İzmir'in genellikle sakinliğiyle bilinen Balçova ilçesi, 8 Eylül'de Türkiye'yi yasa boğan bir terör saldırısıyla sarsıldı. Salih İşgören Polis Merkezi'ni hedef alan 16 yaşındaki E.B. isimli saldırgan, 1. Sınıf Emniyet Müdürü ve Polis Başmüfettişi Muhsin Aydemir ile bir polis memurunu şehit etti, iki polisi de yaraladı. Olayın karanlık perdesi aralandıkça, faciayı daha da büyümesini engelleyen bir sivil kahramanın hikayesi ortaya çıktı. Beyaz eşya tamircisi Galip Güleç, evinin balkonundan şahit olduğu saldırı sırasında, kaçan teröristin yerini polislere işaret ederek pusuya düşmelerini engellemiş, ancak bu kahramanlık dolu hareketi nedeniyle saldırganın hedefi olarak elinden yaralanmıştı. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'ndeki tedavisinin ardından taburcu olan Güleç, hem yaşadığı dehşeti hem de vicdani sorumluluğunu yerine getirmenin buruk gururunu anlattı.
O anları balkondan dehşet içinde izledi
Her şey, Galip Güleç'in polis merkezi yakınlarındaki evinin balkonunda oturduğu sırada duyduğu silah sesleriyle başladı. Sese yöneldiğinde, elinde pompalı tüfek olan maskeli bir şahsın sokakta ilerlediğini gördü. O anlarda ne olduğunu tam olarak anlayamasa da durumun vahametini kısa sürede kavradı. Saldırganın arkasından, onu durdurmak için koşan sivil kıyafetli bir kişiyi fark etti. Bu kişinin, daha sonra şehit olduğunu öğreneceği Emniyet Müdürü Muhsin Aydemir olduğunu henüz bilmiyordu. Saldırı anının şoku ve paniği içinde, bir vatandaş olarak ne yapabileceğini düşündü. Olaylar saniyeler içinde gelişiyor, sokak bir anda savaş alanına dönüyordu. Güleç, o anları "Balkonun önünden maskeli bir şekilde çocuğun geçtiğini gördüm. Arkasından da rahmetli Muhsin ağabeyin peşinden koştuğunu gördüm," sözleriyle özetliyor. Balkon, onun için bir anda hem bir sığınak hem de dehşete tanıklık ettiği bir loca haline gelmişti.
'Amirim, silahlı' feryadını duyuramadı
Balkondan gördüğü manzara karşısında donakalan Galip Güleç, içgüdüsel bir refleksle şehit emniyet müdürünü uyarmak için çırpındı. Arkadan koşan bir kadın polisin "Amirim, silahlı" diye bağırdığını duydu, ancak Müdür Aydemir, saldırganı durdurma kararlılığıyla peşinden koşmaya devam ediyordu. Güleç de tüm gücüyle balkondan bağırarak Aydemir'i uyarmaya çalıştı. "Seslendim ama duyuramadım sesimi. Keşke olmasaydı. Sesimi duyabilseydi belki hayatta olacaktı," diyerek yaşadığı çaresizliği ve pişmanlığı dile getirdi. O anlarda sesini duyuramamanın acısı, bugün bile yüreğinde taze bir yara gibi duruyor. Şehit müdürün, arabaların arasına gizlenen saldırgan tarafından vurulduğu o kahreden ana saniye saniye tanıklık etti. Bir hayatın gözlerinin önünde son bulmasının yarattığı travma, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar derindi. Bu olay, bir polis merkezi saldırısının soğuk rakamlarının ötesinde, bireysel trajedilerin ve kahramanlıkların ne denli iç içe geçtiğini gözler önüne serdi.
