EKONOMİ

Ekonomide çarklar yavaşlıyor: İşsiz sayısı 3 milyonu aştı

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı 2025 yılı ikinci çeyrek işgücü verileri, ekonomideki zorlu tabloyu gözler önüne serdi. Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı %8,6'ya yükselirken, istihdam edilenlerin sayısında düşüş yaşandı. Raporun en endişe verici yönü ise genç işsizliğindeki artış ve iş bulma ümidini yitirenleri de kapsayan geniş tanımlı işsizlik oranının (atıl işgücü) %32'ye fırlaması oldu.

Abone Ol

Türkiye ekonomisinin nabzını tutan en önemli göstergelerden biri olan işgücü istatistikleri, 2025 yılının ikinci çeyreğinde (Nisan-Haziran) karamsar bir tablo çizdi. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre, mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı, bir önceki çeyreğe göre 0,3 puanlık bir artışla %8,6 seviyesine yükseldi. Bu artışla birlikte, 15 yaş ve üzeri nüfusta işsiz kalanların sayısı 106 bin kişi artarak endişe verici bir şekilde 3 milyon 34 bin kişiye ulaştı.

İşsizlikteki bu tırmanışa paralel olarak, ekonominin can damarı olan istihdamda da bir gerileme yaşandı. Aynı dönemde istihdam edilenlerin sayısı 41 bin kişi azalarak 32 milyon 435 bin kişiye düştü. İstihdam oranı ise 0,2 puanlık bir azalışla %48,9 olarak gerçekleşti. Bir yanda iş arayanların sayısının artması, diğer yanda ise iş bulanların sayısının azalması, ekonomideki çarkların yavaşladığına ve yeni iş imkanları yaratmakta zorlanıldığına dair güçlü sinyaller veriyor. Bu veriler, önümüzdeki dönemde ekonomi yönetiminin önündeki en büyük sınavın istihdamı artırmak olacağını gösteriyor.

Tablonun en karamsar yüzü: Gençler ve kadınlar iş bulamıyor

TÜİK'in raporu, işsizlik sorununun toplumun tüm kesimlerini eşit şekilde etkilemediğini, özellikle gençler ve kadınlar için durumun çok daha vahim olduğunu bir kez daha ortaya koydu. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı, bir önceki çeyreğe göre 0,7 puanlık keskin bir artışla %15,9 seviyesine tırmandı. Bu, neredeyse her 6 gençten birinin işsiz olduğu anlamına geliyor ve ülkenin geleceği adına büyük bir endişe kaynağı oluşturuyor.

Genç işsizliğindeki cinsiyet ayrımı ise tablonun en dramatik yönünü oluşturuyor. Genç erkeklerde işsizlik oranı %11,7 olarak ölçülürken, genç kadınlarda bu oran adeta bir sosyal krize işaret ederek %23,7 olarak tahmin edildi. Yani, iş arayan her dört genç kadından neredeyse biri iş bulamıyor. Bu durum, kadınların iş hayatına katılımının önündeki engellerin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ne kadar derin olduğunu gösteriyor.

Genel rakamlara bakıldığında da benzer bir tabloyla karşılaşılıyor. Toplam işsizlik oranı erkeklerde %7,0 seviyesindeyken, kadınlarda bu oran %11,6 gibi çok daha yüksek bir seviyede. İşgücüne katılma oranları da bu eşitsizliği pekiştiriyor. Erkeklerde işgücüne katılım oranı %71,1 iken, kadınlarda bu oran %36,3 gibi oldukça düşük bir seviyede kalıyor. Bu veriler, kadınların hem işgücü piyasasına girmekte hem de girdikten sonra iş bulmakta erkeklere göre çok daha büyük zorluklarla karşılaştığını net bir şekilde belgeliyor.

