Takvimler 1985 yılını gösterdiğinde, Türk sinemasının efsanevi yönetmenlerinden Kartal Tibet, kamerasını İstanbul'un kalbine, o dönemin ruhunu en iyi yansıtan semtlerine çevirmişti. Şendul Şaban, sadece bir stüdyo filmi değil, aynı zamanda 1980'ler İstanbul'unun, özellikle de Cihangir, Beyoğlu, Bakırköy ve Yeniköy'ün sokaklarında nefes alan, o dönemin dokusunu iliklerinize kadar hissettiren bir belgesel niteliğindedir. Filmdeki her bir kare, o dönemin arabaları, apartmanları, kıyafetleri ve en önemlisi de insan manzaralarıyla, adeta bir zaman kapsülü görevi görür.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından ülkenin yeni bir sosyal ve ekonomik iklime girdiği, işçi haklarının baskılandığı, hayat pahalılığının ise yavaş yavaş halkın belini bükmeye başladığı bir dönemde çekilen film, bu atmosferi mizahın güçlü silahını kullanarak perdeye yansıtır. Yönetmen Kartal Tibet, sadece komik bir hikaye anlatmakla kalmaz, aynı zamanda o dönemin sosyo-ekonomik gerçekliğini, tüm çıplaklığıyla ama bir o kadar da naif bir dille izleyiciye sunar. Filmdeki fabrika sahneleri, işçi mahalleleri ve karakterlerin yaşadığı ekonomik sıkıntılar, 80'ler Türkiye'sinin birebir yansımasıdır.

‘Erkek işi, kadın işi’ klişelerini yıkan senaryo

Şendul Şaban'ı, sıradan bir Kemal Sunal komedisinden ayıran ve onu bir klasik mertebesine yükselten en önemli özelliği, kuşkusuz döneminin çok ilerisindeki cesur senaryosudur. Film, basit bir olayla başlar: Bir fabrikada işçi olarak çalışan iki yakın arkadaş, Şaban (Kemal Sunal) ve Ali (Halit Akçatepe), maaşlarına zam istedikleri için patronları tarafından kapının önüne konulur. Bu olay, dönemin işçi sınıfının ne denli güvencesiz ve patron insafına terk edilmiş olduğunun acı bir özetidir.

İşsiz kalan ve bir türlü yeni bir iş bulamayan iki arkadaşın çaresizliği, filmin ana dinamiğini oluşturan o meşhur iddiayı ateşler. Şaban'ın eşi Necla (Nevra Serezli), "Bu devirde kadınlar erkeklerden daha kolay iş bulur" diyerek eşine meydan okur. İşte bu meydan okuma, sadece bir karı-koca atışması değil, aynı zamanda binlerce yıllık ataerkil kodlara ve yerleşik cinsiyet rollerine karşı yapılmış bir devrimdir. Necla, ertesi gün sekreter olarak bir iş bulur ve kısa sürede kariyer basamaklarını tırmanarak, evin geçimini tek başına sağlayan kişi haline gelir.

Bu durumla birlikte, evdeki tüm roller 180 derece döner. "Evin direği" olan erkek Şaban, artık evde çocuklara bakan, temizlik yapan, yemek pişiren bir "ev erkeğine" dönüşürken; "evin kadını" olan Necla ise, iş dünyasında başarılı, güçlü ve bağımsız bir kadına evrilir. Bu rol değişimi, filmin komedi unsurunu oluştursa da, altında çok derin bir toplumsal eleştiri barındırır. Şaban'ın, mahalledeki diğer erkekler tarafından "karı parası yiyen", "kılıbık" olarak görülmesi ve ona takılan "Şendul Şaban" lakabı, toplumun erkeğe ve kadına biçtiği rollerin ne kadar katı ve acımasız olduğunu gözler önüne serer. Film, "erkeklik" kavramının, sadece biyolojik bir kimlik değil, aynı zamanda ekonomik güç ve "evin geçimini sağlama" sorumluluğuyla nasıl iç içe geçtiğini, kahkahalarla ama bir o kadar da hüzünlü bir şekilde anlatır.

Kemal Sunal ve devler ligi: unutulmaz bir oyuncu kadrosu

Şendul Şaban'ın ölümsüzlüğünün bir diğer sırrı da, Türk sinemasının devler ligini bir araya getiren muhteşem oyuncu kadrosudur. Her bir karakter, usta oyuncuların elinde adeta birer fenomene dönüşmüştür.

Kuşkusuz filmin merkezinde, büyük usta Kemal Sunal yer alır. Sunal, Şaban karakterinde, kariyerinin en unutulmaz ve en çok katmanlı performanslarından birini sergiler. Fabrikadaki maço tavırlarından, evdeki çaresiz ve beceriksiz "ev erkeği" haline geçişini, o eşsiz mimikleri ve beden diliyle kusursuz bir şekilde yansıtır. O, sadece güldürmez; aynı zamanda Şaban'ın yaşadığı kimlik bunalımını, erkekliğinin sorgulanmasının yarattığı acıyı ve karısına duyduğu hem gurur hem de kıskançlığı izleyiciye hissettirerek, karakterini son derece insani ve gerçekçi kılar.

