya fire bedellerinin haksız yere tedarikçiye yansıtılması
gibi birçok eylem yer alıyor. İşte Ticaret Bakanlığı, bu yasayı bir kalkan olarak kullanarak, çiğ süt sektöründe yaşanan ve küçük üreticinin belini büken bu tür uygulamaların üzerine kararlılıkla gitti. Bu, kanunun sadece kağıt üzerinde kalmadığını, aynı zamanda piyasayı düzenlemek için aktif bir araç olarak kullanıldığını gösteren en somut örneklerden biri oldu.
58.3 milyon liralık dev ceza: sektörde deprem etkisi
Yapılan denetimler ve incelenen belgeler sonucunda, bakanlık, küçük ölçekli üretici ve tedarikçilerden çiğ süt alımı yapan büyük ölçekli 4 şirketin, yasanın amir hükümlerine aykırı davrandığını ve haksız ticari uygulamalarda bulunduğunu tespit etti. Tespit edilen bu usulsüzlükler üzerine, Haksız Ticari Uygulamaları Değerlendirme Kurulu, bu dört şirkete toplamda 58,3 milyon Türk Lirası idari para cezası uygulanmasına karar verdi.
Cezanın miktarının bu denli yüksek olması, hem işlenen fiilin ciddiyetini hem de devletin bu konudaki tavizsiz tutumunu ortaya koyuyor. Bu, caydırıcılığı yüksek, emsal teşkil edecek bir karar olarak, sektördeki diğer büyük oyunculara da net bir mesaj veriyor: "Küçük üreticiyi ezmenize, ödemelerini geciktirmenize ve haksız uygulamalarla onları mağdur etmenize izin vermeyeceğiz." İsimleri açıklanmayan bu dört büyük şirkete kesilen rekor ceza, süt sektöründe adeta bir deprem etkisi yarattı. Bu karar, uzun süredir sesini duyurmaya çalışan küçük çiftçiler arasında bir memnuniyet yaratırken, büyük sanayi kuruluşları arasında ise bir endişe ve "kendine çeki düzen verme" sürecini başlattı.
Sadece ceza değil, bir 'adalet' mesajı
Ticaret Bakanlığı'nın bu hamlesi, sadece bir para cezası olarak okunmamalı. Bu, aynı zamanda, serbest piyasa ekonomisinin, "güçlünün zayıfı ezdiği" bir vahşi kapitalizme dönüşmesine izin verilmeyeceğine dair güçlü bir "adalet" mesajı taşıyor. Gıda tedarik zinciri, birbiriyle bağlantılı halkalardan oluşur ve bu zincirin en başında, en savunmasız halkasında, toprağını eken, hayvanını besleyen üretici yer alır. Eğer bu ilk halka koparsa veya zayıflarsa, tüm zincir tehlikeye girer.
Son yıllarda artan maliyetler karşısında kâr marjı eriyen, sattığı ürünün parasını aylar sonra alabilen ve bu süreçte borçlanarak ayakta kalmaya çalışan küçük üretici, büyük alıcıların insafına terk edilmiş durumdaydı. Bu durum, sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda sosyal bir adaletsizlikti. İşte bu 58,3 milyon TL'lik ceza, bu adaletsizliğe karşı atılmış önemli bir adımdır. Bu karar, küçük üreticiye "yalnız değilsin, devlet arkanda" mesajını verirken, büyük şirketlere de "ticari ahlak ve yasalara uymak zorundasınız" uyarısında bulunuyor. Bu, piyasadaki oyunun kurallarının yeniden yazıldığı ve daha adil bir ticari iklimin hedeflendiği yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
Şimdi ne olacak? denetimler sürecek mi?
Bu rekor cezanın ardından, şimdi sektördeki tüm gözler Ticaret Bakanlığı'nın atacağı bir sonraki adıma çevrildi. Bu denetimlerin, süt sektörüyle sınırlı kalıp kalmayacağı ve diğer tarımsal ürün gruplarına (et, sebze, meyve vb.) da yayılıp yayılmayacağı en çok merak edilen konu.
Bakanlık kaynakları, haksız ticari uygulamalara karşı mücadelenin kararlılıkla devam edeceğini ve üreticiden veya tedarikçiden gelen her şikayetin titizlikle inceleneceğini belirtiyor. Bu durum, büyük perakende zincirleri ile onların tedarikçileri arasındaki ilişkileri de yeniden şekillendirebilir.
Bu kararın, çiğ süt piyasasında somut sonuçlar doğurması bekleniyor. Cezai yaptırımla karşılaşmak istemeyen büyük süt alıcılarının, artık küçük üreticilere yapacakları ödemeleri yasal süre olan 30 gün içinde yapmaya daha fazla özen göstereceği tahmin ediliyor. Ayrıca, alım sözleşmelerinin daha şeffaf ve adil bir şekilde düzenlenmesi yönünde bir baskı oluşabilir.
Ancak, meselenin sadece cezalarla çözülemeyeceği de bir gerçek. Süt üreticisinin asıl sorunu olan yüksek girdi maliyetlerine (özellikle yem fiyatları) yönelik kalıcı ve destekleyici politikalar üretilmediği sürece, sektördeki yapısal sorunlar devam edecektir. Bu ceza, kanayan bir yaraya yapılmış önemli bir pansuman niteliğindedir. Ancak yaranın tamamen iyileşmesi için, daha köklü ve kapsamlı bir tarım ve hayvancılık politikasına ihtiyaç duyulduğu da aşikardır. Yine de, atılan bu adım, daha adil bir gıda tedarik zinciri ve daha güçlü bir üretici profili oluşturma yolunda atılmış umut verici bir başlangıç olarak kabul ediliyor.