KAZİM BOZKURT/İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde görevli genç asistan doktor Uğurcan Ağcaoğlu'nun hayatına son vermesi, sağlık camiasında derin bir üzüntü yarattı. İddiaya göre Dr. Ağcaoğlu, maruz kaldığı mobbing nedeniyle önce görevinden istifa etti, ardından da intihar etti.
DEÜ Hastanesi Plastik Cerrahi bölümünde asistan hekim olan Dr. Uğurcan Ağcaoğlu’nun mobbing iddiaları gölgesinde intihar etmesi sağlık camiasını ayağa kaldırdı. Meslek örgütleri, sağlık sistemindeki sorunlara dikkat çekmek için Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi önünde ‘sessiz eylem’ düzenledi.
İzmir Tabip Odası'ndan açıklama
Olayın ardından İzmir Tabip Odası harekete geçti. Genel Sekreter Nuri Seha Yüksel, yaptığı açıklamada, Dr. Ağcaoğlu'nun intiharıyla ilgili iddiaları derinlemesine araştırdıklarını belirtti. Hastane çalışanlarıyla sürekli iletişim halinde olduklarını ve olayın her yönüyle aydınlatılması için kapsamlı bir soruşturma başlattıklarını ifade etti.
Sağlık sistemi çöküşün eşiğinde
Genel Sekreter Yüksel, genç doktorun intiharının ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde düzenledikleri "sessiz eylem" ile ilgili de konuştu. "Hekimlere uygulanan ağır baskının farkındayız." diyen Yüksel, Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde de bu baskılar nedeniyle çok sayıda hekimin görevinden ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.
Sağlık sisteminin tıkanmış durumda olduğunu ve çözüm bekleyen çok sayıda sorun biriktiğinin altını çizen Yüksel, "Genç meslektaşlarımız ya yurt dışına kaçıyor ya da meslekten soğuyor. Hatta Dr. Ağcaoğlu örneğinde olduğu gibi hayatından vazgeçenler bile var. Bu durum, sağlık sisteminin ne kadar vahim bir halde olduğunu gözler önüne seriyor. Artık bir çözüm bulunması şart." dedi.
Yüksel, Dokuz Eylül Üniversitesi'nde gerçekleştirdikleri ‘sessiz eylem’ hakkında "Biz, bu eylemle taze bir acıyı dile getirmek, sağlık sistemindeki bu vahim tabloya dikkat çekmek istiyoruz." ifadelerini kullanırken,, intiharın ciddi bir suç olduğunu ve iddiaların titizlikle araştırılması gerektiğini sözlerine ekledi.
Doğruyol’dan ‘liyakat’ vurgusu
Doğruyol, idarecilerin siyasallaşması ve liyakatsizliğin mobbingin temel nedenleri olduğunu savundu. "Sağlık Bakanlığı'ndaki tüm yönetici arkadaşlarımız, hiçbir liyakat esası olmadan sözleşmeli olarak ikişer yıl, ikişer buçuk yıl sözleşme imzalıyorlar. Bu sözleşme imzalamalarında tek kriter, siyasi referans. İktidar partisine kim varsa onun referansı. Böyle bir yönetim şekli olamaz." diyen Doğruyol, kamu kurumlarından, özellikle de sağlık kurumlarından siyasetin etkisinin çıkarılması gerektiğini vurguladı.
Haklı olan hakkını ispat edemiyor
Doğruyol, liyakatsizliğin ve siyasi baskının sağlık çalışanları üzerinde yarattığı etkiyi şu sözlerle anlattı:
"Bu da personeli mobbing olarak etkiliyor. Personelin haricinde de tabii sendikalar var. Hükümete yakın sendikalar, o hükümete yakın olanların kontrolünde olan sendikalarla birlikte personel üzerinde çok büyük bir mobbing ve baskı var. Yani o da bunlardan biridir diye düşünüyorum."
Doğruyol, sağlık çalışanlarının yaşadığı mağduriyetin boyutlarına dikkat çekerek, "Maalesef bu dönemde haklı olan personel, haklılığını ispat edemiyor. Yani çok somut veriler olmasına rağmen, çok somut deliller olmasına rağmen, şahitler olmasına rağmen maalesef sonuca ulaşamıyor. Bu da sağlık çalışanları üzerinde gerçekten çok büyük bir baskı unsuru oldu." ifadelerini kullandı.
İzmir'de görev yapan genç bir doktorun hayatına son vermesi, sağlık camiasında derin bir üzüntü yarattı. Doktor Uğurcan Ağcaoğlu’nun ölümüyle ilgili olarak, meslektaşları ve sendika temsilcileri, yaşadığı yoğun baskı ve mobbingin etkili olabileceği ihtimali üzerinde duruyor.
Öğrencilikleri unutularak iş gücü olarak kullanılıyorlar
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İzmir 1 Nolu Şube Sekreteri Günseli Uğur, konuyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Uğur, Dr. Ağcaoğlu’nun meslektaşları ve arkadaş çevresinden edindikleri bilgilere dayanarak, genç doktorun zorlu çalışma koşulları ve yoğun nöbetler nedeniyle tükenmişlik sendromu yaşadığını ifade etti.
Özellikle üniversite hastanelerinde asistanların yaşadığı sıkıntılara dikkat çeken Uğur, "Asistanlarımız, öncelikli görevi olan uzmanlık eğitimlerini aksatacak şekilde, sürekli olarak iş gücü olarak kullanılıyor. Bu durum hem eğitimlerini olumsuz etkiliyor hem de ağır çalışma koşulları nedeniyle psikolojik ve sosyal sorunlar yaşamalarına neden oluyor," dedi.
15 yıl önce kazanılmış hak ellerinden alınıyor
Uğur, geçmişte asistanların yürüttüğü hak mücadelelerine de değinerek, "Yaklaşık 15 yıl önce yapılan bir grev sonucunda kazanılan ve Türkiye'de bir ilk olan 'nöbet ertesi izin' hakkı, bugün birçok hastanede görmezden geliniyor. 24 saatlik nöbetlerin ardından bir gün dinlenmeye izinleri olması gerekirken, maalesef bu hakları ellerinden alınıyor" şeklinde konuştu.
Tek çözüm örgütlü mücadele
Genç doktorun intiharının ardından hastane yönetiminden herhangi bir açıklama gelmediğini belirten Uğur, "Bu olay sadece bireysel bir sorun olarak değerlendirilemez. Toplumsal koşulların giderek ağırlaşması, ekonomik sıkıntılar, gelecek kaygısı ve yalnızlaşma, intiharları tetikleyen önemli faktörlerdir. Bu sorunlara karşı tek çözüm, örgütlü bir şekilde mücadele etmektir" ifadelerini kullandı.
Sağlık sistemi çökmüş durumda
Sendikalar ve meslek örgütlerinin, sağlık çalışanlarının yaşadığı sorunlara karşı ortak bir mücadele yürütmesi gerektiğinin altını çizen Uğur, "Sağlık sistemi çökmüş durumda. Personel eksikliği, yoğun çalışma temposu, düşük ücretler, mobbinge varan kötü muamele... Tüm bunlar, sağlık çalışanlarını giderek tükenmişliğe sürüklüyor. Artık bu sorunlara kökten çözüm bulunması gerekiyor" dedi.