Cumhuriyet Halk Partisi’nin çağrısıyla Ankara Tandoğan Meydanı, bugün on binlerce yurttaşın katıldığı büyük bir mitinge ev sahipliği yaptı. “Vesayet değil, siyaset! Kayyuma, darbeye hayır!” sloganıyla düzenlenen mitingde, yarın Ankara’da görülecek Kurultay Davası öncesi güçlü bir mesaj verildi.
Miting programı kapsamında CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun mektubu da alanda okundu. Katılımcılar, davanın önemi vurgulanırken, demokrasi ve halk iradesi mesajlarına yoğun destek verdi.
Kritik Dava Öncesi Güçlü Mesaj
Yarın Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülecek olan CHP Kurultay Davası öncesinde gerçekleştirilen miting, siyasette tansiyonu yükseltti. CHP yönetimi, bu buluşmayla hem kayyum uygulamalarına hem de vesayet girişimlerine karşı olduklarını ilan etti.
MANSUR YAVAŞ 'MELİH GÖKÇEK'İ HATIRLATTI
Mitingde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, alandaki yüzbinlere seslendi: "Bugünkü en büyük mitingimiz olması nedeniyle belki daha önce bir iki defa toplandık ama fırsat bulamamıştım. 2019’dan 2024’e kadar Ankara halkıyla birlikte çalışarak, hep beraber yöneterek, şeffaf yöneterek, katılımcı bir yönetim anlayışıyla beş yıl boyunca hizmet ettik. Yaptığımız belediyecilik doğru bir belediyecilikti.
Unutulan halkçı belediyeciliği yeniden tesis ettik ve her tarafa adalet getirdik ve beş yılın sonunda bütün engellemelere rağmen Ankara’da oylarımızı yüzde 60’a, 3 olan belediye sayımızı da 16’ya çıkarttık. Ve mecliste de çoğunluğumuzu sağladık. Dolayısıyla yapılan engellemelere Türk halkının, Türk milletinin nasıl cevap verdiğinin örneği Ankara oldu. Bunu neden söylüyorum? Şimdi hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin, muhalefet belediyelerinin engellenmesinin sonu da en erken zamanda yapılacak seçimde mutlaka aynısı olacak. Hem mecliste muhalefet çoğunluğu sağlayacak hem de inşallah herkesin adaletinden güven duyduğu, sokaklarda özgürce gezdiği, gece kapısı üçte çalındığı zaman 'Herhâlde sütçü geldi' düşüncesinden başka hiçbir düşünceye sahip olmadığı güzel günlere hep beraber erişeceğiz inşallah.
İstediğimiz adalet. Başta Ekrem Başkan olmak üzere belediye başkanlarımız tutuklu. İddianameler halen hazırlanmadı. Bazı tutuklulukları anlamak mümkün değil. Çünkü tutukluluk istisna, tutuksuz yargılanma olması gereken şeydir. Hukukun genel kuralı budur. Bunlar tersine işliyor şu anda. Yine rahatsız olan belediye başkanlarımız var. Murat Çalık, Muhittin Başkan dahil bunun adı artık eziyetten başka bir şey değildir. Bu devlete biz evet bu devlete biz anayasayla bazı yetkiler verdik. Ancak tutuklanan bir kimse, belediye başkanı değil ne olursa olsun onun sağlığı, hayatı artık adalete emanettir. Dolayısıyla öncelikli olarak derhâl hepsinin tahliye edilmesi ve duruşmalarının da şeffaf bir şekilde yapılmasını talep ediyoruz. Ankara'da eski döneme ait bazı yolsuzluk dosyaları verdik. Bugüne kadar hiçbiri tutuklanmadı. Hakkında iki kitap dolusu yolsuzluk dosyası yazılan belediye başkanı hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Ailece Ankara'ya çökmüşler!"
ÖZGÜR ÖZEL: ERDOĞAN, TANDOĞAN'I HİÇ BÖYLE GÖRDÜN MÜ?
