Türkiye'nin yakın siyasi tarihinde derin izler bırakan isimlerden biri olan Konca Kuriş, feminist İslami düşünce yapısıyla dikkat çeken, cesur fikirleriyle tanınan ve ne yazık ki trajik bir sonla hayatını kaybeden önemli bir kadın aktivist olarak hatırlanıyor. 1960 yılında Mersin'de dünyaya gelen Kuriş, kısa yaşamına pek çok mücadeleyi, fikri dönüşümü ve cesaret gerektiren duruşları sığdırmayı başardı. 17 Temmuz 1998'de Hizbullah terör örgütü tarafından kaçırılması ve ardından işkenceyle öldürülmesi, Türkiye'nin toplumsal hafızasında derin yaralar bıraktı. Kuriş'in hayatı, düşünceleri ve onu trajik sonla karşı karşıya bırakan süreç, Türkiye'nin siyasi ve toplumsal dinamiklerini anlamak açısından önemli bir mercek sunuyor.

Erken dönem yaşamı ve ailesi

Konca Kuriş, 1960 yılında Mersin'de orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduğu çevrenin muhafazakâr yapısı, henüz genç yaşlarda dini konulara olan ilgisini şekillendirdi. Mersin'in çok kültürlü yapısı içinde büyüyen Kuriş, farklı düşünce tarzlarına ve yaşam biçimlerine aşina olarak yetişti. İlk ve ortaöğrenimini Mersin'de tamamlayan Kuriş, henüz lise çağlarındayken dini metinleri okumaya ve sorgulamaya başladı.

Genç yaşta evlenen ve üç çocuk annesi olan Kuriş, ev hanımlığı döneminde bile okumayı ve araştırmayı hiç bırakmadı. Aile yaşamı ve entelektüel merakı arasında kurduğu denge, onu sıradan bir ev kadını olmaktan çıkartıp, düşünen, sorgulayan ve fikirlerini ifade eden bir entelektüele dönüştürdü. Evinin mutfağında hem yemek pişirip hem de ağır teolojik metinler okuyan bir kadın olarak, geleneksel İslami normları sorgulayan duruşu, ileriki yıllarda onu hem sevilecek hem de hedef alınacak bir figür haline getirecekti.

Entelektüel gelişimi ve düşünce yapısı

1980'li yılların başında Kuriş, sistematik bir şekilde İslami metinleri incelemeye başladı. Özellikle kadınların toplumdaki yeri, İslam'da kadın hakları ve geleneksel ataerkil yapının eleştirisi konularına yoğunlaştı. Resmi bir dini eğitim almamış olmasına rağmen, kendi kendini yetiştiren bir entelektüel olarak çağdaş İslami düşünceye önemli katkılarda bulundu.

Kuriş'in düşünce yapısı, geleneksel İslami yorumlar ile feminist yaklaşımları birleştiren özgün bir çizgide şekillendi. Bu sentez, Türkiye'de o dönemde pek alışık olunmayan bir duruştu. İslami kesimde feminizm tartışmaları henüz çok yeniyken, Kuriş cesurca bu alanda söz söylemeye başladı. Kur'an-ı Kerim'i kadın bakış açısıyla yeniden yorumlaması, özellikle kadınların örtünmesi, çok eşlilik ve miras hukuku gibi konulardaki geleneksel anlayışlara itirazları ile dikkat çekti.

İhraç edilen 5 teğmenden flaş karar İhraç edilen 5 teğmenden flaş karar

Kuriş, dini metinlerdeki ataerkil yorumlamaları sorgularken, İslam'ın özünde kadın-erkek eşitliğini desteklediğini savunuyordu. Geleneksel İslami söylemin kadınları ikincilleştiren yaklaşımlarını eleştiriyor, bunların dinin özünden değil, tarihsel ve kültürel yorumlamalardan kaynaklandığını vurguluyordu. Bu duruşu, hem seküler feminist çevrelerden hem de geleneksel İslami çevrelerden tepki çekmesine neden oldu.

