Türkiye'yi pençesine alan ve haftalardır etkisini sürdüren cehennem sıcakları, en ağır faturasını Ege'nin incisi İzmir'e kesiyor. Termometrelerin 40 dereceyi zorladığı kentte, artan su tüketimi ve yetersiz yağışlarla birleşen bu aşırı sıcaklar, kentin hayat damarları olan barajları kuruma noktasına getirdi. Milyonlarca insanın içme ve kullanma suyunu karşılayan barajlardaki doluluk oranları, geçen yılın aynı dönemine kıyasla dramatik bir düşüş yaşayarak, İzmir'i tarihinin en kritik su kıtlığı risklerinden biriyle karşı karşıya bıraktı. İZSU tarafından 9 Temmuz 2025'te yayımlanan son veriler, durumun ciddiyetini ve tehlikenin ne kadar yakın olduğunu rakamlarla ortaya koyuyor. Bu tablo, sadece bir istatistik değil, aynı zamanda yaklaşan bir ekolojik ve sosyal krizin habercisi niteliğinde.

Can damarı çekiliyor: Tahtalı Barajı'nda su seviyesi dipte

İzmir'in içme suyu ihtiyacının yarısından fazlasını tek başına karşılayan ve kentin en büyük hayat kaynağı olan Tahtalı Barajı'ndaki son durum, endişelerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda %25,72'lik bir aktif doluluk oranına sahip olan dev baraj, bu yıl sadece %10,89'luk bir dolulukla adeta can çekişiyor. Bu, barajdaki kullanılabilir su hacminin bir yılda 73,8 milyon metreküpten, 31,2 milyon metreküpe gerilediği, yani yarıdan fazla eridiği anlamına geliyor.

Bu dramatik düşüş, sadece yaz aylarında yaşanan aşırı sıcakların bir sonucu değil, aynı zamanda geçtiğimiz kış ve ilkbahar aylarında beklenen yağışların alınamamasının birikimli bir etkisi. Tahtalı Barajı'nın beslediği havzanın yeterli yağışı alamaması ve baraja giren su miktarının, buharlaşma ve tüketimle çıkan sudan çok daha az olması, bu tehlikeli tabloyu yarattı. Uzmanlar, eğer önümüzdeki haftalarda da etkili bir yağış olmazsa ve tüketim bu hızla devam ederse, barajdaki su seviyesinin kritik eşiğin altına inebileceği ve bunun da İzmir genelinde büyük ölçekli su kesintilerini zorunlu kılabileceği uyarısında bulunuyor. Bu, sadece evlerdeki muslukların değil, aynı zamanda kentin sanayisinin ve tarımsal faaliyetlerinin de durma noktasına gelmesi demek.

Diğer barajlarda da durum farksız: Gördes fiilen kurudu!

İzmir'in su kaynaklarındaki kriz, sadece Tahtalı ile sınırlı değil. Kenti besleyen diğer barajlardaki durum da en az Tahtalı kadar, hatta bazıları çok daha vahim bir tablo çiziyor. Bu barajların başında ise, Manisa'da bulunan ve İzmir'e de su takviyesi yapan Gördes Barajı geliyor. Devasa bir kapasiteye sahip olmasına rağmen, Gördes Barajı'ndaki aktif doluluk oranı, sadece %0,60 olarak ölçüldü. Bu, barajın artık fiilen "kurumuş" olduğu ve sisteme hiçbir katkı sağlayamadığı anlamına geliyor. Geçen yıl aynı dönemde %9,05 doluluğa sahip olan barajın bu hale gelmesi, bölgedeki kuraklık felaketinin boyutlarını gözler önüne seriyor.

İzmir'in diğer önemli barajlarında da benzer bir erime söz konusu:

  • Balçova Barajı: Geçen yıl %59,54 gibi oldukça iyi bir doluluk oranına sahipken, bu yıl bu oran %40,07'ye gerilemiş durumda. Hala bir miktar rezervi olsa da, düşüş trendi endişe verici.

  • Ürkmez Barajı: Seferihisar ve çevresine hayat veren bu barajın doluluk oranı da bir yılda %34,02'den %16,91'e düşerek, yarı yarıya azalmış.

  • Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı: Özellikle Çeşme yarımadasının yaz aylarındaki yoğun su ihtiyacını karşılayan bu kritik barajdaki durum ise tam bir felaket. Geçen yıl %28,39 olan doluluk, bu yıl sadece %6,94'e inmiş durumda. Bu, turizm sezonunun ortasında, Çeşme ve Alaçatı gibi popüler beldelerin ciddi bir su sıkıntısı riskiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

  • Güzelhisar Barajı: Tablodaki tek teselli kaynağı, Aliağa ve çevresini besleyen Güzelhisar Barajı. Geçen yıl %78,35 olan doluluğu bu yıl %60,27'ye düşmüş olsa da, hala İzmir'in en dolu barajı konumunda. Ancak bu barajın tek başına tüm kentin yükünü çekmesi mümkün değil.