Mansur Yavaş'ın ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel, konuşmak için kürsüye geldi. Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Cumhuriyet'in yüceldiği topraklardayız: Çankaya Köşkü’yle, Anıtkabir’iyle, meclisleriyle ve meydanlarıyla... Adeta cumhuriyetimizin yaşayan müzesine, Atamızın şehrine hoş geldiniz. Bu tarihi meydanda yine tarih yazıyoruz; 1950’lerde Kıbrıs mitinglerinin, 1959’da büyük işçi mitinglerinin, Altıncı Filo’ya karşı bağımsızlık mitinglerinin yapıldığı meydandayız. Yetmiş yıldır haksızlığa direnenlerin meydanındayız. Bugün de vesayete ve darbeye “hayır” demek için buradayız. Bugün de vesayet değil, siyaset demek için buradayız. Tandoğan Meydanı’nda, dün akşam saatlerinde girişler planlandığında “500.000 kişi doldurabilir burayı” dedikleri arama noktalarını bugün altı kere ileriye aldınız. Milyonlar oldunuz; Tandoğan’a aktınız.
Bir mitingde değiliz elbette… Yine bir eylemdeyiz; serbest seçimler için, demokrasi için eylemdeyiz. Bugün burada sadece Cumhuriyet Halk Partililer yok; İşçiler, emekliler, kadınlar burada; farklı partilerden demokratlar, sendikalar, sivil toplum örgütleri burada. Türkiye İttifakı’nın tüm renkleriyle, kol kola bu meydandayız. Bugün “vesayet değil siyaset” diyenler; Kayyuma, darbeye “hayır” diyenler, 19 Mart darbesinden sonra 54. kez direnenler burada. Bu meydan dosta güven, olmayana kaygı veriyor; Tüm otokratlar meydanlardan korkar. Demokratlar meydanları doldurur.
Otokratlar, oturdukları köşeden o meydanı izlerler ve titrerler. Bugün, sarayında oturup bu meydandan korkanlar da var. 12 metrelik ücretlerinden bu meydanla coşanlar, bu meydana inananlar da var. Bu meydana, sarayından bakana sesleniyorum: Ey Erdoğan! Tandoğan Meydanı’nı hiç böyle gördün mü? Meydana varan bütün bulvarlar sonuna kadar dolu; Kimse ayrılmıyor, görüyor musun? Bu meydanda senin gibi korkanlar değil; senden korkmayanlar, zulümden yılmayanlar var.
Bu anlamda, her ne kadar şu an iktidarda demokrasiyi bir amaç değil, bir araç olarak gören, "işimize geldi bindik, işimize gelince ineriz" diyen; 31 Mart seçimlerini kaybedince ve bir daha genel seçim kazanamayacağını anlayınca demokrasi treninden inen birileri yönetse de…
Son günlerde yaşadığımız bütün süreçlerde; Parti, Demokrat Parti’nin ziyaretiyle başlayan, DEM Parti’nin, Zafer Partisi’nin ziyaretleriyle, Yeniden Refah Partisi’nin ziyaret talepleri, iyi dilekleriyle, İYİ Parti'nin, DEVA'nın, Gelecek Partisi'nin, Saadet Partisi'nin paylaşımları ve telefonlarıyla; sağdaki dostlarımız gibi, Türkiye İşçi Partisi’yle, EMEP’le, Sol Parti’yle omuz omuza... Türkiye’nin bütün demokratları demokrasinin tarafındayız.
Önümüzdeki çarşamba, tam 260 imzayla Anayasa Mahkemesi’ne birlikte gidiyoruz; Kayyuma karşı da sağdan sola hep beraber direniyoruz. Tandoğan’dan ilan ediyoruz ki: Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisidir. Ana muhalefet partisidir. Bu mücadelede tüm kardeş partilerimizle birliktedir, omuz omuzadır, hepsine müteşekkirdir. Partimiz yıllarca darbelerin hedefi oldu; kapatıldı, genel başkanlarımız tutuklandı, hapse atıldı. Ama her zorluğu milletimizle birlikte yendik. 47 yıl sürdü… İkinci parti olduk, birinci parti olamadık. Seçimleri kazanamadık ama demokrasiden şaşmadık. Rakiplerimize darbe yapıldı, darbecilere değil; demokrasiye sahip çıktık; 47 yıl sabır gösterdik, millete güvendik.
