HABER MERKEZİ- Türkiye'nin mistik havasıyla sizi sarıp sarmalayan, tarih kokan sokakları ve doğanın büyülü güzellikleriyle ruhunuza dokunan bir şehir keşfetmeye hazır mısınız? Konya, sıradışı bir seyahat deneyimi vaat ediyor. Her köşesi, bir zamanlar medeniyetlerin buluştuğu noktada yeşeren tarih ve kültür izlerini taşıyan bu şehir, adım attığınız anda sizi büyülemek için bekliyor. Düşünün ki; gökyüzüne yükselen minarelerin ve tarihi yapıların silueti arasında kaybolurken, her adımda bir öyküye tanık oluyorsunuz. İşte bu sebeple Konya, adım başı tarih ve anlam taşıyan bir şehir olma özelliğiyle sizi büyüleyecek. Ama Konya sadece tarihiyle değil, aynı zamanda doğanın en sakin, en büyülü halleriyle de sarıp sarmalıyor. Eğer siz de keşfetmeye ve büyülenmeye hazırsanız, Konya'nın kendine has güzelliklerini ve saklı sırlarını derinlemesine tanımak için hazır olun.
KONYA'DA GEZİLECEK YERLER
Mevlana Müzesi: Ruhun İzinde Bir Mekân
Mevlâna Dergâhı, bugün müze olarak ziyaretçilere kapılarını açan bir hazinenin taşıyıcısıdır. Bu tarihi yer, Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi olarak bilinen bir alana ev sahipliği yapmıştır. Gül Bahçesi, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından, Mevlâna'nın babası Sultânü'l-Ulemâ Bâhaeddin Veled'e hediye edilmiş ve burası daha sonra Mevlâna'nın ebedi istirahatgâhı olmuştur. Gül Bahçesi, tarihsel bir dönüm noktası olan Sultânü'l-Ulemâ'nın vefatıyla birlikte, Mevlâna'nın ailesinin son istirahatgâhına dönüşmüştür.
17 Aralık 1273 tarihinde Mevlâna'nın vefat etmesiyle birlikte, Sultan Veled adlı oğlu, Mevlâna'nın türbesinin üzerine bir anıt inşa etmek isteyen hayranlarının taleplerini kabul etmiştir. Bu isteğe yanıt olarak, Kubbe-i Hadra olarak bilinen yeşil kubbe inşa edilmiş ve böylece Mevlâna ve babası Sultânü'l-Ulemâ'nın anıları bu özel mekânda yaşamaya başlamıştır. Bu kubbe, Mimar Tebrizli Bedrettin tarafından dört kalın sütun üzerine 130 bin Selçukî dirhemi karşılığında inşa edilmiştir.
Mevlevî Dergâhı ve Türbe, 1926 yılında "Konya Asâr-ı Atîka Müzesi" olarak halkın hizmetine sunulmuş ve daha sonra 1954 yılında teşhir düzenlemeleriyle birlikte adı "Mevlâna Müzesi" olarak değiştirilmiştir. Müze, 6 bin 500 metrekarelik bir alanı kapsarken, Gül Bahçesi olarak düzenlenen yeni bölgelerle birlikte 18 bin metrekareye kadar genişlemiştir.
Müze avlusuna "Dervişân Kapısı"ndan girildiğinde, derviş hücreleri avlunun kuzey ve batı yönlerini kaplar. Avlunun güneyinde ise matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nin ardından Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân Kapısı bulunur. Avlunun doğusunda, ana binanın bulunduğu yerde, Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri, semahane ve mescit bölümleri yer alır. Yavuz Sultan Selim'in yaptırdığı kapalı şadırvan, "Şeb-i Arûs" havuzu ve selsebil çeşmesi de avluya ayrı bir hava katmaktadır.
Mevlana Müzesi'nde sergilenen önemli eserler arasında Mevlâna ve Mevlevîliğe ait el yazması kitaplar, levhalar, kandiller ve mûsıkî âletleri yer alır. Aynı zamanda, Selçuklu, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemine ait binlerce el yazması eser bulunan ihtisas kütüphanesi, araştırmacıların erişimine sunulmuştur. Mevlâna'nın ceviz ağacından yapılmış sandukası, geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiş, Mesnevi ve Divan-ı Kebir'den beyitler içeren yazı kuşaklarıyla donatılmıştır.
