Neoliberal tarım politikalarının, tarımda tekelleşmeye yol açtığını belirten CHP'li Türeli: “Bugün dünyamız artan nüfus, küresel eşitsizlikler; yetersiz, dengesiz beslenme ve açlıkla karşı karşıya. Dünya ölçeğinde uygulanan neoliberal tarım politikaları, küçük ve orta ölçekli işletmeleri tasfiye etmekte ve onların yerine çok uluslu tarım ve gıda şirketleri tarafından dayatılan endüstriyel tarım modelini öne çıkarmakta. Böylelikle hem çok uluslu şirketler tarafından üretilen, pazarlanan tohum, ilaç ve gübre gibi tarım girdilerine pazar yaratılmakta hem de tarımda tekellerin hâkimiyeti güçlendirilmektedir.”
Türkiye’da 1980 sonrası uygulanmaya başlanan neoliberal politikaları AKP acımasız bir şekilde devam ettirdi
Hükümetin neoliberal politikaları uygulayarak tarım sektörüne verdiği zararı vurgulayan Türeli “Tarım sektörüne yönelik neoliberal politikalar, Türkiye'de 1980 kararları sonrasında girmiştir ve tarımda çok ciddi bir dönüşüm yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Küçük ölçekli çiftçiler gittikçe üretimden çekilirken yerini yerli ve yabancı şirketlere dayalı bir yapıya bırakmıştır. Öncesinde, IMF ve Dünya Bankasınca hazırlanan projeler; tarımda fiyat, girdi ve kredi desteklerinin kaldırılarak Doğrudan Gelir Desteği Sistemi'ne geçilmesini, tarım birliklerinin işlevsizleştirilmesini, bazı ürünlerde kota uygulanmasını, bazılarında ise üretim alanlarının daraltılmasını içeriyordu. Bu projeler uygulamada tarımda hızlı çözülme, kırdan kente göç; tarımda dağıtım, pazarlama ve AR-GE etkinliklerinin yerli ve yabancı tekellere bırakılmasına, devredilmesine yol açtı. AKP iktidarları bu politikaları devam ettirdi ve neoliberal reçeteyi acımasız bir şekilde tarım ve hayvancılık alanında uyguladı.” dedi.
Türkiye tarımda birçok üründe net ithalatçı konumdadır.
Sektörün giderek dışa bağımlı hale geldiğini vurgulayan Türeli “Gıda üretiminin dünyada giderek stratejik bir önem kazandığı süreçte, Türkiye gittikçe artan ölçüde dışa bağımlı hâle geldi. Tarım sektöründe yetersiz büyüme süreci, bitkisel ve hayvansal üretimdeki artış ortalamasının, nüfus artış oranının gerisinde bıraktı. Üretim düşerken ithalat patladı ve tarımda birçok üründe net ithalatçı konumuna geldik. Bugün Türkiye'de gıda egemenliğinin çok uluslu şirketlerinin güdümüne girdiği, çiftçimizin zor koşullar altında ayakta kalmaya çalıştığı, haciz ve icra kıskacında olduğu bir yapı hakimdir.” açıklamasını yaptı.
AKP gıda fiyatlarındaki artışı yarattığı yanılgıyla yönetmeye çalışıyor.
Hükümetin yanlış politikalarını gizlemeye çalıştığını ifade eden Türeli “Diğer taraftan, gıda fiyatlarındaki artış devam ediyor; bunun tabii, birçok nedeni var. Aynı zamanda, konjonktürel nedenler de gıda enflasyonunun ortaya çıkmasına neden olmuştur ama onun yanında yanlış tarım politikaları, tarımsal üretimdeki yüksek maliyetler, dışa bağımlılık ve döviz kurundaki artışın bu anlamda çok ciddi olumsuz etkileri; taşıma, lojistik maliyetleri, finansman sorunu gibi birçok sorun Türkiye'de gıda fiyatlarındaki artışın nedenleri arasındadır. Oysa AKP iktidarı, bu nedenleri ortadan kaldırmak yerine her seferinde birilerini hedef göstererek ve farklı bir seçenek ortaya atarak uyguladığı politikaları değiştirerek bir biçimde gıda fiyatlarının düşürüleceği ve tarım sektöründe bir ilerleme sağlanacağı yanılgısını yaratmak istiyor. “ dedi.