Bu veriler bir bütün olarak okunduğunda, İzmir'in su rezervlerinin, geçen yıla kıyasla alarm verici bir şekilde eridiği ve kentin, en savunmasız anında büyük bir kuraklık tehdidiyle yüzleştiği net bir şekilde görülüyor.

Suçlu kim? İklim değişikliği ve artan tüketim

Peki, İzmir'i bu kritik eşiğe getiren ne? Uzmanlara göre, sorunun tek bir suçlusu yok. Bu, birbiriyle bağlantılı birçok olumsuz faktörün bir araya gelmesiyle oluşan karmaşık bir kriz.

Birinci ve en önemli faktör, tüm dünyayı etkisi altına alan iklim değişikliği ve küresel ısınma. Artık bir komplo teorisi olmaktan çıkan ve günlük hayatımızın bir gerçeği haline gelen iklim değişikliği, yağış rejimlerini altüst ediyor. Eskiden düzenli ve uzun süreli yağan kış yağmurlarının yerini, artık ani, şiddetli ve kısa süreli sağanaklar alıyor. Bu tür yağışlar, toprağın emmesine fırsat kalmadan akışa geçerek sellere neden olurken, barajları beslemede yetersiz kalıyor. Aynı zamanda, rekor seviyelere ulaşan yaz sıcaklıkları da, barajlardaki buharlaşma oranını artırarak, değerli su kaynaklarımızın gökyüzüne karışmasına neden oluyor.

İkinci önemli faktör ise, insan kaynaklı, yani artan su tüketimi. Sıcak hava dalgası nedeniyle, klima kullanımı rekor seviyelere ulaşırken, bu klimaların soğutma sistemleri için harcadığı su miktarı da artıyor. Buna ek olarak, vatandaşların serinlemek için daha sık duş alması, bahçe ve tarla sulamalarının artması, havuzların doldurulması gibi etkenler de, kent şebekesi üzerindeki baskıyı katbekat artırıyor. Yetersiz gelen su ile artan talep bir araya gelince de, barajlardaki su seviyeleri hızla düşüyor.

Tasarruf şart! Her damla hayati önem taşıyor

İZSU yetkilileri ve su yönetimi uzmanları, mevcut tablo karşısında, artık tek bir çözüm yolu kaldığını vurguluyor: Acil ve kapsamlı bir su tasarrufu seferberliği. Yetkililer, eğer vatandaşlar su tüketim alışkanlıklarını değiştirmez ve israfın önüne geçmezse, sonbahar aylarına gelindiğinde, zorunlu ve uzun süreli su kesintilerinin kaçınılmaz olabileceği uyarısında bulunuyor.

Leman dergisine operasyon
Leman dergisine operasyon
İçeriği Görüntüle

Bu sadece İZSU'nun veya belediyenin çözebileceği bir sorun değil; 4,5 milyon İzmirli'nin ortak sorumluluğudur. Her bir bireyin, evinde ve iş yerinde alacağı küçük önlemler, toplandığında devasa bir tasarruf anlamına gelebilir. İşte her birimizin yapabileceği basit ama etkili bazı adımlar:

  • Duş sürelerini kısaltmak ve tasarruflu duş başlıkları kullanmak.

  • Diş fırçalarken veya tıraş olurken musluğu kapatmak.

  • Bulaşık ve çamaşır makinelerini tam dolmadan çalıştırmamak.

  • Sifonların su ayarını kontrol etmek ve olası sızıntıları derhal tamir ettirmek. (Sızıntı yapan bir sifon, günde yüzlerce litre suyu boşa harcayabilir.)

  • Bahçe sulamalarını, buharlaşmanın en az olduğu sabah erken veya akşam geç saatlerde yapmak.

  • Araba veya balkon yıkarken, tazyikli su yerine kova ve sünger kullanmak.

Bu adımlar, küçük birer fedakarlık gibi görünse de, şehrin ortak geleceği ve su kaynaklarının sürdürülebilirliği için hayati bir önem taşıyor. İzmir, bugün vereceği bu zorlu sınavla, sadece bir kuraklık kriziyle değil, aynı zamanda bir toplumsal bilinç ve dayanışma testiyle de karşı karşıya. Unutmayalım ki, boşa akıtılan her damla su, geleceğimizden çalınan bir damla hayattır.

Kaynak: HABER MERKEZİ