Mevlana Müzesi, tarih ve kültür meraklılarına, Mevlâna'nın öğretilerini ve mirasını keşfetme fırsatı sunan, etkileyici ve anlamlı bir ziyaret noktası olarak öne çıkmaktadır.
Çatalhöyük: İnsanlığın Geçmişine Işık Tutuyor
Tarihin derinliklerinde, insanlığın evrimine tanıklık eden önemli dönemler bulunmaktadır. Yerleşik toplumsal hayata geçiş ve tarımın başlangıcı gibi sosyal dönüşümlere sahne olan bu dönemler, insanlık tarihini anlamak için değerli ipuçları sunar. Bu kapsamda, Güney Anadolu Platosu'nda, yaklaşık 14 hektarlık bir alanda yükselen Çatalhöyük Neolitik Kenti, bu dönüşümlerin en önemli tanıklarından biri olarak öne çıkar.
İki höyükten oluşan Çatalhöyük Neolitik Kenti, tarih öncesinin önemli bir merkezi konumunu işaret eder. MÖ 7400 ile 6200 yılları arasında tarihlenen Doğu Höyüğü, 18 Neolitik yerleşim katmanını içerir. Bu katmanlar, duvar resimleri, rölyefler, heykeller ve diğer sanatsal öğelerle doludur. Sosyal örgütlenmenin ve yerleşik hayata geçişin sembollerini taşıyan bu eserler, insanlığın evrimsel adımlarını anlamak için bize bir pencere açar. Öte yandan, Batı Höyüğü, MÖ 6200 ile 5200 yılları arasındaki Kalkolitik Dönem'e ait izleri yansıtarak, geçmişin katmanlarını bize gösterir.
Çatalhöyük'ün büyülü atmosferi, iç içe geçmiş çatılardan girilen evlerle ve sokağın olmamasıyla şekillenir. Bu benzersiz yerleşim düzenlemesi, Çatalhöyük'ü diğer Neolitik alanlardan ayıran önemli bir özelliktir. Bu alandaki buluntular, Çatalhöyük'ün ne kadar özel ve anlamlı bir arkeolojik keşif olduğunu göstermektedir. Kalıntıların boyutu, toplumun yoğunluğu, sanatsal ifadelerin gücü ve kültürel geleneklerin zenginliği, bu alanı evrensel bir değer haline getirmiştir. Bu değer, UNESCO'nun da dikkatini çekmiş ve 2012 yılında Dünya Miras Listesi'ne alınmıştır.
Çatalhöyük Neolitik Kenti, Konya'nın 52 kilometre güneydoğusunda, Hasandağı'nın yaklaşık 136 kilometre uzağında, Çumra İlçesi'nin 11 kilometre kuzeyinde yer almaktadır. Bu özel coğrafya, Çatalhöyük'ün önemini ve etkisini daha da vurgulamaktadır. Konya Ovası'nın yüksek arazisinde yükselen bu antik kent, geçmişin izlerini taşıyan bir miras ve tarih öğrenmek isteyenler için bir hazine olarak durmaktadır.
Eflatunpınar Hitit Su Anıtı: Binlerce Yılın Tanığı
Tarih boyunca çeşitli medeniyetler, somut kültürel zenginliklerini bırakarak izlerini gelecek nesillere aktarmışlardır. Bu medeniyetlerden biri de Hititlerdir. Bin yıllık egemenlik dönemlerinde, Hititler sosyal hayatı, devlet yapılarını ve dini inançları yansıtan pek çok anıt ve eser bırakmışlardır. Bu kültürel varlıklar, ihtiyaçlar ve inançların bir araya geldiği noktada şekillenmiştir. Su, insan hayatı için hayati bir öneme sahip olduğu gibi, tarım toplumlarında da ekonominin temel taşlarından biridir. Eflatun Pınar Hitit Su Anıtı, Hititler'in düşüncesinin en güzel ifadelerinden biridir ve binlerce yılın ardından bile ayakta durmayı başarmıştır.
Konya İli, Beyşehir İlçesi, Sadıkhacı Beldesi sınırları içerisinde yer alan Eflatun Pınar Hitit Su Anıtı, bu büyülü medeniyetin izlerini taşıyan nadir anıtlardan biridir. Bu anıt, suyun merkezi bir noktada toplandığı ve ihtiyaçlara uygun bir şekilde kullanıldığı bir su rejiminin harika bir örneğini sunmaktadır. Tarım toplumlarının ekonomik hayatını büyük ölçüde etkileyen bu sistem, zaman içinde Hititler'den sonra da önemini koruyarak günümüze ulaşmıştır.
