Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Erzincan Halk Buluşmasına katıldı. Burada konuşan Genel Başkan Özel, “İklimi sert, insanı mert, canların kenti, can Erzincan hepinize merhabalar, hepiniz hoş geldiniz. Milli mücadelede Mustafa Kemal Atatürk’ün arkasında kaya gibi duran, Sivas ve Erzurum Kongreleri arasında Gazi’yi ağırlamış olan, dört kez geldiği Erzincan’dan her gelişine göre daha güçlü ayrılan, Cumhuriyet’in kenti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü yüreklerinde bambaşka bir yerde tutan vatanına, bayrağına, milletine saygılı güzel Erzincan hepinizi saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz. Bugün buraya Genel Başkan Yardımcımızla, milletvekillerimizle, Parti Meclisi üyelerimizle birlikte geldik. Burada bizi bu güzel salonda coşkuyla karşılayan, salonlara sığmayan sizlere örgütümüz adına İl Başkanımıza, iki dönem aradan sonra yüzde 37 gibi bir oyla milletvekili seçilen ve sizin sesinizi hem Meclis’te hem bütün Türkiye’de her daim duyuran değerli Milletvekilimiz Mustafa Sarıgül‘e, önceki dönemlerde birlikte görev yaptığım kıymetli milletvekili arkadaşlarıma ve bizi bugün bağrına basan canım Erzincan’a çok teşekkür ediyorum, eksik olmayın” dedi. Özel, şöyle devam etti:

“MUHALEFET PARTİSİ DEĞİL GÜN BEKLEYEN İKTİDAR PARTİSİYİZ”

“Millet gerçekten sesini duyacak ve onun sesini duyuracak birilerini arıyor. Millet gerçekten yaşadığı zorlukların, fakirliğin, işsizliğin, ekip biçip karşılığını alamamanın, dükkan açıp siftah yapamamanın, okuyup da mesleğine, görevine atanamamanın, iş bulamamanın, Türkiye’de umudu kalmamanın zorluklarıyla karşı karşıya. Sesinizi duyuyoruz, duyuruyoruz. Ama duyurduklarımızın, bu sorunları çözmeye ne niyetleri ne artık mecalleri yok. Öyle bir hale gelmişler ki iktidarda kalmak için her şeyi yapan ama milletin gönlüne dokunacak, milletin karnını doyuracak, milleti sıkıntılarından kurtaracak hiçbir şeyi yapacaklarına dair en ufak bir umut yok. Onun için artık Cumhuriyet Halk Partisi, bir muhalefet partisi değildir. Cumhuriyet Halk Partisi artık sesinizi duyan, duyuran ve iktidara bir şeyler anlatan bir parti değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, kurulduğu gün olduğu gibi bugün de Türkiye’nin birinci partisidir ve gününü bekleyen iktidar partisidir. Ay önce İl Başkanımız, Milletvekilimiz ve iki değerli Belediye Başkanımız ile birlikte bu toplantıyı hazırlanırken onların Erzincan’da sokakta duydukları, millette gördükleri şudur, bana aktardıkları şudur: İktidarlar mevsimler gibidir. Beklerler ve vakti gelince mutlaka değişirler. Bugün AK Parti iktidarı, 22 yıl boyunca Erzincan’a yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla, milletvekilleriyle, başbakanıyla, Erzincan’da ne yaptıysa geride kalmış… İyi yaptıkları her şeye minnet duyarız, tebrik ederiz. Ancak bugün Erzincan’daki yokluğun, yoksulluğun, çaresizliğin bırakın umudu olmak onların iktidarda kaldığı her gün insanların biraz daha umutlarını kaybettiği gün olmaktadır.” 