Aktivizmi ve toplumsal duruşu

1990'lı yılların başında Kuriş, fikirlerini sadece yazılarla değil, aktif bir toplumsal aktivizm ile de görünür kılmaya başladı. Mersin'de düzenlediği sohbet toplantıları, konferanslar ve kadın hakları üzerine verdiği seminerlerle tanınır hale geldi. Başörtüsü konusunu, bir dayatma değil, kadının kendi tercihine bırakılması gereken bir mesele olarak ele alması, dönemin polarize ortamında hem sağdan hem soldan eleştirilere maruz kalmasına yol açtı.

Kuriş, sadece dini konularda değil, genel olarak insan hakları ve özgürlükler konusunda da aktif bir savunucu oldu. Düşünce özgürlüğü, ifade hürriyeti ve kadınların kamusal alandaki hakları için mücadele etti. Bu süreçte, bazı radikal İslami grupların hedefi haline gelmeye başladı. Özellikle, tesettürün dini bir zorunluluk olmadığı yönündeki yorumları ve kadın-erkek eşitliğini savunan çıkışları, bazı çevrelerde büyük rahatsızlık yarattı.

1995 yılında ulusal bir televizyon kanalına çıkarak İslam'da kadın haklarını tartışması, onun kamuoyunda daha geniş bir kesim tarafından tanınmasını sağladı. Bu programda, çok eşliliğin İslam'ın özünde olmadığını, tarihsel koşulların bir sonucu olduğunu savunması ve kadınların örtünmesi konusundaki geleneksel yaklaşımları sorgulaması, muhafazakâr kesimlerden sert tepkiler almasına neden oldu.

Tehditler ve kaçırılma süreci

1997 yılının ortalarından itibaren Kuriş, radikal İslami gruplardan ölüm tehditleri almaya başladı. Fikirlerinin "İslam dışı" olduğu suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı. Bu tehditler zamanla artarken, Kuriş fikirlerinden taviz vermedi ve kamuoyu önünde konuşmaya devam etti.

17 Temmuz 1998, Türkiye'nin yakın tarihinde karanlık bir gün olarak kayıtlara geçti. Konca Kuriş, Mersin'deki evinden çıkarken Hizbullah terör örgütü üyeleri tarafından kaçırıldı. Kaçırılmasının ardından aylarca kendisinden haber alınamadı. Ailesi, dostları ve onu tanıyan herkes umutsuz bir bekleyiş içine girdi. Türkiye'nin dört bir yanından aydınlar, yazarlar ve aktivistler Kuriş'in bulunması için çağrıda bulunurken, yetkililer konuyla ilgili yeterli ilgiyi göstermemekle eleştirildi.

Kuriş'in kaçırılmasının üzerinden aylar geçerken, onun akıbeti hakkında çeşitli söylentiler dolaşmaya başladı. Bazıları onun hala hayatta olduğunu ve bir hücre evinde tutulduğunu iddia ederken, diğerleri en kötü senaryodan bahsediyordu. Bu belirsizlik dönemi, ailesini ve sevenlerini derin bir ıstıraba sürükledi.

Kaçırılma sonrası ve trajik son

Konca Kuriş'in kaçırılmasının üzerinden altı ay geçtikten sonra, acı gerçek ortaya çıktı. Ocak 2000'de Hizbullah'a yönelik operasyonlarda ortaya çıkan görüntüler, Türkiye'yi derinden sarstı. İşkence görüntüleri ve Kuriş'in cansız bedeninin bulunması, tüm ülkede büyük bir infiale neden oldu. Kuriş'in 38 gün boyunca işkence gördükten sonra öldürüldüğü anlaşıldı.

