Rojda DOLGUN/ Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı 2025 Yoksulluk ve Yaşam Koşulları verileri, İzmir’de gelir dağılımının gündelik hayata nasıl yansıdığını ortaya koydu. Kentte yoksulluk oranı yüzde 10,7’ye yükselirken, 471 bin kişi yoksulluk sınırının altında yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Artan kira bedelleri, gıda fiyatlarındaki yükseliş ve temel harcamalara gelen zamlar, özellikle sabit gelirli hanelerin yükünü ağırlaştırıyor.

Yılbaşı gecesi hastanede bitmesin: Sofradaki gizli tehlikelere dikkat!
Yılbaşı gecesi hastanede bitmesin: Sofradaki gizli tehlikelere dikkat!
İçeriği Görüntüle

TÜİK verileri, ülke genelinde yoksulluk oranında sınırlı bir gerilemeye işaret ediyor. Eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 50’si esas alındığında Türkiye genelinde yoksulluk oranı 2025’te yüzde 13,0 olarak hesaplandı. Medyan gelirin yüzde 60’ı esas alınarak yapılan daha geniş hesaplamada ise oran yüzde 20,6’ya çıkıyor. Başka bir ifadeyle, ülkede her beş kişiden biri yoksulluk sınırına çok yakın koşullarda yaşıyor.

Neden yoksullaştıran büyüme?

Ülkedeki büyümeyi “yoksullaştıran büyüme” olarak tanımlayan Ekonomist Prof. Dr. Hüsnü Erkan şu ifadeleri kullandı:

“Tüm dünyada bir yapısal dönüşüm yaşanıyor. Bununla paralel olarak Türkiye bir yapısal dönüşüm yaşıyor. Türkiye'deki büyüme sağlıklı bir büyüme değil, yoksullaştıran büyüme. Çünkü Türkiye'deki sanayileşme süreci durduruldu. Yani sanayileşme teşvik edilmedi. Ticaret ve inşaat teşvik edildi. Bunlar, katma değeri düşük alanlar. Dolayısıyla tekrar katma değeri yaratmaz. Bir üretilir, sonra eskimeye başlar. Yani ticaret bir kez el değiştirmeden bir katma değeri yaratır. İnşaat da bir kez yapılırken insanlara iş sağlar. Onun dışında bitince eskimeye kalır. Dolayısıyla bu tarz bir büyüme, bir fabrika gibi sürekli üretim ve sürekli katma değeri yaratmaz. Yan sektörleri beslemez. Böyle olduğu için de gelirde azalma kaçınılmaz olur.

Bu yüzden daha çok bizim ithalat ve ihracat alanında bir katma değeri yaratılıyor. O da yoksullaştıran büyümeye yol açıyor. Çünkü yükselen döviz kuru, içerideki maliyetleri yükseltiyor. Her alandaki maliyet arttı. Tarım, duraksama durumunda kaldı. İlaç, gübre, benzin, yakıt, hepsi ithal edilen ürünler olarak karşımıza çıkıyor.”

“Entelektüel sermayenin bir kısmı hapiste”

Entelektüel sermayenin bir kısmının hapiste olmasını eleştiren Erkan şu değerlendirmelerde bulundu:
“Ekonominin düzelmesi için her alanda köklü yapısal değişim projelerine ihtiyaç var. Bir ekonominin sağlıklı işlemesi, nitelikli insan gücüne dayanır. Entelektüel sermayeye dayanır. Entelektüel sermayenin bir kısmı hapse atıldığında, dolayısıyla özgürce konuşamıyor.

Özgürce yapıcı eleştirilerle toplumu ileri taşıyacak fikirlerin ortaya çıkması da engellenmiş oluyor. Eğitim açısından nitelikli insanınız yoksa yaratmanız gerekir. Yarattığınız insanları da en etkin olduğu yerde kullanmanız gerekir. Türkiye, bu yönde politikaları oluşturmuyor. Nasıl üretim politikasını oluşturamıyorsa, eğitim politikası da sağlıklı değil. Ekonomiyi ileri taşıyacak yapıda bir eğitim politikası yok”

“Enflasyon, en adaletsiz vergidir”

Yoksullaşmanın sebeplerini değerlendiren Erkan “Yoksulluk günden güne artıyor. Bunun artması, kronik enflasyonun uzun sürmesinden kaynaklanıyor. Enflasyon en adaletsiz vergidir. Yoksullaşmanın diğer sebebi gelir dağılımının bozulmasıdır. Orta tabakanın kaybolması demek aslında küçük esnafın veya orta boy işletmelerin de kapanması anlamına gelir. Bu da işsizlik anlamına gelir. Bunlar hepsi birbirini tetikleyen durumlar. İşsizlik, yüksek enflasyon, şirket kapanmaları, küçük esnafın çaresizliği, alışverişin talebin düşmesi belirli ürünlere talebi düşürüyor. Sınırlı alanlarda yoğunlaşıyor. Bu da küçük esnafın batmasını beraberinde getiriyor. Küçük şirketler batıyor. Orada çalışanlar işsiz kalıyor. Böylece birbirini tetikleyen sistematik durumlar toplumda yoksullaşmaya yol açıyor” dedi.