“BUGÜN ÜLKENİN EN BÜYÜK ALACAKLISI KÖYLÜDÜR, ÇİFTÇİDİR”

“Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet’i kurmuş bir parti olarak, devleti kurmuş bir parti olarak doğruya ‘Doğru’, yanlışa ‘Yanlış’ der. Birilerinin sandığı gibi Cumhuriyet Halk Partisi, sadece muhalefet eden, itiraz eden, doğruya da ‘Yanlış’ diyen, yanlışa da ‘Yanlış’ diyen bir parti değildir. Doğruya ‘Doğru’ diyen, yanlışa ‘Yanlış’ diyen bir partidir. 2002 yılında milletimiz takdir etti, bu iktidar tek başına iktidara geldi. 2002 yılında milletimiz takdir etti, Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet partisi olarak Meclis’e girdi. 2004 yılında kanun değişikliği yapıldı Cumhuriyet Halk Partisi’nin desteğiyle, önerisiyle. Dendi ki, ‘Ülkedeki çiftçilerin durumu zordur, onlara gayri safi milli hasılanın yüzde 1’i kadar, yani 100 liranın 1 lirası çiftçilere mutlaka destekleme olarak dağıtılacak, tarıma ayrılacak.’ Biz o gün bunu parlamentoda iki elimizi birden havaya kaldırarak oy verdik, destekledik. Ancak o günden bugüne hak edilenin hiçbir zaman tamamı değil ama her zaman beşte biri, dörtte biri, üçte biri verildi. Bunu söylüyoruz önemsemiyorlar, dinlemiyorlar. Bugün Türkiye’nin en büyük alacaklısı, en çok kandırılanı köylülerdir, çiftçilerdir. Eğer gayri safi milli hasılanın, Tarım Kanunu’nda yazdığı gibi yüzde 1’i destekleme olarak verilecek olsa geçen sene alınması gereken para 615 milyardı. Ama çiftçiye verilen sadece 135 milyardır. Yani binde 2. Olması gerekenin yine beşte biri. 480 milyar lira, çiftçiye verilmesi kanunda yazdığı halde verilmeyen paradır. Bu iktidar 480 milyar lirayı sizlere verse kimsenin gübre sorunu, ilaç sorunu, taban fiyat sorunu, maliyetin altında ürün satma, borcunu ödeyememe, bankaya kredi ödeyemeyip faize katlanma sorunu kalmaz. Bu para şu kadar büyük bir paradır… Bu sene 12 bin 500 lira olan en düşük emekli maaşını 14 bin 500 liraya çıkardılar. Yaptıkları zammın karşılığı para sadece 60 milyar lira. Eğer bizim dediğimiz gibi asgari ücret tutarına çıkarsalardı lazım olan para, 200 milyar liraydı. Bütün emeklilerin en az bir asgari ücret; 22 bin lira maaş almaları için lazım olan para 200 milyar liradır. Çiftçiden bir yılda çalınan para 480 milyar liradır. Sizden aldığı parayı emekliye verse, herkes asgari ücret kadar alır. Sizden aldığı parayı asgari ücretliye verse, neredeyse herkes 30 bin lira asgari ücret alabilir. Ama sizden aldığı parayı, 480 milyar lirayı ‘Kime veriyor?’ diye sorarsanız… O Beşli Çete denen, özünde Beşli Çete diye söylenen Türkiye’de 43 büyük müteahhit firma var. Bunların 37’si geçen sene 1 kuruş bile vergi ödemediler. Bu sene bütçede 701 milyar lira para, vazgeçilecek kurumlar vergisi karşılığı diye ayrıldı. Yani yandaş müteahhitten, bu iktidardan ihaleleri alıp bu iktidara yol yapan, bu iktidarın övündüğü yolları, otobanı, köprüyü, şehir hastanelerini yapan, karşılığında yıllarca oradan geçiş paraları alan, İngiltere’den bulduğu kredilerin faizini dahi vergiden düşen, o iktidarın onlar için ayırdığı ‘Ödemeleri gereken vergiyi almayacağım’ dediği 701 milyar liradır. Bu yüzden herkes Erzincan’da tarafını görecek. Bir tarafta yandaş müteahhitler, vergi vermeyenler, babalarının makamlarından istifadeyle en iyi yerlerde en çok parayı kazananlar var. Bir tarafta Erzincan’ın 14 bin 500 liraya geçinmeye çalışıp Ramazan’ı bekleyen emeklileri var. Asgari ücretle geçinmeye çalışıp ev kirasına bile yetişemeyenler var. Evlenecek, iş bulamadığı için evlenemeyen, baba evinde duran, kahve köşesinde çay içmeden oturan gençleri var. Bir tarafta birilerinin; bakanların evlatları var, öbür tarafta sizin evlatlarınız var. Size söz veriyorum. Biz bir sürecin içindeyiz. Erken seçim talebimiz var, adayımızı belirliyoruz, ön seçim tarihimiz belli. Tüm hazırlıklarımız tamam ve o sandığı sizin önünüze getireceğiz. Onu getirdiğimiz gün, bakan evlatlarının devri bitecek, vatan evlatlarının devri başlayacak.”

