ÖZEL/ Didar DEMİRCİ

Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 8 Mart’ta kutlanılan Dünya Kadınlar Günü’nde, kadınların sosyal, ekonomik, siyasi başarılarının ön plana çıkarılması ve bu tarz alanlarda kadınların güçlendirilmesi gündeme gelir. Öte yandan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadın hakları hareketinde bir odak noktasını oluşturur. Bu 8 Mart’ta da Türkiye’deki kadına şiddet olaylarında cezaların caydırıcılığı ve uygulanabilirliği konusundaki sorularımızı Avukat Şule Kayabaşı yanıtladı. Kayabaşı, kadın sığınma evleri gibi uygulamaların kadının ve çocuğun özgürlüğünü kısıtladığını ifade etti.

YARGIDA POLİTİKA ENGELİ

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi adına mevcut kanunların ne derece yeterli olduğu konusunda değerlendirmelerini paylaşan Avukat Kayabaşı, Türk Ceza Kanunu ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun gibi yasalara dikkat çekerek şu sözleri kaydetti:

“Temelde sorun uygulamaya ilişkindir. Genellikle uzaklaştırma dışındaki tedbir talepleri reddedilmektedir. Örneğin elektronik kelepçe tedbiri. 6284 sayılı kanunun 12.maddesi şiddet uygulayan kişilerin mağdurlara yaklaşmasını önlemek ve yaklaşmaları halinde tespit etmek için elektronik kelepçe kullanılmasının yasal zeminini oluşturmaktadır. Ancak uygulamada elektronik kelepçe tedbirlerinin kabulüne ilişkin çok az karar bulunmaktadır. Tedbirlerin hükmedilmesinde niye çekingen davranıldığının hukuken bir açıklaması olmamakla birlikte kadına ilişkin politikaların etkisi söz konusu diyebiliriz.”

İNFAZ YASASI TAMAMEN UYGULANMAMAKTA

Cezaların caydırıcılığı konusunda temel sorunun Türk Ceza Kanunu’nda olmadığını dile getiren Kayabaşı, “Buradaki temel sorun İnfaz Kanunundan kaynaklanmaktadır. Halk arasında suçun yatarı olarak bilinen infaz yasası nedeniyle verilen cezalar tamamen uygulanmamaktadır. Ceza süresi, suç tarihi ve suç türüne göre yapılan infaz hesabı söz konusudur. Basitçe örneklendirmek gerekirse bazı suçlarda 1/2 oranı uygulanır. Yani verilen cezanın yarısı kadar cezaevinde kalır kişi. Yarıya indirilen süre 3 yıldan azsa cezaevine hiç girmeme ihtimali de vardır. Kadına yönelik şiddet suçlarında sanıkların en çok söylediği şey bu suçu işlesem de yatarı yok ya da birkaç ay yatar çıkarım olmaktadır. Yani asıl sorun ceza miktarları değil cezaevinde kalınması gereken süreye ilişkin infaz kanunudur” açıklamasını yaptı. Kayabaşı, “Kanunlar caydırıcı olarak hazırlansa da uygulamadaki işleyiş nedeniyle caydırıcılık ve önleyicilik işlevinin ortadan kalktığı açıktır” dedi.

SIĞINMA EVİ KADINI HAPSEDİYOR

Kayabaşı, şiddet ve benzeri suçlardan korunması gereken kadın ve çocuğun devlet tarafından koruma altına alınıp, sığınma evlerine yerleştirilmesinden sonraki süreci de ele aldı. Kadın sığınma evlerinde kalan kadınların ve çocukların normal rutinlerinde hayatlarını sürdürmelerinin mümkün olmadığını belirten Kayabaşı, “Öncelikle bu evlerin adreslerinin gizli tutuluyor olması bir takım zorlukları da beraberinde getirmektedir. Örneğin; kadın sığınma evinde kalan bir kadının canı istediğinde bu evlerden çıkması ve istediği yere gitmesi mümkün değildir. Kadın sığınma evlerinin amacı koruma üzerine olduğu için daha sıkı tedbirler uygulanmaktadır” dedi. Kadının attığı adımdan yetkilileri bilgilendirmesi gerektiğini belirten Kayabaşı, “Yine kadın sığınma evinde kalan kadınların belli bir yaşı aşan çocuklarının da onlarla kalması mümkün değildir. Eğer çocuk anne bakım yaşını geçtiyse ve korunması gerekiyorsa sevgi evlerine alınması ve anne ile çocuğun ayrı düşmesi söz konusu olabilmektedir” şeklinde konuştu.