Zeydan Karalar ifade tutanağı: Aktaş'ı tanımıyorum
Zeydan Karalar ifade tutanağı: Aktaş'ı tanımıyorum
İçeriği Görüntüle

Ona eşlik eden Nevra Serezli ise, Necla karakteriyle adeta parlar. Serezli, o dönemin sinemasındaki edilgen kadın karakterlerinin aksine, güçlü, zeki, kararlı ve başarılı bir kadın portresi çizer. Necla, sadece bir eş değil, aynı zamanda bir bireydir ve kendi ayakları üzerinde durma mücadelesini kazanmıştır. Kemal Sunal ile olan uyumu ve atışmaları, filmin en keyifli anlarını oluşturur.

Elbette Halit Akçatepe'yi unutmak olmaz. Ali karakteriyle, Şaban'ın hem dert ortağı hem de bu trajikomik durumun en yakın tanığıdır. Ayşen Gruda ile olan tatlı sert ilişkileri, ana hikayeye paralel ilerleyen ve filme ayrı bir renk katan keyifli bir yan öykü sunar. Ayten Erman ve Ayben Erman kardeşlerin canlandırdığı dedikoducu komşu kadınlar, Hikmet Gül'ün canlandırdığı Dardariye Nine karakteri ve Hüseyin Kutman'ın canlandırdığı patron Murat Bey, filmin zengin karakter evrenini tamamlayan diğer unutulmaz isimlerdir.

Kahkahanın ardındaki hüzün: 80'ler türkiye'sine bir bakış

Şendul Şaban, ilk bakışta saf bir komedi filmi gibi görünse de, kahkahalarının ardında derin bir toplumsal hüzün ve eleştiri barındırır. Film, 1980'lerin Türkiye'sinin ekonomik ve sosyal panoramasını çizerken, özellikle işçi sınıfının yaşadığı zorluklara odaklanır. Zam istedikleri için sorgusuz sualsiz işten atılmaları, dönemin sendikasız ve güvencesiz çalışma koşullarının bir yansımasıdır.

Şaban'ın, erkekliğinin ve toplumsal statüsünün, yaptığı işle ve kazandığı parayla ölçüldüğü bir toplumda, bu rollerini kaybetmesiyle yaşadığı psikolojik çöküş, filmin dramatik yükünü oluşturur. Arkadaş çevresinden dışlanması, mahalle baskısına maruz kalması ve kendi içinde yaşadığı çatışmalar, aslında "erkeklik" kavramının ne kadar kırılgan ve toplumsal beklentilere endeksli olduğunu gösterir. Necla'nın başarısının, Şaban tarafından bir yandan gururla, diğer yandan ise bir tehdit olarak algılanması, cinsiyet rollerine dair kalıplaşmış yargıların, en samimi ilişkileri bile nasıl zehirleyebileceğini ortaya koyar. Film, bu yönüyle, sadece güldüren değil, aynı zamanda düşündüren ve sorgulatan bir yapıya sahiptir.

Neden hala izliyoruz? Şendul Şaban'ı ölümsüz kılan ne?

Peki, aradan geçen yaklaşık 40 yıla rağmen, Şendul Şaban'ı her seferinde aynı keyifle izlememizi sağlayan şey nedir? Bu sorunun cevabı, filmin "zamansız" olmasında yatıyor. Filmde ele alınan konular olan işsizlik, geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı ve kadın-erkek eşitliği gibi temalar, ne yazık ki bugün de Türkiye toplumunun en temel sorunları olmaya devam ediyor. Şaban ve Necla'nın yaşadığı ekonomik zorluklar, bugün milyonlarca ailenin yaşadığı zorluklardan farksızdır. Bu nedenle, film, her nesil için tanıdık ve relatable (ilişkilendirilebilir) bir hikaye anlatır.

Elbette, filmin ölümsüzlüğündeki en büyük pay, Kemal Sunal'ın kendisidir. O, sadece bir komedyen değil, aynı zamanda halkın içinden çıkan, halkın dertlerini anlayan ve anlatan bir halk kahramanıdır. Onun filmleri, nesilden nesile aktarılan bir kültürel mirastır.

Son olarak, Şendul Şaban, tüm bu sosyal eleştirilerine rağmen, sıcak, samimi ve umut dolu bir filmdir. Karakterlerin tüm zorluklara rağmen ayakta kalma mücadelesi, aralarındaki dostluk ve dayanışma ruhu, izleyiciye her zaman iyi gelir. İşte bu yüzden, Şendul Şaban, sadece bir film değil, aynı zamanda zor zamanlarda yüzümüzü güldüren, kalbimizi ısıtan ve bize "yalnız değiliz" dedirten, Türk sinemasının en güvenilir limanlarından biridir.

Kaynak: HABER MERKEZİ