“İKTİDAR ÜRETİCİYE DESTEĞİ AZALTTI”

TKP: AKP'nin sopası hâline getirdiği yargısını tanımıyoruz TKP: AKP'nin sopası hâline getirdiği yargısını tanımıyoruz

“Maalesef her şey ithal ediliyor. Erzincan’dayız hayvancı can çekişirken burada bu yıl yurt dışından 520 bin sığır ithal edecekler. Et ve Süt Kurumu bir ithalat kurumu haline geldi. Sizlerin besiciliğini desteklemek, ürettiklerinizi almak, iyi fiyat vermek, millete ucuza ulaştırmak, milletin eti, sütü, yumurtayı ucuza tüketmesini, sizin de iyi fiyata satmanızı sağlamak yerine birilerine yurt dışından ithal ettikleri etleri alıp satmaya, o alanı düzenlemeye, zaman zaman doğrudan ithalat yapmaya kalkan bir kurum haline geldi. Güya kırmızı et fiyatları düşecekti, ithal ediyorlar ama et fiyatlarında en ufak bir düşüş yok. Ulusal Kırmızı Et Konseyi… Böyle bir konsey var. Karar veriyor. ‘326 liradan kesim yapılacak’ diyor. Maliyet 430 lira. Kilo başına 104 lira zarara sizi zorluyorlar. İktidar, yerli üreticiye desteği tamamen azalttı. Hayvancılığın  tarım destekleri içindeki payı bundan 4 yıl önce, 2020’de yüzde 41’ken 2024 yılında yüzde 22’ye düştü. Bu sene de hesaplanan yüzde 20. Yani tarıma destek zaten düşük. Ne demiştik, yüzde 1’ini verecekken binde 2’sini veriyor. Tarıma destek, olması gerekenin beşte biri. Bu paranın yüzde 40’ı hayvancılığa ayrılmalıyken, yüzde 22’sini ayırmışlar. Bu sene de yüzde 20’ye düşürmeye çalışıyorlar. Bu yüzden hem eken biçenin, hem hayvancılık yapanın büyük sıkıntılar içinde olduğu bir yıldayız.” 

“BİZİ TELEVİZYONDAN İZLİYORDUR”

“Şimdi burada olanları andığım gibi bir de olamayanlar var. Biri Kartal Belediye Başkanımız Gökhan Yüksel. Kalktı geliyordu. Tuttum oturttum. Dedim ki ‘Zor günler var. Partimize operasyonlar yapılıyor. Büyük bir mücadelenin içindeyiz. Ben selamını götüreceğim. Ama sen kal, İstanbul’a, Kartal’a ve partimize sahip çık.’ Bir diğer hemşerinizi ise perşembe günü maalesef Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettim. Gencecik, pırıl pırıl. Türkiye’yi seven. Memleketi Erzincan’a yürekten bağlı Rıza Akpolat kardeşimin hemşerinizin hepinize selamlarını getirdim. Televizyondan mutlaka bizi izliyor Rıza Başkan. Ne kadar mikrofona yansıyor bilemiyorum ama Erzincan’da salon, ‘Rıza Başkan onurumuzdur’ diye inliyor. Rıza Akpolat’ı saygı ile selamlıyoruz. Dedim ki ‘Rıza Başkan bizi televizyondan izliyordur Silivri’de.’ Nereden izliyordur, Halk TV’den izliyordur. O Halk TV, doğruları söyleyen Halk TV. Sizin sesinizi duyuran Halk TV. İktidara şakşakçılık yapan değil itiraz varsa onu duyuran, haberin doğrusunu yapan Halk TV hepimizin evlerinde açık. Mağdurların cezaevindeki koğuşunda dahi açık. Ama o koğuşlardan birinde Halk TV’nin genel yayın yönetmeni, geçmiş dönem bana emeği olan, partimize emeği olan Suat Toktaş da orada sırf size haber yaptığı için içeride tutuluyor. Halk TV ve Suat Toktaş’ı da Erzincan’da saygı ile selamlıyoruz. En kısa zamanda işinin başına geçmesini hep birlikte bekliyoruz. 4 Mart’ta kendisinin duruşması olacak. Hep birlikte orada olacağız. Gönlümüz onunla olacak. Halk TV’yi seviyoruz ve halkın sesine sahip çıkıyoruz.”

