Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyon ve artan hayat pahalılığı ile mücadelesini sürdürürken, uluslararası finans kuruluşlarından gelen raporlar piyasaların yönünü belirlemeye devam ediyor. Bu raporların sonuncusu ve belki de en dikkat çekicisi, Danimarka merkezli yatırım bankası Danske Bank'tan geldi. Bankanın analistleri, Türk Lirası'nın önümüzdeki bir yıllık süreçteki seyrine ilişkin karamsar bir tablo çizerek, döviz kuru tahminlerini güncelledi. Halihazırda 40,91 seviyelerinde işlem gören Dolar/TL kuru için yapılan bu yeni analiz, kurda kademeli ancak istikrarlı bir yükselişin kapıda olduğunu işaret ediyor.

Danske Bank'ın raporuna göre, Dolar/TL kurunun;

  • 1 ay sonra 41,50,

  • 3 ay sonra 42,70,

  • 6 ay sonra 44,60,

  • 12 ay sonra ise 48,20 seviyesine ulaşması bekleniyor.

Bu tahmin, özellikle 12 aylık perspektifte kurun mevcut seviyesinden yaklaşık yüzde 18 daha değerlenerek psikolojik sınırların çok üzerinde yeni bir rekor kıracağı anlamına geliyor. Banka, sadece dolar için değil, diğer majör para birimleri için de benzer bir öngörüde bulundu. Rapora göre, şu an 47,66 civarında işlem gören Euro/TL'nin bir yılın sonunda 59,00 seviyesine, 55,32 seviyesindeki Sterlin/TL'nin ise 66,61 seviyesine tırmanacağı tahmin ediliyor. Bu rakamlar, Türk Lirası üzerindeki baskının önümüzdeki bir yıl boyunca devam edeceğini ve değer kaybının süreceğini düşünen uluslararası yatırımcıların beklentilerini yansıtıyor.

Piyasadaki diğer senaryolar: Karamsarlıkta kim, nerede duruyor?

Peki, piyasadaki tek karamsar ses Danske Bank mı? Diğer büyük finans kuruluşlarının dolar tahmini beklentileri incelendiğinde, genel yönün Türk Lirası'nın değer kaybı yönünde olduğu, ancak seviyeler konusunda farklı görüşlerin bulunduğu görülüyor.

  • JPMorgan: Amerikan yatırım devi, temmuz ayındaki raporunda TL'deki değerlenme sürecinin yılın ikinci yarısında daha yavaş bir hızda da olsa devam edeceğini öngörmüş ve yıl sonu Dolar/TL beklentisini 45,5 seviyesinde tutmuştu. Bu, Danske Bank'ın 6 aylık tahminine oldukça yakın bir seviye.

  • Commerzbank: Almanya merkezli banka ise, 2025 yılı sonu için Euro/TL kurunun 51,04, Dolar/TL kurunun ise 44 seviyesine ulaşmasını beklediklerini açıklamıştı. Bu tahmin de, Danske Bank'ın 6 aylık projeksiyonuyla paralellik gösteriyor.

  • S&P: Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P ise daha uzun vadeli bir perspektif sunuyor. S&P ekonomistleri, mayıs ayındaki raporlarında Dolar/TL kurunun 2025'te 43,0, 2026'da 48,0, 2027'de 52,0 ve 2028'de 55,0 olacağını tahmin etmişti. S&P'nin 2026 yılı için öngördüğü 48,0 seviyesi, Danske Bank'ın 12 aylık (48,20) tahminiyle neredeyse birebir örtüşüyor.

Tüm bu raporlar bir araya getirildiğinde, uluslararası finans çevrelerinde Türk Lirası'nın geleceğine dair iyimser bir havanın olmadığı ve genel beklentinin, değer kaybının süreceği yönünde konsolide olduğu görülüyor.

Tahminlerin arkasındaki dinamikler: Enflasyon, faiz ve güven üçgeni

Uluslararası bankaların bu karamsar dolar tahmini raporlarının arkasında, Türkiye ekonomisinin çözüm bekleyen yapısal sorunları yatıyor. Analistlerin modellerini şekillendiren üç temel dinamik öne çıkıyor: enflasyon, faiz politikası ve yatırımcı güveni.

