Türkiye'nin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), siyasi kulislerin nefesini tutarak beklediği, belki de yakın tarihinin en önemli yargısal süreçlerinden birinin eşiğinde. 4-5 Kasım 2023 tarihlerinde Ankara Spor Salonu'nda gerçekleşen ve Özgür Özel'in 812 oyla Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı galip gelerek partinin yeni lideri olduğu 38. Olağan Kurultay, şimdi bir "mutlak butlan" davasının merkezinde yer alıyor. Bu kritik davanın yeni duruşması, 30 Haziran 2025 tarihinde Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülecek.

Erdoğan’dan muhalefete sert tepki: “Takoz siyasetine asla teslim olmadık”
Erdoğan’dan muhalefete sert tepki: “Takoz siyasetine asla teslim olmadık”
İçeriği Görüntüle

Daha önceki duruşmada mahkeme, davacıların talep ettiği "ihtiyati tedbir" taleplerini reddetmiş, ancak kurultayla ilgili belgelerin toplanmasına karar vererek, davanın esastan görülmesinin önünü açmıştı. Şimdi tüm gözler, 30 Haziran'daki duruşmada mahkemenin, kurultayın tamamen geçersiz sayılması anlamına gelen "mutlak butlan" kararı verip vermeyeceğine çevrilmiş durumda. Bu duruşma, sadece CHP'nin iç işleyişini değil, aynı zamanda 31 Mart yerel seçimlerinde elde ettiği ivmeyi sürdürüp sürdüremeyeceğini ve Türkiye siyasetinin geleceğini de doğrudan etkileme potansiyeli taşıyor.

İddiaların odağında ne var: 'Para, telefon ve sözlü baskı' suçlamaları

Peki, CHP'yi bu denli kritik bir yargı sürecine sürükleyen ne oldu? Davanın temelinde, 38. Olağan Kurultay sırasında yaşandığı iddia edilen ciddi usulsüzlükler yatıyor. Davayı açanlar arasında, eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş'ın yanı sıra, delegeler Yılmaz Özkant, Hatip Karasalan ve Kamile Bahar Önal gibi isimler bulunuyor. Davacıların temel iddiası, kurultayda oy kullanımı sırasında delegeler üzerinde "para, telefon ve sözlü baskı" kurulduğu ve bu durumun seçimin şeffaflığına ve meşruiyetine gölge düşürdüğü yönünde.

Bu iddialar o kadar ciddiye alındı ki, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da kurultay süreciyle ilgili ayrı bir adli soruşturma başlattı. İşte bu adli soruşturmanın bulguları ve delegelerin açtığı davanın birleşmesi, konuyu basit bir parti içi muhalefet meselesi olmaktan çıkarıp, hukuki sonuçları olabilecek bir krize dönüştürdü. Davacıların talebi oldukça net: Seçimde yaşandığını iddia ettikleri usulsüzlükler nedeniyle Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kurultayın "mutlak butlan" ile iptal edilmesi ve mevcut yönetimin görevden alınması. Bu talep, partinin mevcut liderliğinin hukuki temelini tamamen ortadan kaldırma amacı taşıyor.

Peki şimdi ne olacak? 'Mutlak butlan' kararı siyaseti nasıl etkiler?

Hukukçulara göre, mahkemenin "mutlak butlan" kararı vermesi, basit bir "iptal"den çok daha fazlası anlamına geliyor. Bu karar, kurultayın hukuken "hiç yapılmamış" sayılması demek. Böyle bir durumda, zincirleme bir reaksiyonla şu sonuçların ortaya çıkması bekleniyor:

  • Liderlik Değişikliği: Kurultay geçersiz sayılacağı için, Özgür Özel'in genel başkanlığı ve kurultayda seçilen tüm parti meclisi üyelerinin yetkileri hukuken sona erecek.

  • Eski Yönetimin Geri Dönüşü: Hukuki olarak, bir kurultayın iptal edilmesi durumunda, partiyi yeni bir kurultaya götürme görevi, iptal edilen kurultaydan önceki son meşru yönetime düşer. Bu da, Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki eski yönetimin, geçici olarak da olsa, partinin yönetimine yeniden gelmesi anlamına geliyor.

  • Siyasi Kaos ve Belirsizlik: 31 Mart yerel seçimlerinde 47 yıl sonra birinci parti olmuş, psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş bir CHP'nin, böyle bir liderlik krizi ve iç karışıklığa sürüklenmesi, partinin kazandığı ivmeyi kaybetmesine neden olabilir. Bu durum, en çok da rakip siyasi partilerin ve özellikle iktidarın işine yarayacaktır.

Bu senaryo, partiyi yeni ve muhtemelen daha çekişmeli bir kurultay sürecine sokacak ve bu süreçte yaşanacak tartışmalar, partinin kamuoyu nezdindeki imajına ciddi zararlar verebilir.

Parti içi savaş mı, siyasi mühendislik mi? tarafların savunmaları

Bu kritik dava sürecinde, tarafların savunmaları da netleşmiş durumda. Mevcut CHP yönetimi ve Özgür Özel'e yakın çevreler, bu davanın hukuki bir temelden çok, siyasi bir amacı olduğunu savunuyor. Parti kanadından yapılan açıklamalarda, bu sürecin, 31 Mart'taki başarıyı gölgelemek ve partiyi içinden karıştırmak isteyen bir "siyasi mühendislik" girişimi olduğu öne sürülüyor. Onlara göre, kurultay tamamen hukuka uygun ve şeffaf bir şekilde yürütülmüş, delege iradesi sandığa net bir şekilde yansımıştır. Bu davanın, parti içi muhalefetin, iktidarın da dolaylı desteğiyle partiyi yıpratma çabası olduğu iddia ediliyor.

Diğer yanda ise, davacılar ve Kemal Kılıçdaroğlu'na yakın isimler, bu davanın parti içi demokrasiyi ve delegenin iradesini koruma mücadelesi olduğunu belirtiyor. Onlara göre, kurultaydaki usulsüzlük iddiaları görmezden gelinemez ve CHP gibi köklü bir partinin, şaibeli bir kurultay sonucuyla yönetilmesi kabul edilemez. Bu kesim, davanın siyasi bir mühendislik değil, tam tersine, parti içi hukuku ve demokrasiyi işletme çabası olduğunu savunuyor.

30 Haziran'da mahkemenin vereceği karar, bu iki zıt görüşten hangisinin hukuken haklı olduğunu belirleyecek. Ancak sonuç ne olursa olsun, bu davanın CHP içinde derin izler bırakacağı ve parti içi güç mücadelesini yeni bir evreye taşıyacağı kesin. Türk siyaseti, CHP'deki bu "butlan" depreminin artçı sarsıntılarını uzun bir süre daha hissedecek gibi görünüyor.

Kaynak: HABER MERKEZİ