“ERDOĞAN’I BAŞIMIZDA TUTMANIN VERGİSİ”

“Dedim ya ‘Milletvekiliniz Erzincan’ın sesini duyuruyor’ diye. Erzincan’ın ürünlerini tanıtarak duyuruyor. Çektiği videolarla duyuruyor. Meclis kürsüsünde bunları konuşarak duyuruyor. Haftaya Ramazan başlıyor. Emeklinin, emekçinin, çiftçinin ve esnafın durumu ortada. Gittiğimiz her yerde bir hesap yapıyoruz ve Tayyip Beye yolluyoruz. Ağırlıklı olarak kızdığı hesap altın hesabıdır. Bana diyor ki ‘Türkiye’yi geziyor’ doğru. ‘Sarraf dükkanlarına giriyor.’ Doğru. ‘Bana oradan altın hesabı yapıyor.’ Doğru. ‘Altın hesabını bırak’ diyor. ‘Sen’ diyor ‘Partideki bilmem ne kavgasına bak.’ Beni başka bir yere çekmeye çalışıyor. İnadına bırakmıyorum. Giriyorum Trabzon’da, Artvin’de, Antalya’da, Diyarbakır’da, Hayrabolu’da, Konya’da, alıyorum 2002’de kaç paraydı çeyrek altın, tık tık tık. Şimdi kaç para? Tık tık tık. Asgari ücret, 2002’de ne alıyordu, yedi çeyrek altın. Şimdi ne alıyor? Dört çeyrek altın. Üç çeyrek altın nerede? Tayyip Erdoğan’ı başımızda tutmanın vergisi, asgari ücretliye. 2002’de en düşük emekli maaşı sekiz çeyrek altın, şimdi en düşük emekli maaşı 2,5 çeyrek altın. Fark? 5,5 çeyrek altın. Şöyle düşünün diyorum: Bir emekli hemen yan tarafta, büyük çarşının oralarda bir sarrafa girse, alamaz da bir çeyrek altın alsa cebine katsa ya da teyzem çantasına atsa. Eve gitse ve baksa ki o bir çeyrek altın kayıp. Deli çıkmaz mı, aklı çıkmaz mı? Hemen döner, ne yapar? ‘Kaybettim’ der. Gezdiği yolları gerisin geri arar. Sarrafın dükkana kadar gider. ‘Ben bunu nerede kaybettim?’ diye. Bir emekli değil, her emekli; bir çeyrek altın değil, 5,5 çeyrek altın; bir sefer değil, her ay kaybetmiş. Şimdi gerisin geri bakmanın, ‘Ben bunu nerede kaybettim?’ diye aramanın, kaybettiğin yere gidip bulmanın zamanıdır. Siz o 5,5 çeyrek altını bir seçim günü sandıkta kaybettiniz Tayyip Bey’i getirerek. Onu orada tekrar bulacaksınız inşallah.”

