Tarlanın ortasında, fabrikanın gürültüsünde, inşaat iskelesinde ya da kaldırımların köşesinde... Çocuklar hayatın en ağır yükünü omuzluyor, çalışmak zorunda bırakılıyorlar. En çarpıcı örneklerden biri olan 14 yaşındaki Abdurrahman Özkul, çalıştığı fabrikada kolunu makineye kaptırması sonucu hayatını kaybetti. Nisan ayında 5, son bir yılda ise 71 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. MESEM kapsamında okulda haftada yalnızca bir gün ders gören öğrencilerin akademik gelişimleri ciddi oranda aksıyor. Çocuklar, akranlarıyla sosyalleşmek yerine, çoğu zaman yaşça büyük işçilerle aynı ortamı paylaşmak zorunda kalıyor. Bu durum çocukların ruhsal sağlığı üzerinde de baskı yaratıyor. Yasalara göre çocuk işçilere en az asgari ücretin belirli bir oranı ödenmek zorunda olsa da, birçok işletme bu yükümlülüğü yerine getirmiyor. Bazı öğrenciler sigortasız çalıştırılıyor, bu da onları iş kazalarına karşı tamamen savunmasız bırakıyor.
Okula giden çocuklar için de durum parlak değil. Velilerin uzun süredir verdiği okullarda bir öğün beslenme mücadelesi hâlâ karşılık bulabilmiş değil. Yoksulluk derinleştikçe düşen alım gücü, çocukların okullarda aç kalmasına sebep oluyor. Eğitimciler “Çocuklarına yemek veremediği, okul gereçlerini alamadığı ya da kayıt parası veremediği için gönderemeyen birçok veli var.” Diyerek durumun vahametini ortaya koyuyor.
Bayram değil, mesai günü
Sosyal Politikacı Özgür Hüseyin Akış şunları söyledi:
“Ekonomik kriz insanların alım gücünü zorlarken uygulanan ekonomi politikalarının halkta nefes alacak olanaklar sağlamadığı tersine darboğazın arttırdığı görülüyor. 15 ile 17 yaş arasında her dört çocuktan birisi işçi. Usta-çırak ilişkisi “Meslek öğreniyor bir de maaş mı vereceğim?” düşüncesi patronlarda hakim olan düşünce. Yemek ve yol masrafını karşılanması yeterli görülüyor. Ailelerde bu duruma itiraz etmiyor. Çocuk işçiliğin 2 milyonu geçtiği bu koşullarda çocukların okul bahçesinde değil de iş yerlerinde olduğu bir günde bayramlarını kutlamaları mümkün mü?”
“Okusam ne olacak?” diyen çocuklar: Eğitim değil, iş yolu gösteriliyor
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), 2024 yılına ait “Çocuk Sağlığı ve Yoksunluğu” raporu, çocukların temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ailelerin sayısındaki artışı bir kez daha gözler önüne serdi. Rapora göre, her 5 çocuktan biri et yiyemiyor, her 5 çocuktan biri tatile gidemiyor, birçok çocuk bayramlarda yeni kıyafet giymeyi yalnızca hayal edebiliyor.
Veli-Der İzmir Şube Başkanı Necati Kalafat’a göre, devlet okulları çocuklara gelecek vadetmekten uzaklaşmış durumda. Kalafat
" Devlet okulları artık çocuklara bir gelecek sağlayabilme olanaklarından çok uzak. Parası olan çocuklar daha iyi eğitim kurumlarına gidebiliyor, parası olmayanlar ise eğitim sisteminin dışına itiliyor. Özel okulların fiyatları çok yüksek. İnsanlar derin bir yoksulluk içerisinde yaşıyor. Asgari ücretle geçinen, standart maaşla ay sonunu getirmeye çalışan ailelerin bu ücretleri ödemesi mümkün değil. Üniversite sınavına giren 3-4 milyon gençten yalnızca çok azı iyi üniversitelere yerleşebiliyor.
