Haber/ Didar DEMİRCİ

Türkiye’de bir arada yaşamanın mümkün olduğunu ispatlamak amacıyla yola çıkan Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (BAYETAV), bu kez de 1900'lü yıllardan 2000'lere 'Mekanlar ve İnsanlar' sergisiyle, “İzmirli Olmak” adlı araştırmasını birleştirdi. Araştırma, tarihi fotoğrafların peşine düşen ve hikayelerini toplayan Altan Altın'ın “İzmir'de Olmak” fotoğraf koleksiyonu ile sundu. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bornova Belediyesi ve Hotel Villa Lavente’nin desteğiyle düzenlenen sergi ve her yaşa uygun etkinlik ve söyleşiler, 23 Nisan'a kadar BAYETAV Kültür Merkezi’nde ziyaretçilerini bekliyor.

BELGESEL NİTELİĞİ TAŞIYOR
BAYETAV’ın yürüttüğü ‘İzmirli Olmak’ başlıklı araştırmanın şehrin sakinleri ile İzmir’i ve İzmirli olmayı konuştuklarını dile getiren BAYETAV Genel Koordinatörü Ferhat Kentel, araştırmalarını belgesel formatında geliştirdiklerini aktardı. Araştırmanın boyutunun İzmir’le sınırlı kalmış gibi görünse de, aslında tüm Türkiye için ders niteliğinde mesajlar içerdiğini söyleyen Kentel, İzmir’e her açıdan sahip çıkmak gerektiğinin altını çizdi. Novidies Medya Kültür-Sanat A.Ş Kurucusu Kelemet Çiğdem Türk, BAYETAV ile birlikte yürüttükleri Mekanlar ve İnsanlar Sergisi’nin, BAYETAV’ın İzmirlilik araştırması ile Altan Altın’ın fotoğraf koleksiyonu birleştirme fikriyle doğduğunu belirtti. Türk, “Aslında içeride gördüğünüz sergi, bir yüzleşme, karşılaşma ve hatırlama. Ben inanıyorum ki bir sürü hikayeyi barındırdık” diye konuştu.

'KENTİN YILLAR ÖNCEKİ HALİ'
Fotoğraf koleksiyonunun sahibi Altan Altın ise BAYETAV’ın çok kıymetli bir çalışmaya imza attığının altını çizerek, şu ifadeleri kullandı: “Bu çalışmanın içinde olmaktan hem keyif alıyorum hem de onur duyuyorum. İçerideki fotoğraflarda göreceğiniz şey bugün yaşadığınız toprakların yıllar önceki hali. Kimine göre güzelliği kimine göre ilkelliği anlatan fotoğraflara başka gözle bakanlar da olacaktır. Burada Bornova’nın ve biraz da İzmir’in 100-150 yıllık fotoğraflarıyla hoşça vakit geçirmenizi istiyoruz.”

'Bir arada yaşanabilir'
Kente göç yoluyla gelenlerin sayısının yıllar içinde artmasının İzmir'in, mekânsal olarak çok daha ayrışmış, toplumsal dışlanmanın çok daha belirgin olduğu, sınıflar ve etnik gruplar arasındaki çatışmaların görünür hale geldiği bir kente dönüşmesine neden olduğu belirtilen raporda, “Bilhassa 1980’lerden bu yana yaşanan gelişmeler bu parçalılık halini günbegün pekiştirdi. İlk olarak zorunlu göçle yerinden edilen Kürtlerin, ardından başta Suriyeliler olmak üzere sayıları yakın zamanda artan uluslararası göçmenlerin kentin sakinleri arasına katılması, parçalılık ve ayrışma dinamiklerine etnik bir renk kattı” denildi.

KOLEKTİF YUMUŞAKLIK
Raporda, şu ifadeler kullanıldı: “İzmir örneğinden yola çıkarak söyleyebiliriz ki, tüm kutuplaştırıcı ve parçalayıcı etmen ve dinamiklere rağmen, bir arada yaşamanın imkânı bugün dahi halen son derece güçlü. Ancak bu imkânın açığa çıkarılması ve işlenmesi, kimliklerin birbirleriyle olan mesafelerini anlamaya ya da değiştirmeye çabalamaktan ziyade, bireylerin ve grupların sahip oldukları kırılganlıklar üzerinden kurdukları dayanışma bağlarını ve bu bağlar içinde üreyen kolektif yumuşaklık biçimlerini görmeyi ve işlemeyi gerektiriyor. Yabancı olanla karşılaşmalarımızın zenginleştiriciliği-yani kişileri daha özerk ve özgür kılabilme potansiyeli-ancak aşağıdan yukarıya inşa edilecek bu türden çabalar yoluyla kuvveden fiile geçirilebilir gibi görünüyor.”