“TAYYİP BEY, KONGRESİNDE BU HESABI ANLATSIN…”

“Madem Erzincan’dayız ve Sayın Erdoğan sürekli bana bağırıyor: ‘Altın hesabını bırak.’ Peki. Yarın kongren var. Aramızda bir fark var Tayyip Bey ile. İkimiz de geziyoruz. Tayyip Bey sıcak seviyor, salon adamı. Tayyip Bey asla soğuğa çıkmıyor artık. İnsan arasına karışamıyor. Pazara çıkamıyor. İnsanlara hatır soramıyor. Ne yapıyor? Uçaktan iniyor, helikoptere biniyor sıcacık. Helikopterden iniyor, bir salona sokuyorlar sıcacık. Adıyaman’a geldi. Ben depremin ikinci yılında 5 Şubat, 6 Şubat, 7 Şubat’ta günde 12-14 saat Adıyaman’da, Kahramanmaraş’ta, Hatay’da konteyner kentleri gezdim. Sokağı gezdim. Her gittiğimle konuştum. Tayyip Bey uçak ile geldi, helikopter ile indi, Adıyaman’da salona girdi, Beşli Çete’ye plaket verdi, geri gitti. Onun için diyorum ki, ‘Sıcak seviyorsun, salon adamısın.’ Biz eksi 20 derecede Ardahan’da üç miting yaparken, Ardahan’da, Posof’ta üç miting yaparken Tayyip Bey sıcakta oturuyordu. Şimdi biz buradan çıkacağız, Erzincan’da kapı kapı esnaf gezeceğiz. Erzincanlılarla sohbet edeceğiz. Tayyip Bey, yarın yine bir salondan kendi atadıklarına kendini alkışlattıracak. Tayyip Bey’e yarınki kongresi için… Dedi ya ‘Altın hesabını bırak’, bırakarak. Erzincan’dayız ya onun gereğini yaparak, bir hesap yapayım. Yarın bu hesabı da kongresinde anlatsın. Geçen sene, 20 yıl öncesine gitmeyeceğim, sadece geçen seneye gideceğim. Geçen sene asgari ücret 17 bin 2 liraydı. Kilosu 200 lira olan tulum peynirinden, asgari ücretli bütün maaşıyla Erzincan tulum peyniri alsa 85 kilo alabiliyordu. Bu sene asgari ücreti 22 bin lira yaptı, Erzincan tulumu da 400 lira olmuş. Bu sene 55 kilo alabiliyor. Tayyip Bey, ben Erzincan’dan yarınki kongrende anlat diye söylüyorum. Asgari ücret, geçen sene 85 kilo tulum peyniri alırken, bu sene 55 kiloya düştü. Her asgari ücretliden 30 kilo tulum peynirini çeşitli hesaplarla ve ‘Gerçek enflasyon değil beklenti enflasyon’ deyip düşük zam vererek çaldınız. Nerede bu 30 kilo tulum peyniri? Tayyip Bey, asgari ücretli Erzincan’da geçen sene aldığı parayla; 17 bin lira asgari ücretle 250 lira olan Erzincan balından 68 kilo alabiliyordu. Bu sene 44 kilo alabiliyor 22 bin lirayla. Geçen seneden bu seneye asgari ücretliden 24 kilo Erzincan balını çaldınız, sofrasından aldınız ve eksik maaş ödediniz. Emeklilerdeki kayıp daha da berbat. Geçen yıl bugün 10 bin liraydı en düşük emekli maaşı, 50 kilo Erzincan tulumu alırdı. Bugünkü 14 bin 500 lira ile 36 kilo alabiliyor; 14 kilo kayıp. Emekli geçen yıl aldığı 10 bin lira ile 40 kilo Erzincan balı alabilirdi, bugün 29 kiloya düşmüş; 11 kilosu kayıp. Yani sarayda 6 bin kişilik iftar sofralarına hazırlananlar, bugün kendi dört kişilik iftar sofrasına giderken, geçen sene 900 liraya aldığı Ramazan kolisini bu sene bin 650 liraya almak zorunda olan insanlara kuş kadar zam verdiniz. Ramazan geliyor, Allah kabul etsin. Tutulacak oruçları, kılıncak namazları Allah kabul etsin de bu sefalet maaşını Allah da kabul etmiyor, kul da kabul etmiyor. Biz hepimiz Erzincan’dan buna itiraz ediyoruz, isyan ediyoruz.”