Eflatunpınar Hitit Su Anıtı'nı diğer kaya anıtlarından ayıran en önemli özellik, özgün taş işçiliği, kabartma kompozisyonları ve açık hava tapınağı olarak düzenlenmesidir. Doğal bir su kaynağı üzerine inşa edilen bu anıt, titizlikle bir araya getirilmiş andezit bloklardan oluşmaktadır. Kabartmalar, anıtın yüzeyini süsleyen tanrı ve tanrıça figürleri ile doludur. Büyük bir havuz ve dikdörtgen formlu kayalar üzerine yerleştirilen kabartmalar, Hitit Uygarlığı'nın zengin dini inançlarını ve sanatsal ifadelerini yansıtmaktadır. Havuzun etrafındaki yatay su kanalları ise suyun akışını sağlayarak o döneme ait su tesisatı ve su teknolojisinin nasıl işlediği hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.
Eflatunpınar Hitit Su Anıtı, sadece bir yapı değil, aynı zamanda geçmişin derinliklerinden günümüze taşınan bir hazine ve Hitit medeniyetinin anlamını keşfetmek isteyenler için bir pencere olarak durmaktadır.
Kilistra Antik Kenti: Geçmişten Günümüze Yansıyan Tarih
Konya'nın tarihi dokusu, pek çok antik kent ve medeniyetin izlerini taşıyan benzersiz yerlere ev sahipliği yapmaktadır. Bu kentlerden biri de Kilistra Antik Kenti'dir. Konya'nın güneybatısında, Meram ilçesine bağlı Hatunsaray (Lystra) Beldesi'nin sınırları içerisinde, Gökyurt Köyü'nde yer almaktadır.
Helenistik ve Roma dönemlerinde yoğun bir yerleşim alanı olan Kilistra Antik Kenti, Erken Hristiyanlık Dönemi'nde de büyümeye devam etmiştir. MS 6. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar uzanan bu tarih aralığında, Kilistra Kapadokya'nın mimari tarzına benzeyen yapılarıyla şekillenmiştir.
Kilistra, tarihi Kral Yolu (Via Sebaste) üzerinde konumlanmıştır. Stratejik bir öneme sahip olan Lystra, Roma İmparatorluğu'nun güney uçlarında, İmparator Augustus tarafından askeri bir koloni olarak kurulmuştur. Aynı dönemde Aziz Paulus ve Barnabas'ın Anadolu'yu dolaştığı sıralarda (MS 49-56), Lystra halkının büyük bir kısmı yeni dine katılmıştır.
Kilistra, Aziz Paulus'un yaşamında özel bir yere sahiptir. Aziz Paulus'un Konya'da vaaz ettiği ilk konuşmanın gerçekleştiği yer olan sinegogun karşısındaki evde, kendisini dinleyen Theakla ile ilgili hikaye bu antik kentle özdeşleşmiştir. Theakla, bekâretini koruması ve kutsal yola adanması sayesinde Azîze makamına erişmiştir. Kilistra'da hayatını kurtaran Musevî ailenin çocuğu Timoteos da Aziz Paulus'un en seçkin yardımcıları arasına katılmış ve kilisenin yayılmasına büyük katkı sağlamıştır.
Kilistra'nın mimari yapısı da büyük önem taşır. Kiliseler, şapeller, manastırlar, gözcü kuleleri, sığınaklar, antik yollar, mahalleler ve seramik atölyeleri gibi çeşitli yapılar, Kilistra'nın zengin tarihini yansıtmaktadır. Kilistra, sadece taş duvarlarıyla değil, Aziz Paulus'un ve diğer tarihi figürlerin yaşamlarından izler taşıyan anılarıyla da önemli bir yere sahiptir.
Kilistra Antik Kenti, Konya'nın tarihî zenginliğini keşfetmek isteyenler için vazgeçilmez bir destinasyon olarak durmaktadır. Burada bulunan yapılar ve hikayeler, geçmişin izlerini günümüze taşıyarak zengin bir deneyim sunmaktadır.
Konya'nın İhtişamlı Mirası: Alâeddin Camisi
Konya, tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve zengin kültürel dokusuyla dikkat çekmiş bir şehirdir. Bu tarihi şehirde Anadolu Selçuklu Devleti'nin önemli eserlerinden biri olarak öne çıkan Alâeddin Camisi, Konya'nın merkezinde, Alâeddin Tepesi üzerine yerleşmiştir. Bu ulu cami, İslam mimarisi örnekleri arasında en önemlilerinden biri olarak kabul edilir.