Adli tıp raporlarına göre Kuriş, kaçırıldıktan sonra Konya'da bir hücre evine götürülmüş, burada sorgulanmış ve düşüncelerinden vazgeçmesi için baskı görmüştü. Ancak fikirlerinden taviz vermemesi üzerine, günlerce süren işkencelere maruz kalmış ve sonunda vahşice öldürülmüştü. Bu trajik son, Türkiye'nin yakın tarihindeki en karanlık olaylardan biri olarak kayıtlara geçti.

Kuriş'in cenazesi, 2000 yılının başlarında Mersin'de defnedildi. Cenaze törenine yüzlerce kişi katıldı. Farklı görüşlerden insanlar, düşünce özgürlüğü için mücadele eden bu cesur kadını son yolculuğunda yalnız bırakmadı. Kuriş'in mezarı, günümüzde hâlâ düşünce özgürlüğü ve kadın hakları için mücadele eden aktivistlerin uğrak yeri olmaya devam ediyor.

Hukuki süreç ve adalete erişim mücadelesi

Konca Kuriş cinayetinin faillerine yönelik hukuki süreç, 2000 yılında başladı. Hizbullah terör örgütüne yönelik operasyonlarda ele geçirilen bilgiler ışığında, cinayete karışan kişiler tespit edildi ve haklarında dava açıldı. Ancak, adalet süreci birçok engelle karşılaştı. Davalar uzun yıllar sürdü ve bazı sanıklar firari olarak kaldı.

Kuriş ailesinin avukatları, yıllarca süren mahkeme süreçlerinde adalet için mücadele etti. Ancak, Türkiye'nin o dönemdeki hukuki ve siyasi atmosferi içinde, davalar çoğu zaman istenilen hızda ilerleyemedi. Adalet arayışı, Kuriş'in ailesini ve dostlarını yıpratan uzun bir sürece dönüştü.

2015 yılında, cinayetin üzerinden 17 yıl geçtikten sonra, davanın bazı sanıkları hakkında kesin hükümler verildi. Ancak, bu kararlar da birçok kişi tarafından yetersiz bulundu. Kuriş cinayeti, Türkiye'de düşünce özgürlüğü, kadın hakları ve radikal dini grupların yarattığı tehditler konusunda önemli tartışmaların başlamasına vesile olsa da, tam anlamıyla bir adalet sağlanamadığı düşüncesi yaygındı.

Toplumsal etki ve mirası

Konca Kuriş'in trajik ölümü, Türkiye'de düşünce özgürlüğü ve kadın hakları konusundaki tartışmaları alevlendirdi. Ölümünden sonra, daha önce yeterince anlaşılmayan ya da takdir edilmeyen fikirleri daha geniş kitlelere ulaştı. Özellikle, İslam ve feminizm arasında bir köprü kurma çabaları, sonraki nesil Müslüman feminist düşünürler için ilham kaynağı oldu.

Kuriş'in mirası, sadece İslami düşünce içinde değil, genel olarak Türkiye'nin entelektüel hayatında önemli bir yer edindi. Onun cesareti ve ilkeli duruşu, farklı düşüncelere tahammülsüzlüğün tehlikeleri konusunda bir uyarı niteliği taşıyor. Ölümünden yıllar sonra bile, adı düşünce özgürlüğü ve kadın hakları mücadelesiyle anılmaya devam ediyor.

2010'lu yıllarda, Kuriş'in hayatını ve düşüncelerini anlatan belgeseller, kitaplar ve akademik çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar, onun fikirlerinin güncelliğini koruduğunu ve hâlâ tartışılmaya değer olduğunu gösteriyor. Özellikle, İslami feminizm alanında çalışan araştırmacılar, Kuriş'in öncü rolünü vurguluyor ve onun düşüncelerini yeni bağlamlarda değerlendiriyor.

Günümüzdeki anlamı ve hatırlanışı

Konca Kuriş'in ölümünün üzerinden geçen yıllara rağmen, onun hikâyesi ve fikirleri hâlâ güncelliğini koruyor. Türkiye'de dini özgürlükler, düşünce hürriyeti ve kadın hakları konularındaki tartışmalarda ismi sıkça anılıyor. Her yıl ölüm yıldönümünde, Mersin'deki mezarı başında anma törenleri düzenleniyor ve düşünceleri yeniden değerlendiriliyor.