Buzdağının görünmeyen yüzü: Atıl işgücü oranı yüzde 32'ye fırladı

TÜİK'in açıkladığı manşet işsizlik oranı olan %8,6, aslında işgücü piyasasındaki gerçek sorunun sadece küçük bir parçasını yansıtıyor. Raporun en çarpıcı ve endişe verici verisi, "geniş tanımlı işsizlik" olarak da bilinen atıl işgücü oranında yaşandı. Zamana bağlı eksik istihdam (işi olup daha fazla çalışmak isteyenler), potansiyel işgücü (iş bulma ümidini yitirdiği için iş aramayanlar) ve resmi işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı, 2025'in ikinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 3,5 puanlık rekor bir artışla %32,0'a fırladı.

Bu oran, Türkiye'de çalışabilecek durumda olan her üç kişiden birinin ya işsiz olduğunu, ya yetersiz saatte çalıştığını ya da iş bulma umudunu tamamen kaybettiğini gösteriyor. Bu, ekonominin potansiyelini ne kadar az kullandığının ve ne kadar büyük bir insan kaynağının atıl durumda beklediğinin en somut kanıtı. Rapordaki diğer birleşik oranlar da bu durumu destekliyor: Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı %22,1 iken, potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı %20,2 olarak tahmin edildi. Manşet rakamların çok ötesindeki bu veriler, sosyal ve ekonomik politikalarda acil ve radikal adımlar atılması gerektiğine işaret ediyor.

Ekonominin motoru yavaşlıyor: Tarım ve sanayide istihdam kaybı

İstihdamın sektörel dağılımındaki değişimler de ekonominin yapısı hakkında önemli ipuçları sunuyor. 2025'in ikinci çeyreğinde, Türkiye ekonomisinin temel direkleri olan tarım ve sanayi sektörlerinde ciddi istihdam kayıpları yaşandı. Tarım sektörü bir önceki çeyreğe göre 95 bin kişi, sanayi sektörü ise 156 bin kişi daha az istihdam sağladı. Üretimin ve katma değerin kalbi olan bu iki sektördeki kan kaybı, ekonomik yavaşlamanın en net göstergelerinden biri olarak yorumlanıyor.

Buna karşılık, inşaat sektöründe 36 bin kişilik, hizmet sektöründe ise 174 bin kişilik bir istihdam artışı yaşandı. Bu durum, ekonominin üretimden çok, tüketim ve inşaat odaklı bir yapıya doğru kaydığını gösteriyor. Son verilere göre, Türkiye'deki toplam istihdamın %58,9'u hizmet, %20,3'ü sanayi, %14,0'ı tarım ve %6,8'i inşaat sektöründe yer alıyor. Hizmet sektörünün bu ezici ağırlığı, ekonomiyi dış şoklara ve talep dalgalanmalarına karşı daha kırılgan hale getirebilir.

Çalışma saatleri düştü: Verimlilik mi, yavaşlama mı?

Raporda dikkat çeken bir diğer veri ise haftalık ortalama fiili çalışma sürelerindeki düşüş oldu. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi, bir önceki çeyreğe göre 1,2 saat gibi önemli bir oranda azalarak 42,1 saate geriledi.

Bu düşüş, iki farklı şekilde yorumlanabilir. İyimser bir bakış açısıyla, bu durumun verimlilik artışı veya daha iyi bir iş-yaşam dengesine yönelik bir eğilimin sonucu olduğu düşünülebilir. Ancak, genel ekonomik verilerdeki olumsuz tablo (artan işsizlik, azalan istihdam, daralan sanayi) göz önüne alındığında, bu düşüşün daha çok ekonomik yavaşlamanın bir yansıması olduğu ihtimali ağır basıyor. Şirketlerin siparişlerdeki azalma nedeniyle fazla mesaileri kesmesi veya vardiyaları azaltması, haftalık çalışma sürelerinin düşmesindeki en önemli etken olabilir. Bu durum, önümüzdeki çeyreklerde ekonomik aktivitede bir yavaşlamanın devam edebileceğine dair bir öncü gösterge olarak kabul edilebilir. TÜİK'in bu verileri, ekonomi yönetimi için zorlu bir sonbaharın habercisi niteliğinde.