Tarım, ihracatı ve istihdamı artıran, sanayiye hammadde ve girdi sağlayan bir sektör!
Tarımın istihdam artışı ve döviz girdisi sağlayacak bir sektör olduğunu belirten Türeli “2024'te 86 milyon kişilik bir nüfusumuza mültecileri ve 60 milyona yakın turisti koyduğumuz zaman, aslında, yaklaşık 146 milyon kişinin gıda ihtiyacını karşılayacak bir tarım sektöründen bahsediyoruz. İhracat yaparak döviz kazandıracak, hâlâ yüzde 15'ler civarında olan bir istihdamı artıracak ve birçok insana istihdam sağlayacak tarım, sanayi sektörüne ham madde ve girdi sağlayan bir sektör. Fakat sanayi sektörü gibi değil; iklim koşullarına son derece bağımlı bir sektör; bunun kuraklığı var, seli var, tarımsal hastalıklar var; bu anlamda özel olarak izlenmesi ve desteklenmesi gereken bir sektör.
Gelişmiş ülkeler tarımı destekliyorlar.
Üretim ve fiyat arasında ters yönlü bir ilişki var; ürünün çok olduğu zamanlarda fiyatın düştüğü, tersi olduğu zaman da arttığı bir dengesiz yapı var. Bu yüzden dünyanın bütün ülkeleri tarımı destekliyorlar. Avrupa Birliği ortak bütçesinin üçte 1'i tarıma, tarım politikalarına ayrılıyor. Aynı zamanda, Fransa, Danimarka, Hollanda, İsviçre, Amerika Birleşik Devletleri, Çin gibi birçok ülke, çok ciddi anlamda tarıma destek veriyorlar. Fakat Türkiye'de baktığımız zaman bu desteğin son derece düşük olduğunu görüyoruz.
Tarımda verimlilik azalıyor!
Tarımda verimliliğin az olduğunu ve milli gelirin içindeki tarım payının gittikçe azalacağını ifade eden Türeli “Tarımın millî gelir içindeki payı yüzde 5,5-6'lar civarında. Fakat baktığımız zaman, 2025 için bu oranı yüzde 4,6 olarak belirlemişsiniz, aslında orada da tarımın millî gelirin içindeki payı daha da azalıyor. Tarımın istihdam içindeki payı yüzde 14,7 olarak öngörülmüş. Yani çalışanların yüzde 15'i katma değerin yüzde 5'ini üretiyor; son derece sağlıksız bir durum ve tarımda verimliliğin ne kadar az olduğunu gösteriyor. Yani diğer sektörlerin daha hızlı büyüdüğü bir yerde elbette tarımın payı göreli olarak azalır ama bu bahsettiğim ülkelerde istihdam ve katma değer arasındaki ilişki birbirine son derece yakın cereyan ediyor.” ifadesinde bulundu.
Hububatta, bakliyatta, yağlı tohumlarda, kırmızı ette kendi kendine yeterlilik kalmamış!
