Dilekçede öne çıkan kısımlardan birisi Tunç Soyer’in kişisel menfaat elde etmediği ve dolandırıcılıkla suçlanmasının hukuki temeli olmadığı yönündeydi. Soyer’in avukatları, süreci şöyle özetledi:
“Tunç Soyer için kuruş menfaat iddiasında bulunamayan bu soruşturma dolandırıcılık hakkında değil, Halk Konut Modeli hakkındadır. Bu soruşturma ekonomik demokrasi özleminin ve uygulamasının soruşturulmasıdır.”
""Müvekkil hakkında verilen yakalama, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin kararlara itiraz edilmiş olmasına rağmen bu itirazımızın değerlendirilmemesi nedeniyle söz konusu itirazlarımız hakkında karar verilmesini, bu talebimizin yerinde görülmemesi halinde İzmir Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesini, İzmir Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılacak inceleme sonucunda itirazımızın kabulüne karar verilerek, İzmir 2. Sulh Ceza Hakimliği'nin 04.07.2025 gün ve 2025/1223 Sorgu sayılı tutuklama kararının kaldırılarak müvekkil MUSTAFA TUNÇ SOYER'in TAHLİYESİNE, Karar verilmesini müvekkil adına saygıyla talep ederiz."
“117 vatandaşın hayatını kaybettiği deprem sonrası çözüm arandı”
İtiraz dilekçesinde 30 Ekim 2020’de yaşanan İzmir depreminin, ‘Halk Konut’ modelinin çıkış noktası olduğu vurgulandı. Orta hasarlı binalara devletin destek vermemesi nedeniyle, belediyenin çözüm arayışına girdiği anlatıldı:
“Orta hasarlı bina sahiplerine yıkım ya da güçlendirme yükümlülüğü getirildi ama bu işin yapılması için ekonomik destek sağlanmadı. Tunç Soyer sessiz kalmadı, çözüm aradı.”
“İZBETON sıfır karla yurttaşa destek oldu”
Soyer’in modelinde kamu şirketi İZBETON’un müteahhit firmaların girmediği kentsel dönüşüm alanlarında, yapı kooperatifleriyle anlaşarak yurttaşlara ucuz ve güvenli konut sağlamaya çalıştığı ifade edildi. Bu projelerin çoğunun tamamlanmak üzere olduğuna dikkat çekilerek şu ifadelere yer verildi:
“İZBETON, sıfır kârla halkın konut edinmesine destek oldu. Müvekkilin imzası yalnızca Meclis’in oybirliğiyle aldığı kararın gereği olarak atılmıştır.”
“Soruşturmada hile, desise, mağdur yok”
Dilekçede, Soyer’in suçla ilişkilendirilecek bir eyleminin bulunmadığı, ne kişisel menfaat sağlandığına dair bir delil ne de dolandırıldığını iddia eden tek bir kişinin dahi olmadığı vurgulandı:
“Ne hile ne desise ne de kişisel menfaat ya da çıkar için Tunç Soyer kimseyi dolandırmamıştır. Mevcut dosyada hile ve desise ile aldatıldığı iddiasında bulunan tek kişi yoktur. Menfaat temin ettiğine ilişkin tek bir belge ve hatta iddia dahi yoktur.”
“Sayıştay uyarısı yerine getirildi diye tutuklandık”
İtirazda Soyer’in İZBETON AŞ yönetim kurulu kararı nedeniyle tutuklanmasının da hukuka aykırı olduğu belirtildi. Dilekçede Sayıştay’ın uyarısı üzerine yönetim kurulunun aldığı kararın, savcılığın kendi bilirkişileri tarafından dahi “mevzuata aykırı değildir” diye raporlandığı hatırlatıldı:
“Sayıştay uyarısını yerine getiren İZBETON yönetimi bu yüzden suçlanamaz. Bu karar alınmasaydı 'Neden almadınız?' diye sorgulanacaktık.”
“Yeni yönetim bahane üretip projeleri durdurdu”
Soyer’in avukatları ayrıca, yeni seçilen İzmir Büyükşehir Belediyesi yönetiminin projeleri sürdürmediğini, bu nedenle kooperatiflerin durduğunu belirtti:
“Kooperatiflerin sözleşmesini Temmuz 2024’te iptal etmeye çalışan mevcut İzBB yönetimidir. Bu nedenle bazı inşaatlar bir yıldır ilerleyememektedir.”
“Delil karartma da yok, kaçma şüphesi de”
Tutuklama gerekçesinde belirtilen kaçma ve delil karartma şüphelerinin hiçbirinin somut olgulara dayanmadığı belirtilen dilekçede şu sözlere yer verildi:
“Tunç Soyer Seferihisar’ın bir köyünde mütevazı evinde yaşayan, tüm mal varlığını kamuoyuna açıklamış bir kişidir. Kaçma şüphesi bir yana, delil karartacak imkanı ve etkisi de yoktur.”
“Bu tutuklama değil, cezalandırmadır”
Avukatlar, ceza muhakemesinde en ağır tedbirin uygulandığını, oysa adli kontrolle bu sürecin yürütülebileceğini ifade ederek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ceza muhakemesi işlemlerinin yapılması için bir koruma tedbiri olan tutuklama, peşin cezalandırma aracı haline getirilmiştir.”
