Yayımlanan birçok rapora göre gerek insan hakları konusunda gerekse hukukun üstünlüğü ve demokratik değerler konusunda ülkemizin hep en alt sıralarda yer aldığına dikkat çeken Nalbantoğlu yaptığı açıklamada şunlara değindi:
Adalet Bakanlığının en büyük yatırımı cezaevleri
“Geçtiğimiz ay Avrupa Komisyonu 2024 Türkiye Raporu yayımlandı. Raporda "Hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanında önceki raporlarda tespit edilen konularda ilerleme kaydedilmedi ve ciddi endişeler devam ediyor." diyor. Raporları çoğaltmak mümkün. Raporların tümünde ise aynı konulara dikkat çekiliyor; yasaların adil bir şekilde uygulanmaması, insan hakları ihlalleri, Anayasa'yla güvence altına alınan düşünce ve ifade özgürlüklerinin gaspı ve basın özgürlüğü. Dünya Adalet Projesi verilerine göre, Türkiye hukukun üstünlüğünde 142 ülke arasında 117'nci sırada. Yine Avrupa Konseyinin Cezaevi Raporu'na göre, nüfusa göre en fazla mahkûm ve tutuklu bulunan ülke sıralamasında Türkiye yine ilk sıralarda. Cezaevlerinde yatacak yer yok. Onun için Adalet Bakanlığının en büyük yatırımı cezaevleri. Sürekli cezaevi yapıyoruz. İçinde bulunduğumuz 21. Yüzyıl Türkiye’sine hiç ama hiç yakışmayacak bir durumla karşı karşıyayız.”
Anayasa Mahkemesine başvurularda korkunç bir artış yaşanmakta
2012 yılında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanındı. Hukuk ve insan hakları açısından olumlu bir gelişme olarak görülse de asıl amacın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru sürecinin zorlaştırılması olduğu ortaya çıktı. Ama buna rağmen AİHM’de insan hakları ihlalleri açısından dosyası bulunan ilk üç ülkeden biriyiz. Bireysel başvuru hakkı kapsamında 2024'ün Eylül ayıyla birlikte Anayasa Mahkemesine 633.488 başvuru olmuş. Verilen hak ihlali kararlarında ilk sırada makul sürede yargılama hakkının ihlali yer almakta. 56.443'ünde makul sürede yargılanma, 5.487'sinde adil yargılanma, 4.661'inde mülkiyet, 4.348'inde ifade özgürlüğü, 1.622'sinde özel hayata ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmış. Bunu biz söylemiyoruz, Anayasa Mahkemesi yani en yüce yargı organı söylüyor. Aslında temel hak ve özgürlükler konusunda yaşanan gerilemeyi itiraf ediyor.
Yargı yolu ile baskı politikasından vazgeçilmelidir
Ülkemizin ifade özgürlüğü açısından adeta mayınlı bir tarlaya dönüştüğünü, en ufak eleştirinin dahi kuvvetli şüphe nitelendirilmesiyle tutuklanma ve tazminatla cezalandırıldığına dikkat çeken Nalbantoğlu açıklamasını su sözlerle sürdürdü:
“Son yıllarda yaşananlar da göstermiştir ki ülkemizde yargı siyasal iktidarın tekelindedir. Yargı organlarının giderek uluslararası sözleşme ve protokollerde düzenlenen standartlardan uzaklaştığı, anayasa 90. Maddeye aykırı kararlar ürettiği, AİHM ve AYM karar ve içtihatlarına aykırı kararlar aldığı, alınan kararları tanımadığı (Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve Can Atalay kararları) oldukça vahim bir durum yaşanmaktadır. Toplumun sesini kısmaya çalışan, düşünceyi ifade hakkını, basın özgürlüğünü kısıtlayan, insan hakları savunucuları başta olmak üzere gazeteciler, siyasetçiler, sendikacılar, öğrenciler, aydın ve yazarları baskı altına alan bu politikalardan bir an önce vazgeçilmelidir.”