Hüsnü Erkan2

Prof. Dr. Hüsnü Erkan

Eğitim olmadan yoksullukla mücadele mümkün mü?

Veriler, eğitim düzeyi ile yoksulluk arasındaki ilişkiyi de ortaya koydu. Bir okul bitirmeyenlerin yüzde 23,8’i yoksul kabul edilirken, lise altı eğitimlilerde bu oran yüzde 13 olarak ölçüldü. Yükseköğretim mezunlarında ise yoksulluk oranı yüzde 2,5 ile en düşük seviyede kaldı. Bu tablo, eğitim politikalarının yalnızca bireysel başarıyı değil, toplumsal refahı da doğrudan etkilediğini ortaya koyuyor.

Eğitim ile ekonomi arasındaki ilişkiye değinen Erkan “Eğitim düzeyi yükseldikçe aslında yoksulluk oranı ciddi biçimde düşüyor. Eğitim politikasını ekonominin gelişmesiyle paralel ele almak gerekir. Yani ekonominin sağlıklı büyümesi gerekir. Teknolojik işsizlik var. Biz bu teknoloji üretmeden sadece kullanıyoruz. Kullandığımızda işsizlik yaratıyoruz. Üretebilsek onu telafi ederiz ama yüksek teknoloji üretemiyoruz. Dolayısıyla eğitim kalitesi düştü. Uygulamalı teknoloji geliştirilemiyor” diye konuştu.

İzmir’de hayat pahalılaştı

2025 itibarıyla İzmir’de dört kişilik bir hane için yoksulluk sınırı 139 bin 792 TL olarak hesaplandı. Geçen yıla göre yaşanan sert artış, gelirlerdeki yükselişin yaşam maliyetlerinin gerisinde kaldığını gösteriyor. Barınma giderleri kentte en büyük kalemlerden biri haline gelirken, enerji ve gıda fiyatlarındaki artış da hanelerin bütçesini zorluyor. Özellikle dar ve sabit gelirli aileler, ay sonunu getirebilmek için temel harcamalarını kısmak zorunda kalıyor.
İzmir’deki yoksulluğun nedenlerini açıklayan Erkan şu ifadeleri kullandı:

“İzmir büyük kent olarak çok yoğun göç alıyor. Geçmişte de göç aldı. Dolayısıyla işsizliğin çok arttığı bir öğrenci kentinden bahsediyoruz. Öğrencilerin iş ortamı olmayınca yeterli çalışma ve gelir elde etme şansı yok. Ailelerinin desteği azalmak zorunda kalıyor.
Tarımda da üretim daralırken kırsal alandan şehir merkezine göç söz konusu. Bu göç yoksul insan yaratıyor. Bütün bunlar bir araya geldiğinde yoksulluk İzmir gibi kentte de ortaya çıkıyor. İzmir'in gelirinin çok önemli bir kesimi de tarımdan kaynaklanır. Bölge bir tarım bölgesidir. Bütün bunlar tabii ki yoksulluğun artmasına yol açıyor”

Geçmişle kıyaslandığında tablo ağırlaşıyor

2024 verileriyle karşılaştırıldığında, İzmir’de yoksulluğun yapısal bir sorun haline geldiği görülüyor. Geçen yıl kentte yoksulluk sınırı 75 bin 931 TL olarak hesaplanmış, yoksul sayısı 446 bin kişiyle ifade edilmişti. Yoksulluk oranı yüzde 10,1 düzeyindeydi. 2025’te hem sınırın hızla yükselmesi hem de yoksul sayısının artması, gelir artışlarının enflasyon ve yaşam maliyetleri karşısında yetersiz kaldığını açıkça ortaya koydu.

Yoksulluğu önlemek için yapısal bir dönüşüm yaşanması gerektiğinin altını çizen Erkan “Ekonomi politikalarını yeniden gözden geçirmek gerekir. Enflasyon da artıyor. Yani Türkiye şapkayı önüne koyup, derin düşünmek zorunda. Yeni bir strateji, yapısal politikalar izlemek zorunda. Bu işler para politikasıyla çözülmez. Çünkü para, ekonominin içinde sadece bir örtüdür. O örtünün altında kalan sistemleri, mekanizmaları, işleyişleri, üretim yapılarını dikkate almak gerekir” dedi.


Muhabir: Rojda Dolgun