ÖMER CEYLAN- Türk müziğinin ve sinemasının yaşayan anıtı, zarafetin ve sesin zamana meydan okuyan ismi Emel Sayın, 80. yaşını geride bıraktı. Ancak bu, sadece bir doğum günü kutlaması değil; kökleri Balkanlar'dan Sivas'a uzanan, Ankara Radyosu'nun disiplinli koridorlarından gazinoların ışıltılı sahnelerine, Yeşilçam'ın unutulmaz setlerinden milyonların kalbine akan 80 yıllık bir senfoninin kutlamasıdır. İşte plaklarda, filmlerde ve hatıralarda yaşayan, fakat pek çoğumuzun bilmediği detaylarla Emel Sayın...
Balkanlar'dan Sivas'a...
Her şey 1926'da, Makedonya'dan Türkiye'ye göç eden bir ailenin umut dolu yolculuğuyla başladı. Emel Sayın, bu ailenin dört kızından en büyüğü olarak, babasının memuriyeti nedeniyle bulundukları Sivas'ın Şarkışla ilçesinde, 20 Kasım 1945'te dünyaya gözlerini açtı. Soğuk bir kış günü, geleceğin "Mavi Boncuk"u, müziğe olan tutkusunu da ruhunda getirmişti. Ailesi onun bu yeteneğini çok erken fark etti. 13 yaşına geldiğinde, dönemin en önemli müzik otoritelerinden Arif Sami Toker'den ders almaya başlaması, onun için bir dönüm noktası oldu. Ardından gelen üç yıl boyunca, Türk müziğinin duayeni Münir Nurettin Selçuk'un rahle-i tedrisatından geçerek sesini bir mücevher gibi işledi. Bu eğitim, onun sadece popüler bir şarkıcı değil, müziğin derinliğini anlayan gerçek bir "yorumcu" olmasının temellerini attı.

Bir 'Ses Kraliçesi' Doğuyor
Takvimler 1962'yi gösterdiğinde, henüz 17 yaşında bir genç kız olan Emel, Ankara Gençlik Parkı'nda Necdet Yazar'ın gazinosunda ilk kez profesyonel olarak sahneye çıktı. O an, sadece bir kariyerin değil, bir efsanenin de başlangıcıydı. Asıl büyük sıçrayışı ise 1963'te, binlerce kişinin hayallerini süsleyen Ankara Radyosu sınavını kazanarak yaptı. Yaklaşık yedi yıl boyunca radyonun disiplinli ve öğretici ortamında solist olarak hizmet verdi. Bu yıllarda sadece sesini değil, sahne duruşunu ve seyirciyle iletişim kurma sanatını da geliştirdi. Aynı dönemde Hürriyet Haber Ajansı'nın düzenlediği ses yarışmasında klasik bir eserle kazandığı "Ses Kraliçesi" unvanı, onun İstanbul'a açılacak kapının anahtarı oldu.

Lalezâr'da Bir Assolist
İstanbul'dan gelen teklifler art arda geliyordu. Yapımcı Egemen Bostancı'nın ısrarlı davetiyle Ankara'daki düzenli hayatını bırakıp İstanbul'un hareketli ve rekabetçi müzik piyasasına transfer oldu. Lalezâr Gazinosu'nda assolist olarak sahne almaya başladığında, artık tüm Türkiye onu konuşuyordu. 1970'ler, Emel Sayın'ın "altın yılları"ydı. Sadece sesiyle değil, özel tasarım kostümleri, zarafeti ve sahneye olan hakimiyetiyle de gazino kültürüne yeni bir standart getirdi. 1972'de çıkardığı "Son On Yılın En Sevilen On Şarkısı" albümünün yaklaşık 100 bin satması, o dönem için bir rekordu ve onun halk nezdindeki yerini perçinledi. Bu dönem, her gece binlerce insana karşı verilen bir sınavdı ve Sayın, bu sınavdan her zaman alnının akıyla çıktı.

Yeşilçam'ın Mavi Boncuğu
Müzikteki zirve, sinemayı da beraberinde getirdi. Onlarca filmde rol alsa da hiçbiri 1974 yapımı "Mavi Boncuk" kadar fenomen olmadı. Filmde kaçırılan ünlü bir sanatçıyı canlandırırken, kaderin bir cilvesi olarak başrolü paylaştığı Tarık Akan'a gönlünü kaptırdı. İkilinin perdedeki kimyası, gerçek hayattaki tutkulu aşklarından besleniyordu. Dört yıl süren bu büyük aşk, dönemin magazin gündemini aylarca meşgul etti. Tarık Akan, yıllar sonra verdiği bir röportajda o günleri, "Emel Sayın'ın zirvede olduğu yıllardı," diyerek anacaktı. Ancak bu aşk, filmlerdeki gibi mutlu sonla bitmedi. "Mavi Boncuk" Emel Sayın'a ölümsüz bir lakap kazandırırken, Tarık Akan ile yaşadığı aşk, kalbinde tatlı bir sızı olarak kaldı.

"Çocuk sahibi olmamanın pişmanlığını yaşıyorum"
Sahne ışıklarının ardındaki Emel Sayın, her zaman kameralar önündeki kadar gülen bir kadın değildi. Özel hayatı, kariyerindeki başarılar kadar fırtınalı geçti. Henüz 21 yaşındayken, 1966'da İsmet Kasapoğlu ile yaptığı ilk evliliği, 1975'te boşanmayla sonuçlandı. Ancak şaşırtıcı bir şekilde çift, bir yıl sonra yeniden nikah masasına oturdu, fakat bu deneme de 1979'da ikinci bir boşanmayla bitti. Şöhretin getirdiği yalnızlık ve medyanın acımasız ilgisi, onun en büyük imtihanlarından biriydi. Üç evlilik yapmasına rağmen hiç çocuk sahibi olamadı. Yıllar sonra verdiği bir röportajda, "Çocuk sahibi olmamanın pişmanlığını yaşıyorum," diyerek bu konudaki en derin hasretini dile getirdi. Bu itiraf, o görkemli divanın ne kadar insani ve kırılgan bir kalbi olduğunu gözler önüne serdi.

Zamana kafa tutuyor...
Emel Sayın, sadece geçmişin bir yıldızı olarak kalmayı reddetti. 1998'de "Devlet Sanatçısı" unvanıyla onurlandırıldı ve sanat hayatının 60. yılında aldığı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ile kariyerini taçlandırdı. Bugün 80 yaşında, enerjisinden hiçbir şey kaybetmeden konserler vermeye, hatta sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanarak yeni nesillerle bağ kurmaya devam ediyor. O, müziği, sinemayı ve modayı etkilemiş, bir döneme adını altın harflerle yazdırmış bir kültür ikonudur. Mavi gözleri, zamana meydan okuyan sesi ve hiç eksilmeyen zarafetiyle Emel Sayın, Türkiye'nin kalbinde 80 yıldır atan bir senfoni olmaya devam ediyor. İyi ki doğdun, iyi ki varsın Mavi Boncuk!