Selçuklu Sultanı I. Rükneddin Mesud (1116-1156) döneminde inşasına başlanan Alâeddin Camisi, I. Alâeddin Keykubad zamanında (1221) tamamlanmıştır. İslam mimarisinin etkileyici tarzını yansıtan bu cami, ağaç ve toprakla örtülerek özgün bir yapıya sahiptir. Cami, dönemin önceki medeniyetlerinden gelen mermer sütunları ile süslenmiştir.
Camide özellikle dikkat çeken unsurlardan biri, Anadolu Selçuklu ahşap işlemeciliğinin nadide örneklerinden biri olan minberdir. Abanoz ağacından ve kündekâri tekniği ile yapılan bu minber, Ahlatlı Mengü Berti tarafından 1155 yılında inşa edilmiştir. Aynı şekilde caminin mihrabı da çinilerle süslüdür ve önünde göz alıcı bir maksure kubbesi bulunmaktadır.
Cami avlusunda bulunan türbeler, Anadolu Selçuklu sultanlarının yattığı mekanlar olarak tarihi bir öneme sahiptir. I. Mesud, II. Kılıçarslan, I. Gıyâseddin Keyhüsrev, II. Rükneddin Süleyman, III. İzzeddin Kılıçarslan, I. Alâeddin Keykubad, II. Gıyâseddin Keyhüsrev, IV. Rükneddin Kılıçarslan ve III. Gıyâseddin Keyhüsrev gibi sultanlar, cami avlusundaki türbelerde yatmaktadır.
Ayrıca cami avlusunda, I. İzzeddin Keykâvus adına yapılan ve yarım kalan bir türbe daha bulunmaktadır. Bu türbeler, tarih boyunca hüküm süren sultanların anılarına ve eserlerine duyulan saygının bir ifadesi olarak bu kutsal mekanda varlıklarını sürdürmektedir.
Alâeddin Camisi, sadece Konya'nın değil, Türkiye'nin de önemli tarihi miraslarından biridir. Tarihin tanıkları olan bu yapılar, ziyaretçilerine geçmişin büyüleyici atmosferini yaşatırken, Anadolu Selçuklu'nun estetik anlayışını da gözler önüne sermektedir.
Konya'nın Tarihi İncilerinden Selçuklu Köşkü
Selçuklu Köşkü, III. Sultan Kılıçarslan (1156-1192) döneminde inşa edilmiş ve Sultan Alâeddin Keykubad tarafından restore edilerek genişletilmiştir. Aynı zamanda Alâeddin Köşkü olarak da anılan bu yapı, Selçuklu mimarisinin nadide örneklerinden biridir.
Selçuklu Köşkü, sadece Konya'nın değil, Türkiye'nin tarihine ışık tutan bir yapısıdır. Bursa, Edirne ve Topkapı Sarayları başta olmak üzere Adalet Kuleleri gibi önemli yapıları etkilemiş ve ilham kaynağı olmuştur. Bu noktada Selçuklu Köşkü'nün sadece bir mimari eser değil, aynı zamanda sanatsal ve kültürel bir miras olduğunu söylemek yanlış olmaz. Köşkün kazılardan çıkan bulgular ışığında restorasyon çalışmaları devam etmektedir.
Selçuklu Köşkü, Konya'nın tarihini anlamak ve Selçuklu döneminin estetik anlayışını keşfetmek isteyen herkes için önemli bir durak olarak öne çıkmaktadır. Tarihi yapısı ve içerdiği değerlerle bu köşk, ziyaretçilere geçmişten gelen bir hazine sunmaktadır.
Karapınar Obrukları: Doğanın Gizemli Yüzü
Konya'nın doğal güzelliklerinin arasında öne çıkan Karapınar Obrukları, doğa olaylarının yarattığı gizemli ve etkileyici oluşumlardır. Bu eşsiz yerler, karstik çözünme sürecinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Karstik çözünme, kalker gibi kayaların sular tarafından oyulması sonucu meydana gelir ve bu süreçte çukurlar oluşur. Obruklar, çökme sonucu tavanlarının çöktüğü, farklı şekillerde ve boyutlarda karst çukurlarıdır.