“İLİÇ FACİASININ RAPORUNDAN MURAT KURUM ÇIKARILDI”

“Sözleri sonlandırmadan, bir büyük acıyı hatırlamadan olmaz. İliç maden faciası… 13 Şubat 2024’te Çöpler Altın Madeninde bir büyük facia yaşandı. Öncelikle olay yaşandığı andan itibaren başta İliç örgütümüz, Erzincan İl Örgümüz, milletvekilimiz ve partimizin milletvekilleri, hep beraber İliç’teydik, İliç’i hiç yalnız bırakmadık. O büyük faciada 9 vatan evladı feci şekilde can verdi. Ailelerinin uzun süren acılı bekleyişlerinde hep yanlarındaydık. Ama İliç’te yaşanan facia ne ilkti, öncesinde de Soma’dan başlayarak daha da gerilere giderek çok büyük facialar yaşandı, hala yaşanmaya devam ediyor. Sonuncusu da Kartalkaya’da bir otel yangınında yaşandı. Bir ülkenin nasıl yönetildiğini merak ediyorsanız, o ülkede ölümlerin nasıl olduğuna bakacaksınız. Bir ülkede insanlar karne hediyesi diye götürdükleri çocuklarını, torunlarını yangında kaybediyorsa, ekmek peşindeki on binler gibi 9 evladımız 250 metreye ulaşmış bir liçin çatlaklar oluşmuşken, patrona söylenmişken, o Anagold firması parasına para katacak diye tedbir almadığı, onları ölüme sürüklediği için bu madende büyük bir facia yaşandı. O gün ‘Sorumlulardan hesap sorulacak’ denildi. Bilirkişi raporları düzenlendi. Bilirkişi benim bilemediğimi, senin bilemediğini bilen kişi hepimiz adına. Rapor yazdı. Raporda dedi ki, ‘Buraya kapasite artırma belgesi verilmesi felaketi getirmiştir.’ Belgenin altındaki imza arandı, bulundu. Murat Kurum çıktı. Murat Kurum, o sırada İstanbul’un başına bela olmaya çalışıyordu. 16 milyon İstanbullu ona izin vermedi, ‘Ekrem İmamoğlu’ndan razıyım. Bu kenti yine Ekrem İmamoğlu yönetecek’ dedi.”

“İSTANBUL’U YÖNETECEKTİ, ŞİMDİ MAKETİYLE OYNUYOR”