Kuriş'in hayatı ve fikirleri, günümüzde özellikle genç aktivistler ve düşünürler için ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Onun İslam'ı feminist bir perspektiften yorumlama çabaları, muhafazakâr kesim içindeki kadın hakları mücadelesine önemli katkılar sundu. Bugün Türkiye'de İslami feminizm alanında çalışan birçok akademisyen ve aktivist, Kuriş'i önemli bir referans noktası olarak görüyor.

Aynı zamanda, Kuriş'in trajik sonu, radikal grupların yarattığı tehlikeler ve düşünce özgürlüğünün önündeki engeller konusunda bir uyarı niteliği taşıyor. Onun hikâyesi, farklı düşüncelere tolerans göstermenin ve diyalog kültürünü geliştirmenin önemini hatırlatıyor. Türkiye'nin yakın tarihindeki bu acı olaydan çıkarılacak dersler, günümüz toplumsal tartışmaları için de büyük önem taşıyor.

Yazıları ve düşünce dünyası

Konca Kuriş, sistematik bir akademik eğitim almamış olmasına rağmen, derin bir okuma ve araştırma geleneğine sahipti. Yazılarında en çok İslam'da kadın hakları, geleneksel dini yorumların eleştirisi ve modernite ile İslam arasındaki ilişki konularına odaklandı. Klasik İslami metinleri kadın bakış açısıyla yeniden okuması, döneminin ötesinde bir yaklaşımdı.

Kuriş'in düşünce dünyasında en belirgin özellik, dogmatik yaklaşımlardan uzak durması ve sürekli bir sorgulama içinde olmasıydı. Dini metinleri tarihsel bağlamları içinde değerlendirmesi ve kültürel faktörlerin dini yorumlar üzerindeki etkisini vurgulaması, onu döneminin diğer İslami düşünürlerinden ayırıyordu. Özellikle tesettür konusundaki yorumları, İslam'ın özünde kadın bedeninin kontrolünü değil, kadının onurunu korumayı amaçladığı düşüncesine dayanıyordu.

Kuriş'in yazıları, vefatından sonra bir araya getirilerek kitaplaştırıldı. Bugün bu yazılar, hem akademik çalışmalarda hem de popüler kültürde referans olarak kullanılıyor. Onun düşünce mirası, Türkiye'de İslami feminizmin gelişiminde önemli bir yapı taşı niteliğinde.

Medyadaki temsili ve anlatılar

Konca Kuriş'in trajik hikâyesi, zaman içinde farklı medya anlatılarına konu oldu. Özellikle 2000'li yılların başında, ölümünün detayları ortaya çıktıktan sonra, Türk basınında geniş yer buldu. Ancak bu haberleştirme sürecinde, bazen onun fikirlerinden çok, ölümünün sansasyonel yanları ön plana çıkarıldı.

2010'lu yıllarda, Kuriş'in hayatını ve düşüncelerini daha derinlemesine ele alan belgeseller ve televizyon programları yapıldı. Bu çalışmalar, onun sadece trajik bir kurban olarak değil, aynı zamanda önemli bir düşünür ve aktivist olarak da hatırlanmasına katkıda bulundu. Özellikle kadın yönetmenler ve gazeteciler tarafından hazırlanan içerikler, Kuriş'in feminist yanını vurguladı.

Günümüzde sosyal medyada da Konca Kuriş'in adı sıkça anılıyor. Özellikle kadın hakları, düşünce özgürlüğü ve dini yorumlama konularındaki tartışmalarda, onun fikirleri ve cesareti hatırlatılıyor. Bu dijital hatırlama pratikleri, yeni nesillerin Kuriş'in hikâyesini ve mirasını tanımasına olanak sağlıyor.

Kaynak: haber merkezi