O gün, genel seçimlerin takviminin başlamasına 47 ay vardı; Değil 47 ay, 47 gün hazmedemediler. 47 gün yenilgiyi kabullenemediler. İlk yenilgilerinde demokrasi treninden indiler. Ve dünyadaki diğer otoriterleri örnek alan değil, onları aşan, onların cesaret edemediği işlere kalkışan bir saldırıya giriştiler. Önce seçimli otoriterlik kuranlar, şimdi seçimsiz bir diktatörlüğe geçmenin hevesi içindeler. Atatürk’ten miras Cumhuriyet’e, demokrasiye, sandığa saldırıyorlar. Çok partili rejime saldırıyorlar. Bu iktidar, demokrasi istemiyor: Biliyorlar ki demokrasi olsa, sandıktan çıkamayacaklar. Biliyorlar ki adalet olsa, kendi suçlarını örtemeyecekler. Biliyorlar ki barış olsa, bu milleti kutuplaştıramayacaklar. Ama ant olsun ki, adaleti de, demokrasiyi de, barışı da biz getireceğiz! Bu meydanlar, bu eylemler ve bu direniş getirecek. Kara bir düzen kuruldu: Türkiye’yi yasaklara boğan, bir avuç insanı zenginleştirip milleti fakirleştiren bir kara düzenin içindeyiz.
Tam da bu nedenle millet, bu iktidardan desteğini çekmiştir. Millet, kendi dertleriyle dertlenen bir iktidar umuduna bel bağlamıştır. Partimiz, 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olmuştur. AK Parti, kurulduğu günden bu yana ilk kez yenilmiştir. Milletin kararına saygı duyması, hatayı kendinde araması, bizimle hizmette yarışması gerekirken, en kötü yola, en berbat yola tenezzül etmiştir. Millete umut vadedemeyen iktidar, milleti korkutarak, baskı altına alarak ayakta kalmayı tercih etmiştir. Bugün Türkiye’de, demokrasiyle göreve gelen bir iktidarın, demokrasi treninden inmesinin ve ülkeyi sandıkla değil baskıyla yönetme tercihinin ağır sonuçlarını yaşıyoruz. Ne yazık ki, iktidara demokratik olarak tehdit olan kim varsa, bugün iktidarın hedefindedir. Bir kişi ve onun çevresi iktidarda kalsın diye millet ağır bedeller ödemektedir. İşte bu anlayışla, Cumhurbaşkanı adayımızı belirleyeceğimiz 23 Mart tarihinden sadece dört gün önce, 19 Mart’ta, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu gözaltına alınmıştır. Tam dört gün gözaltında tutulmuş, 23 Mart günü, 15,5 milyon seçmenin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği kişi, demir parmaklıklar ardına konmuştur.
Ve büyük bir özgüvenle tekrarlıyoruz: Buyurunuz! 1 Ekim’de açılacak Meclis’te yasal düzenlemeyi yapalım. TRT’de bir kanalı bu mahkemeye tahsis edelim. İsteyen bütün özel televizyonlara yayını verelim. İftiralar da canlı yayında atılsın; cevaplar da canlı yayında verilsin. Hodri meydan! Belediye başkanlarımızı sürekli tehdit edenler... Yıllar önce gelmiş müfettişler, incelemiş, temiz raporlarını vermiş; Ama yıllar sonra bir suçtan suçlu aramak yerine bir kişiyi suçlu ilan edip, ona suç bulmak için didik didik edenler artık siyasete doğrudan müdahale noktasındadır. Aynı iş adamı… 378 kez ihale almış. Bunların 75’i CHP’den. Hepsinde soruşturma, başkanlar içeride. 303’ü AK Parti’den... Kimseye dokunmuyorlar.