“Ama o Murat Kurum, hani zaman zaman diyor ya bize, ‘Efendim biz depremde şu kadar ev yaptık. CHP bunun maketini bile yapamazdı.’ Depremde yaptığı ev, ‘Bir yılda bitireceğiz’ diye söz verdiğinin ‘Üçte birini yaptık’ diyorlar iki yıl sonunda. Ama konteynerleri gezenler görüyor. Resmi rakamlar da öyle. 720 bin kişi konteynerdeymiş, iki yıl önce, şimdi de 660 bin kişi konteynerde. Konteynerdeki 10 kişiden sadece biri kurtulmuş iki yılın sonunda. ‘Oyu bize verin, güzel evler yapacağız, bir sene sonra evinize geçin’ deyip milleti ve seçmeni kandırıp, oy alıp, iktidar olan, yüzde 1,5 farkla iktidar olan Sayın Erdoğan, ‘Bir yılda yapacağım’ dediğini iki yıl sonunda kendisi ‘Üçte birini yaptım’ diyor. ‘Millete verdiğimiz sözü tutmanın memnuniyeti içindeyim’ diyor. Onun hesabına göre 10 depremzededen yedisi çadırda, konteynerde, gurbette. Konteynerdekilerin hesabına göre 10 kişiden 9’u hala orada. Murat Kurum da çıkmış, ‘Bizim yaptığımız evin maketini yapamaz CHP’ diye, CHP ile dalga geçiyor. Geçen günlerde Adıyaman Belediye Başkanımı sevgili Abdurrahman Tutdere’den, onun hikayesi siyasi bir hikaye değil insani bir hikaye. ‘Adıyaman’da hayat normale döndü’ demişti bir Bakan. Ulaştırma Bakanı’nın yakasına herkesin gözü önünde yapışıp, ‘Bunu  yapamazsın. Yardımlar kesilir. İnsanlar perişan olur’ diye silkelemişti onu. Murat Kurum, herhalde biri de onu silkeledi ki bana cevap vermiş, ‘Ben değildim o, doğru değil’ diye. ‘Sensin’ demedik. O Bakan şimdi bakan değil. O günün Ulaştırma Bakanı. Onun iki yakasından Abdurrahman’ın yapışıp da milletin hakkını aradığını gördüğü için Adıyaman gibi yerde iki oydan birinden fazlasını aldı Abdurrahman Tutdere, belediye başkanı seçildi. Bu hala daha laf yetiştiriyor. İşte o Murat Kurum gündeme gelmek için Türk filmindeki Ziya’dan medet uman, kendisine yapılmayan muameleyi güya üstüne alan, sırf adı geçsin diye 40 takla atan o Murat Kurum, ne yapıyor şimdi evde? İstanbul’un maketiyle oynuyor, maketiyle. İstanbul’u yönetecekti ya şimdi maketini yönetiyor. Yarın göreceğiz bakalım. Kim olacak, kim kalacak? Ben Murat Kurum’u destekliyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanı olarak Murat Kurum’u, Sağlık Bakanı olarak mevcudu, her türlü yalan yanlış işine rağmen bu bütün kötü bakanları destekliyorum. Niye destekliyorum biliyor musunuz? Millet bunların yüzünü gördü, ‘Tayyip Bey bunları değiştirecek’ diye de milletin umudu yok. Millet kararı vermiş hepsini topyekun kendisi değiştirecek. Hepsini kendisi değiştirecek.”

“İKTİDAR NEYİ YIKTIYSA YENİSİNİ YAPACAĞIZ”

“Bu kadar heyecan, bu kadar coşku varken sözü kapatmadan biz iktidar olunca bu ön sıralarda oturan arkadaşlar Erzincan’a hangi hizmetler gelsin diye bizim bakanlara huzur vermeyecek. Erzincan’ın hakkını alıp buraya neler yapacağız? onlara bir - iki cümle ile değinmek isterim. Bir kez şunu söylemek gerekiyor. Pancarınız yok pahasına gitmeyecek, şeker fabrikanızı canlandıracağız. Pancar üreticisini sonuna kadar destekleyeceğiz. Tarımsal sulama sorununu çözeceğiz. Tasarruf artacak, verim gelecek. Çiftçinin elektrik ve sulama maliyetlerini sudan ucuz hale getireceğiz. Size suyu sudan ucuza vereceğiz, elektrik parasını da mahsulden ve faizsiz olarak tahsil edeceğiz. Hayvancılık için ilk üç yıl sıfır faizli sonra da düşük faizli krediler vereceğiz. Medya patronlarına çalışan Ziraat Bankası’nın gerçek patrona; milletin efendisine çalışmasını sağlayacağız. Çiftçiye, ÖTV’siz mazotu vereceğiz. Besiciye, Et ve Süt Kurumu üzerinden alım garantisi vereceğiz. Köyde tarım yapan genç ve kadınların SGK primlerini devlet ödeyecek. Bu iktidar geldiğinde çiftçilerin ortalama yaşı 38’di. Bugün çiftçilerin ortalama yaşı 58. Sebep şu; kimse çoluğuna çocuğuna tarlada ya da damda bir gelecek umut etmiyor. ‘Bu işten geçinemez’ diyorlar. Bugün her üç genç çiftçinin ikisi, ‘Seneye asgari ücretli bir iş bulursam çiftçilik yapmayacağım’ diyor. O yüzden genç ve kadın çiftçilerin sigorta primlerini ödeyerek köylerinde kalmalarını, çalışmalarını, geçinmelerini ve emekliliği hak etmelerini mutlaka sağlayacağız. Hazine arazilerini ranta değil, çiftçiye açacağız. Tulum peynirini, cimin üzümünü, Kemah tuzunu, Erzincan balını ve dudunu, Çayırlı’nın fasulyesini birer marka yapacak ve kıymetli markaları Türkiye’ye değil, dünyaya tanıtacağız, Erzincan’ın yüzünü güldüreceğiz. Bu gençler ‘Özgür gelecek’ diye bağırıyor. Özgür nasıl gelecek? Hayır, hızlı trene binip gelecek hızlı trene binip. Biz yapacağız. Erzincan’ı Trabzon’a demiryolu ile bağlayacağız. Hızlı treni getireceğiz. Ergan Dağı’nı Türkiye’nin en bilinen, en çok tercih edilen kış spor merkezi haline getireceğiz. Ergan Dağı’na Kış Olimpiyatları getireceğiz, buraya dünyayı getireceğiz. Doğusan Erzincan’ın güvenceli, yüksek ücretli ekmek kapısı olacak. İktidar neyi yıktıysa, yerine yapacağız.” 