Üniversiteyi bitirdikten sonra bile çocuklarımız, aldıkları eğitim doğrultusunda bir işe yerleşemiyor. Eğitim fakültelerinden mezun olan her 10 öğrenciden sadece biri kamuda öğretmen olarak atanabiliyor. Bugün hepimizin bildiği büyük market zincirlerinde kasiyer olarak çalışmayı bile mühendislik fakültesi mezunları bir “iş” olarak görmeye başladı.
“Okusam ne olacak?” diyen çocuklarımız artık bayramı bile beklemiyor. Okula beslenme çantası götüremeyen, bayramlarda ya da törenlerde giyecek yeni bir kıyafeti olmayan çocuklar var.
MESEM ile çocuk işçiliği meşrulaştırılıyor
MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) uygulaması kapsamında lise çağındaki çocuklar haftada yalnızca bir gün okulda ders görürken, geri kalan günlerde düşük ücretlerle çalıştırılıyor. Kalafat şöyle konuştu:
“Çocuklar, asgari ücretin yarısından da az, hatta üçte biri oranında bir ücretle çalıştırılıyor. Günde 7-8 saat boyunca, öğretmen denetimi olmayan işlerde “ara eleman” olarak sanayide ya da turizm sektöründe emek sömürüsüne maruz kalıyorlar. Bu çocuklar 14 ila 17 yaş arasında. Denetim olmayınca da, son zamanlarda sıkça haberlerde gördüğümüz iş kazaları, çocuk işçi ölümleri yaşanıyor.”
Eğitimden kopan çocukların büyük kısmı kız çocukları
“Örgün eğitimden kopan çocukların sayısı 1 milyon 578 bin seviyelerinde. Peki bu çocuklar şu an nerede? Ne yapıyorlar? 5-6 bin lira karşılığında ağır koşullarda çalışıyorlar. Bir kısmı açık liseye yönlendiriliyor. Zaten bir gelecek görmeyen çocuklar okula gitmek istemiyor.
Bir de bu ülkede kız çocuklarını okula göndermek istemeyen bir zihniyet var. Yüzde onluk bir kesim hâlâ “kızlar okumaz” diyor. 15 yaşında evlendirmeye çalışıyor. Cumhuriyet tarihi bu anlayışla mücadele etmişti. Kız çocuklarının okula gitmesi gerektiğini, eşit imkanlar sunulması gerektiğini savunmuş ve eğitim sistemini bu temele oturtmuştu. Fakat son 20 yılda kız çocuklarını okula göndermemenin yolları bulundu. Bunun takibi de yapılmıyor. Bugün örgün eğitimden kopan 1 milyon 578 bin çocuğun çoğu kız çocuklarından oluşuyor. Bu da bize, gerici zihniyetin eğitim sisteminde hâkim hale geldiğini açıkça gösteriyor.”
Milyonlarca çocuk geleceksizlik kıskacında
Eğitim İş İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Özgür Şen çocukların içinde bulunduğu durumu şöyle özetledi: “Bayramımız kutlu olsun. Ancak bugün ulusal egemenliğin içi boşaltılmış çocukların bugününden ve geleceğinden kaygılı bir toplum var edilmiştir. Eğitim bir ayrıcalık haline dönüşmüş, gericileştirilmiş, ticarileştirilmiş, eşitsizlik hiç olmadığı kadar artmıştır. Devlet okulunda eğitim görmek bile ciddi bir masraf haline gelmiştir. Özel okulların oranı %1’den %20’ye çıkmış, devlet okulları fiziki ve donanım olarak yetersiz bırakılmış, tarikat ve cemaatler okullarda cirit atar hale gelmiş, zenginin ve yoksulun okulları ayrıştırılmış, eğitimde kast sistemi oluşturulmuş, karma eğitim tartışmaya açılmış, okullar okul olmaktan çıkarılıp adeta medreseye dönüştürülmüştür. Sokaklarda, tarlada, fabrikada çalıştırılan, şiddetin, istismarın, zorla ve erken yaşta evliliklerin kurbanları olan milyonlarca çocuk bulunmaktadır. Eğitim bir ülkenin geleceğidir. Eğitime ve çocuklarımıza hep birlikte sahip çıkacağız, sahip çıkmalıyız.”