'Çocuk arabaların arasında pusuya yatıyordu'
Galip Güleç'in anlatımlarında en dikkat çekici detaylardan biri, henüz 16 yaşında olan saldırganın olay sırasındaki tavırlarıydı. Güleç, saldırganın paniğe kapılmış bir şekilde kaçmak yerine, son derece soğukkanlı ve hesaplı hareket ettiğini vurguluyor. "Koşma diye bir şey yok. Çocuk arabaların arasında, geriye bakarak yürüyor. Birini gördüğü anda pusuya yatıyor. Arabaların arasına siniyor. Gayet profesyonel. Koşmadan, böyle geleni bekleyerek hamle yapan bir çocuktu," ifadeleriyle saldırganın adeta eğitimli bir terörist gibi davrandığını anlatıyor. Bu durum, saldırının ardındaki karanlık yapılanmayı ve genç beyinlerin nasıl bu denli acımasız eylemlere sürüklenebildiğini sorgulatıyor. Müdür Aydemir'i şehit ettikten sonra bile soğukkanlılığını yitirmeyen saldırgan, yeni bir hedef için pusuya yatmıştı. İşte tam bu sırada Galip Güleç'in kritik uyarısı devreye girdi.
Kahramanca uyarının bedeli ağır oldu
Şehit Müdür Muhsin Aydemir'in vurulmasının ardından saldırganın pusuda beklediğini gören Galip Güleç, yaklaşmakta olan diğer polis ekiplerini hayatı pahasına uyardı. "Ağabey, arabaların arasında!" diye bağırdığı anda, saldırganın dikkatini kendi üzerine çekti. O anı, "Çocukla göz göze gelip ateş ettiğini anlayıp kendimi yere attığım sırada Allah'tan diğer polisler sesimi duydu. Yönlerini değiştirdiler. O şekilde çocuğu etkisiz hale getirdiler," sözleriyle anlatıyor. Saldırganın namluyu kendisine çevirdiğini fark ettiği o saniyede yere atlaması, belki de hayatını kurtardı. Ancak pompalı tüfekten çıkan saçmalar sol eline isabet etti. Bu kritik uyarı sayesinde diğer polisler pusuya düşmekten kurtulurken, Güleç kendi canını tehlikeye atmıştı. Hastaneye kaldırılan ve sol el tarak kemiklerinde kırıklar oluşan Güleç'in kolu alçıya alındı. Elinde 5 santimetre uzunluğunda üç adet platin olduğunu ve ikinci bir ameliyat ihtimalinin bulunduğunu belirten kahraman vatandaş, bu yaralanma nedeniyle bir süre çok sevdiği mesleği olan beyaz eşya tamirciliğini yapamayacak.
'Benim yaptığımı herkes yapardı'
Yaşadığı tüm bu zorlu sürece ve ağır bedele rağmen Galip Güleç, yaptığından zerre pişmanlık duymuyor. Mütevazı bir tavırla, "Benim yaptığım herkesin yapacağı bir şeydi çünkü kimse omzunda bayrak taşıyan bir insana zarar gelsin istemez. Onlar seni, beni koruyor. Bu insanlar bizi koruyan insanlar. Bütün halk bunu yapardı," diyor. Bu sözler, toplumun polisine ve güvenlik güçlerine duyduğu derin saygının ve sahiplenme duygusunun en somut ifadesi. Saldırıda şehit olan ve yaralanan polisleri mahalleden tanıdığını, onlarla sık sık sohbet ettiğini söyleyen Güleç'in bu davranışı, komşuluk hukukunun ve vatan sevgisinin ne anlama geldiğini gösteriyor. Babası Zafer Güleç ise oğluyla gurur duyduğunu belirtirken, ailelere önemli bir çağrıda bulunuyor: "Çocukların hangi internet sitelerinden nelerle ilgilendiğini bilmemeleri, çocukların yanlış yollara sapmaları maalesef toplumumuzda bu tip olaylara sebebiyet veriyor. Ailelere bu konuda büyük görev düşüyor." Bu ifadeler, terörün sadece silahla değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk ve bilinçle de engellenebileceğinin altını çiziyor.