MHP’nin Kütahya Belediye Başkanı da aynı kişiye ihale vermiş; dosyasını ayırıp Kütahya’ya yolluyorlar. Ama bizim Adanalı belediye başkanlarımızı İstanbul’a getirip Silivri’de yatırıyorlar. Dosyalarını yollamıyorlar.Cumhuriyet Halk Partisi’nden bu iş adamlarının kimi, kendinden önce kendinden önce ihale alınmış. AK Partililerin onayıyla gelmiş. O ihalenin hesabını bizden sorup hapse atıyorlar. Ama diğer taraftan, aynı iş adamı CHP’li belediyelerde de çalıştıysa: “Ya AK Parti’ye atıl, ya Silivri’ye yatır.” “Ya AK Parti’ye katılacaksın, ya Silivri’ye atılacaksın” diyorlar. Biliyorsunuz, bu tehditlere direnen kahramanlar olduğu gibi topuklayıp tabanları yağlayanlar da oldu. Yaptıkları işten emin olmayanlar ve AK Parti’ye teslim olanlar tarihteki yerini aldılar. Ama daha geçen hafta… Eşinin yanında, Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu’ya, “Ya AK Parti’ye katılacaksın, ya sen de hapse atılacaksın” dediler.
Bu, bugüne kadar gelen üçüncü teklifti. Hasan Mutlu, “Ben belediye başkanlığını ömrüm boyunca hayal ettim. Terzi Fikri gibi belediye başkanı olmaya geldim. Haysiyetsizlik yapmam” dedi. Ve dün sabah, gelip Hasan Mutlu’yu aldılar.
Avukatlar, avukatlıktan hakimliğe geçerse 5 yıl o ilde görev yapamazlar. Hemen İstanbul Gaziosmanpaşa’ya karı-koca atandılar. 3-4 yıl orada durup sonra Malkara’ya gittiler. 3. bölge olacak Malkara’da en az 4 yıl durması gerekirken, hemen İstanbul’a geri getirildiler, uygun mahkemeye yerleştirildiler. Nisanda belli oldu; ağustos sonunda nöbetçi mahkeme 45. Asliye Hukuk oldu. Onun gününü beklediler. Talimatı almış bir avukat, gününde başvurdu. Talimatı almış bir mahkeme. Normalde o davayı Ankara’ya gönderecekken, orada kabul etti. Adli tatil dönüşü ilk gün işlemini yaptı ve İstanbul il başkanlığına kayyum atadılar. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan; “CHP’li şikayet edilen CHP’li, Benimle ilgim var” diyor ya, söyleyelim: Şikayeti hazırlayan senin adliye koridorlarındaki Aktoroslar, çetenin hazırlığı yapan yargı kolları, başkanın bulduğunuz işbirlikçi, mahkeme eski üyesi ve atadığınız kayyumu, valilik emriyle, polis eliyle baba evine sokmaya çalışıyorsunuz. Biz kimseyi sokağa çağırmadık. Biz herkesi baba evine sahip çıkmaya çağırdık. Siz baba evinin önünü kapattınız. Atatürk’ün evlatlarını sokakta bıraktınız.
Buradan açıkça Recep Tayyip Erdoğan’a söylüyorum: Onun mürekkebinden dökülen, İçişleri Bakanı’nın müsveddesine söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi’nin baba evine kimse el uzatamaz. O uzanan elleri biz değil, baba evinin gerçek sahipleri pişman eder. Pişman olursunuz. Kendileri demokrasiden nasibini almamış birileri. Siyasi parti nedir bilmeyen birileri, bir siyasi partinin İstanbul İl Başkanlığı’nı 5 bin polisle çeviriyorlar. Taşıdık, “Öteye gidin” diyoruz, işlemi yapmıyorlar. Milleti partimize sokmuyorlar. Demokratik yarışı kazanamadıkları için darbeciliğe girişiyorlar. Ama buradan açıkça söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi kolay lokma değildir. Cumhuriyet Halk Partisi herhangi bir parti değildir. Cumhuriyet Halk Partisi sizin gibi konjonktürün değil, tarihin, milli mücadelenin partisidir. Türk Milleti’nin partisidir."