İtiraz dilekçesinde yer alan açıklamalar şu şekilde:
"TUTUKLAMA SEBEBİ YOKTUR"
"CMK'nın 100 maddesi uyarınca tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli şüphe sebebinin varlığını gösteren somut delillerin yanı sıra tutuklama sebebinin bulunması gerekir. Tutuklama sebepleri CMK'nın 100/2 maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup bu sebepler kaçma ya da delilleri karartma şüphesini gösteren somut olguların ve kuvvetli şüphenin bulunmasıdır. Somut olayda bu koşulların hiçbirisi gerçekleşmemiştir. 2. Müvekkilin kaçma şüphesi yoktur. a. Müvekkil tüm Türkiye'nin bildiği, tanıdığı bir kişidir. Hayatı boyunca kamu hizmeti yapmıştır. 10 yıl Seferihisar Belediye Başkanlığı, 5 yıl İzmir Büyükşehir belediye Başkanlığı yapmıştır. Seferihisar İlçesinin Ulamış Köyünün kırsalında 75 m2 zeminde oturan iki buçuk katlı bir evde yaşamaktadır. Bu ev kendisine aittir ve uzun yıllardır aynı adreste yaşamaktadır. b. Müvekkil hakkındaki soruşturma 2 yılı aşkın süredir devam etmekte olup müvekkil de bu soruşturmadan haberdardır. Belediye başkanlığı döneminde suçlamayla ilgili olarak istenilen belgeleri savcılık makamına göndermiş, teftiş yapan Mülkiye Müfettişine gerekli açıklamaları yapmış, soruşturmanın her aşamasında gerçek durumun anlaşılması için çaba göstermiştir.
Hakkındaki soruşturma nedeniyle kaçması söz konusu olmadığı gibi bu durumu ortaya koyan somut bir husus iddia düzeyinde dahi ileri sürülmemiştir. Tutuklama kararında da kaçma şüphesini gösteren hangi somut olgunun bulunduğu izah edilmemiş, gerekçe yazılmamış, kanunda yer alan hükümdeki sözler matbu şekilde tekrar edilerek şablon bir gerekçe yazılmıştır. Anayasa Mahkemesi kararlarında da dile getirildiği üzere, gerekçeli karar hakkı, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının bir uzantısı olup, müvekkil hakkında verilen tutuklama kararında "kaçma şüphesini gösteren somut olguların" ne olduğu açıklanmamış, gerekçe yazılmamış, ileri sürdüğümüz savunmaya dair görüşler tartışılmamış, bu savunmalara neden itibar edilmediği yazılmamıştır.
Müvekkilin delilleri karartması gibi bir durum da söz konusu olmadığı gibi karartılacak delil de yoktur. CMK'nın 100 maddesi uyarınca tutuklama kararı verilebilmesi için delilleri karatma şüphesini gösteren somut olguların bulunması gerekir. b. Müvekkil hakkındaki soruşturmadaki deliller belediye, şirket ve kooperatif kayıtlarıdır. Bu kayıtlar defalarca incelenmiş, istenilen her aşamada savcılık makamına verilmiş, üzerinde yapılan incelemeler sonucunda farklı tarihlerde denetim raporları ve bilirkişi raporları düzenlenmiştir. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında suç sayılan eylem olup olmadığı, varsa hangi suçu oluşturduğu gibi hukuki nitelemeye ilişkin tartışmalar yapılacak olup delillerin ne olduğu hususunda bir tartışma yoktur. Esasen Cumhuriyet Başsavcılığı söz konusu soruşturmayı iki yıla yakın süredir devam ettirmekte olup öncesinde de bir çok idari denetim mekanizması işletilmiştir. Bu zamana kadar bütün deliller toplanmış olup müvekkilin serbest kalması durumunda etkileyeceği ya da karartacağı bir delil söz konusu değildir.
Müvekkil 31 Mart 2024 tarihinden bu yana belediye başkanı da değildir. Yani belediye yönetimi üzerinde söz sahibi olmadığı gibi belediye görevlileri üzerinde yönetici konumu da yoktur. Bu bakımdan serbest kalması durumunda belediye idaresine yönelik bir etki ya da baskı yapması imkanı da yoktur. d. Hakkındaki soruşturma kapsamındaki delilleri karartma ihtimali olmadığı gibi bu durumu ortaya koyan somut bir husus iddia düzeyinde dahi ileri sürülmemiştir. Tutuklama kararında da delilleri karatma şüphesini gösteren hangi somut olgunun bulunduğu izah edilmemiş, gerekçe yazılmamış, kanunda yer alan hükümdeki sözler matbu şekilde tekrar edilerek şablon bir gerekçe yazılmıştır. Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında da dile getirildiği üzere gerekçeli karar hakkı Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının bir uzantısı olup, müvekkil hakkında verilen tutuklama kararında "delilleri karatma şüphesini gösteren somut olguların" ne olduğu açıklanmamış, gerekçe yazılmamıştır."