Türkiye’nin kendi kendine yetmekten ithalatçı konumuna geldiğini belirten Türeli "Tarım ürünleri dış ticareti" dediniz Sayın Bakan, "106 milyar dolar dış ticaret fazlası" dediniz; ben de 2003-2024 dönemini aldım, AKP iktidarı dönemini; ihracat 337 milyar dolar, ithalat 328 milyar dolar, dış fazla sadece 9 milyar dolar. Bunu 2'ye ayırmak lazım, gıda ürünleri ve tarımsal ham maddeler; gıda ürünlerinde belki fazla var ama tarımsal ham maddelerde Türkiye ithalatçı konumunda. Hububatta, bakliyatta, yağlı tohumlarda, kırmızı ette kendi kendine yeterlilik hemen hemen kalmamış. Yurt içi üretim ile talebin ne kadar karşılandığına baktığımızda oranlar değişiyor ama yüzde 100'ün altında, buğdayda yüzde 95,9; daha düşüktü, bu sene azıcık yükselmiş gözüküyor. Arpada yüzde 91,4; mısırda yüzde 85,8; pirinçte yüzde 74,3; ayçiçeğinde yüzde 51,3; soyada yüzde 5,2. Bakın, bunların hiçbirinde Türkiye kendi kendine yeterli değil, hepsinde ithalatçı konumunda.”
Çiftçi yoksullaştırılıyor!
Girdi fiyatları artıyor. Mazot 2002 yılında 1 lira 10 kuruşmuş, şu anda 44 lira, yani baktığımız zaman tam 40 kat artmış. Üre, ton başına 237 liraymış, 14.300 lira olmuş. DAP 354 liraymış, 23.750 lira olmuş. Artışlar 60-70 kat ama ne yazık ki ürün fiyatları ortalama yüzde 30-35'ler, bazı ürünlerde yüzde 40'lar seviyesinde. Bu da şunu gösteriyor aslında: Ürün fiyatlarının girdi fiyatlarının altında olması, çiftçiyi gittikçe yoksullaştırıyor.
Üretici kazanmıyor, tüketici pahalıya alıyor!
Fakat ilginç olan şu: Üreticinin kazanmadığı, tüketicinin de pahalıya yediği bir süreç var. Üreticiden tüketiciye gelen zincirde aradaki fiyat farklarına anlaşılıyor ki ticaret kesimi, halciler, süpermarketler el koymuş, öyle gözüküyor.
Ulusal su verimliliğinde bir aşama kaydedildi mi?
Kuraklık çok önemli konu çok önemli bir konu. Baktığımız zaman, Türkiye'nin en verimli havzalarında geçmişte 3-5 metreden su çıkarken bugün örneğin İzmir'den örnek verecek olursak Küçük Menderes Havzası'nda, Bakırçay Havzası'nda 350-400 metreden su çıkıyor. Bu çok ciddi bir problem, bununla baş edilmesi, ürün deseninin buna göre ayarlanması önemli. Geçen sene de konuşmuştuk, siz benim soruma verdiğiniz bir cevapta "Ulusal su verimliliği seferberliği, bir eylem planı, strateji ve eylem planı var." demiştiniz; bunda bir aşama kaydedildi mi, onları da öğrenmek isteriz.
Tarımsal destek içindeki mazot desteği son derece yetersiz! Tarımsal amaçla kullanılan mazottan vergi alınmamalı!
Hükümetin verdiği mazot desteğinin yetersiz olduğunu ve destek amacıyla verilen mazottan alınan vergi tutarının, verilen mazot tutarından fazla olduğunu vurgulayan Türeli “Tarımsal destekler son derece yetersiz; bakın, mazot desteğini söyleyeyim sadece: Bu sene toplam 135 milyar liralık tarımsal desteğin içinde mazot desteği 20,1 milyar lira. Ben de bir hesap yaptım. Çiftçi bir yılda yaklaşık 3-3,5 milyar litre mazot kullanıyor, 3 milyar olarak aldım, bir hesap yaptım. TÜPRAŞ çıkışı 20 lira 27 kuruş, üzerine 17 lira 93 kuruşluk bir vergi geliyor ve sonrasında taşıma ücretleri, akaryakıt bayilerinin kârları ile mazotun fiyatı 44 liraya çıkıyor. Buradan bir hesap yaptım; çiftçinin kullandığı mazot üzerinde 53,8 milyar liralık bir vergi var. Yani Sayın Bakan, siz 20 milyar lira mazot desteği veriyorsunuz, çiftçinin kullandığı mazottan 54 milyar lira vergi alıyorsunuz. Böyle bir şey nasıl olabilir? Bu, aklın alacağı bir şey değil, anlaşılabilir bir iş değil. O yüzden uzun zamandır biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak söylüyoruz, diyoruz ki: Çiftçinin ve hayvancının tarımsal amaçla kullandığı mazottan vergi alınmamalı, vergi kaldırılmalı. 20 milyar vereceksiniz, 54 milyar alacaksınız; ondan sonra da diyeceksiniz ki: “Biz çiftçiyi destekliyoruz.” dedi
Tarıma verilen destek milli gelirin binde 2’si!