Karapınar Obrukları'nın derinlikleri birkaç metreden başlayarak bazen yüzlerce metreye kadar ulaşabilir. Kimi obrukların tabanı görünürken, kimilerinin ise derinlikleri mağaralara kadar devam eder. Bu doğal oluşumların bazılarında su birikintileri bulunurken, diğerlerinde karbondioksit ve kükürtlü gazlar gibi ilginç özellikler görülebilir.
Küçük Sekizli Yaylası Obruğu, Kolca Yaylası Obruğu, Akören Obruğu, Putur Obruğu, Yarım Obruk, Çifteler Obruğu, Akobruk, Dikmen Obruğu, Büyük Fidancı Obruğu ve Hamam Obruğu gibi isimlerle anılan Karapınar'daki obruklar, doğaseverler ve macera arayanlar için keşfedilmeyi bekleyen doğal hazinelerdir.
Bu doğal oluşumlar, doğanın gücünün ve yaratıcılığının birer kanıtıdır ve ziyaretçilerine göz alıcı manzaralar sunar. Karapınar Obrukları'nı ziyaret ederek, doğanın bu benzersiz ve gizemli yüzünü yakından gözlemleme fırsatı bulabilirsiniz.
Karapınar Meke Krater Gölü: Doğanın Eşsiz Hediyesi
Konya'nın doğal güzellikleri arasında parlayan bir mücevher olan Karapınar Meke Krater Gölü, Karapınar'ın sadece 8 kilometre güneydoğusunda yer almaktadır. Bu göl, dünya üzerinde eşine az rastlanır bir oluşum olan çift patlama sonucu meydana gelmiş bir krater gölüdür. Meke Krater Gölü, hem panoramik manzarasıyla büyüleyici bir görüntü sunar, hem de jeolojik yapısı ve bölgede yaşayan kuşları ile tabiatın eşsiz bir harikasıdır.
Gölün etrafındaki manzara, ziyaretçilere görsel bir şölen sunarken, gölün çevresindeki jeolojik oluşumlar da doğanın mucizelerini sergiler. Çift patlama sonucu oluşmuş olan krater gölü, bu eşsiz jeolojik olayın izlerini taşımaktadır. Aynı zamanda bölgede yaşayan kuş türleri, gölün çevresini renklendirerek doğal çeşitliliği zenginleştirir.
Karapınar Meke Krater Gölü, ziyaretçilere sadece görsel bir şölen sunmakla kalmaz, aynı zamanda doğanın gücünü ve yaratıcılığını da gözler önüne serer. Farklı bir doğa harikası olarak, hem gölün kendisi hem de etrafındaki doğal özelliklerle birleşerek unutulmaz bir deneyim sunar. Doğa tutkunları için vazgeçilmez bir durak olan Karapınar Meke Krater Gölü, doğanın büyüleyici dünyasını keşfetmek isteyenleri bekliyor.
Lukyanus Kitâbesi ve Atlı Kaya Kabartması: Tarih ve Sanatın Buluşması
Konya'nın tarih ve sanat dolu coğrafyasında, Fasıllar Hitit Kaya Anıtı'nın sadece 100 metre doğusunda yer alan Lukyanus Kitâbesi ve Atlı Kaya Kabartması, geçmişin izlerini taşıyan muazzam bir eserdir. Dik ve etkileyici bir kayanın yüzeyine işlenmiş olan bu kabartma ve kitabe, ziyaretçilere hem tarih hem de sanatın büyülü dünyasını sunar.
Üzerinde 1.85 metre boyunda bir at kabartması ve bir niş bulunan bu kaya, etkileyici bir sanat eseri olarak göze çarpar. Nişin hemen yanında yer alan ve 0.85 x 0.95 metre boyutlarındaki kitabe, bizi geçmişin derinliklerine götürerek bu bölgenin tarihini aydınlatır. Kitabe, genç yaşta hayatını kaybeden bir süvarinin anısına düzenlenen at yarışlarından ve bu yarışların detaylarından bahseder. Bu eşsiz eser, Roma İmparatorluk dönemine ait olduğu düşünülen bir tarihi yansıtır.
Lukyanus Kitâbesi ve Atlı Kaya Kabartması, ziyaretçilere hem sanatsal bir deneyim hem de tarihî bir yolculuk sunar. Bu eşsiz eser, geçmişin izlerini taşıyarak günümüze ulaşmış ve Konya'nın zengin kültürel mirasına katkıda bulunmuştur. Fasıllar bölgesindeki bu önemli eser, tarih ve sanat meraklılarını büyüleyen ve hayran bırakan bir duraktır.