Türkiye'nin kronikleşmiş yüksek enflasyon sorunu, bu tahminlerin en temel dayanağını oluşturuyor. Tüketici fiyatlarının yüksek bir hızla artmaya devam etmesi, Türk Lirası'nın iç alım gücünü eritiyor. Bu durum, hem yerli tasarruf sahiplerinin paralarının değerini korumak için döviz ve altın gibi araçlara yönelmesine neden oluyor hem de yabancı yatırımcıların TL cinsi varlıklara olan talebini azaltıyor. Enflasyon kontrol altına alınmadığı sürece, döviz kuru üzerindeki yukarı yönlü baskının devam etmesi kaçınılmaz olarak görülüyor.

İkinci önemli faktör ise Merkez Bankası'nın para politikası. Her ne kadar son dönemde uygulanan sıkı para politikası ve yüksek faiz oranları, uluslararası piyasalarda olumlu karşılansa da, bu politikanın sürdürülebilirliği ve siyasi baskılardan ne kadar bağımsız kalacağı konusundaki endişeler devam ediyor. Yabancı yatırımcılar, Türkiye'ye sermaye getirirken, elde edecekleri TL faizinin, kur artışı ve enflasyon karşısında reel bir getiri sağlayıp sağlamayacağını hesaplıyor. Bankaların tahminleri, mevcut faiz oranlarının bile TL'deki değer kaybını tam olarak durdurmaya yetmeyeceği beklentisini yansıtıyor.

Tarlada maliyet yangını sönmüyor: Çiftçinin girdi fiyatları bir yılda yüzde 34 arttı, gıda enflasyonu kapıda
Tarlada maliyet yangını sönmüyor: Çiftçinin girdi fiyatları bir yılda yüzde 34 arttı, gıda enflasyonu kapıda
İçeriği Görüntüle

Üçüncü ve belki de en kritik dinamik ise "güven" faktörü. Ekonomik politikalardaki öngörülebilirlik, hukuk sisteminin işleyişi, kurumların bağımsızlığı ve jeopolitik riskler, yabancı yatırımcıların ülkeye olan güvenini doğrudan etkiliyor. Danske Bank gibi kurumlar, raporlarını hazırlarken Türkiye'ye özgü bu riskleri de fiyatlamalarına dahil ediyor ve bu durum, döviz kuru tahminlerinin daha yüksek seviyelerde oluşmasına neden oluyor.

Vatandaş ve sanayici için ne anlama geliyor?

Bu rakamlar ve analizler, sadece finans çevreleri için değil, sokaktaki vatandaştan fabrikadaki sanayiciye kadar herkes için somut anlamlar taşıyor. Dolar/TL kurundaki her artış, Türkiye'de iğneden ipliğe her şeyin fiyatını doğrudan veya dolaylı olarak etkiliyor.

Vatandaş için artan döviz kuru, en başta akaryakıt, doğalgaz, elektrik gibi temel enerji maliyetlerinin artması anlamına geliyor. Bu, hem faturaların kabarmasına hem de ulaşımdan ısınmaya kadar her alanda hayat pahalılığının artmasına neden oluyor. Ayrıca, cep telefonundan bilgisayara, otomobilden ilaca kadar ithalata dayalı olan tüm ürünlerin fiyatları doğrudan yükseliyor. Bu durum, maaşlı kesimin alım gücünün erimesine ve genel yaşam standardının düşmesine yol açıyor.

Sanayici ve iş dünyası için ise tablo daha karmaşık. İhracatçılar, teorik olarak kurdaki artıştan faydalanabilir, çünkü yurt dışına sattıkları ürünler dolar bazında daha ucuz hale gelir. Ancak üretimde kullanılan hammadde, ara malı ve enerji gibi girdilerin büyük bir kısmı ithalata dayalı olduğu için, artan maliyetler bu avantajı büyük ölçüde ortadan kaldırıyor. İthalat yapan veya iç piyasaya çalışan firmalar için ise artan kur, tam bir kâbus anlamına geliyor. Maliyetler artarken, iç talepteki daralma nedeniyle bu maliyetleri fiyata yansıtmakta zorlanan firmaların kârlılıkları eriyor. Kurdaki bu öngörülemezlik, aynı zamanda firmaların uzun vadeli yatırım ve planlama yapmasını da imkansız hale getiriyor.

Sonuç olarak, Danske Bank'ın ve diğer uluslararası kuruluşların ortaya koyduğu bu karamsar senaryo, Türkiye ekonomisinin önümüzdeki bir yıl boyunca dalgalı bir denizde seyahat etmeye devam edeceğini gösteriyor. Gözler, bu dalgaları dindirmek ve gemiyi güvenli bir limana yanaştırmakla görevli olan ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası'nın atacağı adımlarda olacak.

Kaynak: HABER MERKEZİ