Tarımsal desteklemelerin milli gelirdeki payına değinen Türeli “Tarım Kanunu’nun 21'inci maddesi tarımsal desteklemelerin millî gelirin yüzde 1’inden az olamayacağını hükme bağlamış. Hiçbir sene, 2007'den bugüne kadar yüzde 1 olmamış. En son Cumhurbaşkanı Yardımcısı da söyledi, bazen tarım bakanları, Maliye Bakanı da geliyor, tarımsal yatırımları, kredi sübvansiyonları, bunların hepsini de içine katarak rakamı daha yüksek gösteriyor ama bu doğru değil. Buradaki bahsedilen, tarımsal desteklemedir, bir cari transfer. Bazı seneler binde 5, binde 6’lar olmuş. En son geçen sene ve bu senenin rakamlarını söyleyeyim: Binde 2,2!” olduğunu ifade etti.
AKP, çiftçiye gereken desteği vermiş olsaydı, Türkiye, tarımda dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi olurdu!
Geçmiş yıllarda çiftçilere ödenen desteklerin, olması gereken rakamların çok altında olduğunu ve bu durumun ülkeyi tarım alanında dünyanın gerisinde bıraktığını belirten Türeli “2007-2025 arası dönemde çiftçiye her yılı kendi cari fiyatlarıyla topladığımız zaman 493 milyar liralık bir destek verilmiş. Oysa vermeniz gereken destek 1 trilyon 867 milyar lira olmalıydı. Buna göre çiftçiye yaptığınız eksik ödeme 1 trilyon 374 milyar lira. Fakat bunlar cari, dediğim gibi, her yılın cari fiyatıyla toplanmış yani 2007 yılındaki 3,5 milyarı gene 3,5 milyar sayarsanız bu çıkıyor. Oysa bu rakamları enflasyona, bugüne getirmek lazım. Ben bunu getirdim, tarımsal üretici fiyatlarıyla bugüne çektim; çiftçinin alacağı 2,9 trilyon. Yani bu para bir biçimde; hadi, bu para da değil, bu paranın dörtte 1'i çiftçiye verilmiş olsaydı Türkiye bugün tarımda dünyanın en önde gelen ülkelerinden biriydi, bugün içinde bulunduğumuz sıkıntılar olmamıştı. Bu, aynı zamanda da çok ciddi bir personel, bir beşerî sermayenin de olması gerektiğini ortaya koyuyor.” dedi
Atanamayanlar ordusu müjde bekliyor!
Atama bekleyen meslek gruplarının sesini duyuran Türeli “Şimdi, bakın, Tarım ve Orman Bakanlığında atama bekleyenler var: Ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, veterinerler, su ürünleri mühendisleri, balıkçılık teknolojisi mühendisleri, biyologlar… İnanın, her gün mailler geliyor, size de geliyordur, mail kutularımıza yüzlerce mail, mesaj yağıyor. Bunların hepsi atama bekliyorlar. Çünkü bir biçimde doğru politikalar uygulayacaksınız, bir taraftan kaynak aktaracaksınız, bir taraftan da ona uygun bir insan gücü planlaması olacak. Bunlar sizden bu bütçe konuşmasında bir müjde, bir cevap bekliyorlar.” ifade etti.