“BABA EVİNE GELİN, SEÇİN, TARİHE GEÇİN”

“Bunların hepsini Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, 100 yıl önce bu ülkeyi önce kurtaran, sonra kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyle, onun şubat sonuna kadar baba evine gelip kayıt yaptıran herkesin oylarıyla arkasında duracağımız Cumhurbaşkanı adayımızla, bir sonraki Cumhurbaşkanımızla… Cumhuriyet Halk Partisi’nin içindeyiz sosyal demokratlar olarak yetmez. Ama Türkiye ittifakının yani Türkiye’deki sosyal demokratların, muhafazakar demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların, yeter ki vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisi gönlünde olsun bütün demokratların iktidarında yapacağız. Sözün sonunda şunu söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisi’ne çağırıyoruz. ‘Gelin, kaydolun. Gelin seçin, tarihe geçin’ diyoruz. Ama burada çağırdığımız yer bir siyasi parti değil. Burada biz sizi, bütün Erzincan’ın demokratlarını, Türkiye’nin demokratlarını, gençlerini, orta yaşlılarını, kadınlarını ve erkeklerini, Türkiye’de gönlünde vatan sevgisi olan herkesi biz hattı zatında bir partiye değil babalarının evine, ocağına davet ediyoruz. Herkes baba evine, ana kucağına doğar. Kimi daha sonra büyüğünü arar, gider. Kimi daha küçüğü ile yetinir. Kimi ırakta oturur, kimi daha yakında oturur. Ama herkes bilir ki, ‘Başım sıkışırsa, dara düşersem babamın evi oradadır.

Orada çay demlenmektedir. Çorba kaynamaktadır. Baca tütmektedir. Bir lokmam, bir döşeğim hazırdır. Zora düştüysem babamın evi oradadır.’ Cumhuriyet Halk Partililer, o ocak yansın diye odun çekenlerdir. Sabahleyin kapısını açıp çayı koyanlardır. Kapısını ardına kadar açık tutanlardır. Siz gelin diye, başınız sıkıştıysa dönün diye bekleyenlerdir. Kapı açıktır, gelene ‘Niye geldin?’ denmez, ‘Niye gitmiştin?’ de denmez. ‘Hoşgeldin’ denir, baş tacı edilir. Çünkü o evin tapusu ne bendedir, ne Kemal Bey’dedir. Ecevit’te de yoktu. Rahmetli İnönü’de de. Evin tapusu bir kişiye kayıtlıdır. O da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Baba evine çağırıyoruz sizi. Gelin, baba evine gelin. Seçin, tarihe geçin. Birinci Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Halk Partiliydi. Bir sonraki Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Halk Partili olacak. Gelin, seçin, tarihe geçin. 

Kaynak: BÜLTEN