Her eski fotoğraf, aslında bir zaman makinesidir. Bizi deklanşöre basıldığı o ana ışınlar, o anın seslerini, kokularını ve ruhunu hissettirir. İşte elimizdeki bu kare de, bizi tam 52 yıl öncesine, 1970'lerin kendine has dokusuyla yaşayan İzmir'ine, kentin en işlek, en önemli ve en hareketli damarlarından biri olan Çankaya'daki Fevzipaşa Bulvarı'na götürüyor. 1973 yılında, muhtemelen serin bir bahar veya sonbahar gününde çekilen bu fotoğraf, sadece bir cadde manzarasından çok daha fazlasını, bir dönemin sosyal, ekonomik ve kültürel kodlarını barındıran zengin bir panorama sunuyor. O günün modasını yansıtan insanlar, yolları dolduran ikonik otomobiller, dükkanların üzerindeki tabela karmaşası ve sokağın genel atmosferi, bugünün modern İzmir'inden çok farklı bir dönemin hikayesini fısıldıyor.
70'ler ruhuyla akan bir bulvar
Fevzipaşa Bulvarı, tarih boyunca İzmir'in sadece bir ulaşım aksı değil, aynı zamanda ticari ve sosyal hayatının da kalbi olmuştur. 1922 Büyük Yangını sonrası kentin yeniden planlanma sürecinde açılan ilk bulvarlardan biri olarak, Basmane'nin tarihi dokusunu Konak'ın idari ve ticari merkezine bağlayan stratejik bir köprü görevi görmüştür. Fotoğrafın çekildiği 1973 yılında da bu misyonunu tüm canlılığıyla sürdürdüğü aşikar. Kaldırımlar, omuz omuza yürüyen, vitrinlere bakan, bir yerlere yetişme telaşındaki İzmirlilerle dolu. Erkeklerin üzerindeki koyu renk takım elbiseler veya paltolar, kadınların şıklığı, o dönemin şehirli kimliğinin ve giyim kuşam adabının bir yansıması. Kalabalığın hareketi, bulvarın sadece bir geçiş güzergahı olmadığını, aynı zamanda bir alışveriş, buluşma ve sosyalleşme mekanı olduğunu da kanıtlıyor. Bu, henüz AVM kültürünün hayatımıza girmediği, ticaretin ve hayatın sokaklarda, bulvarlarda aktığı bir dönemin portresidir.
Tabelaların dili: Pepsi, Coşkun Plak ve Akdemir Ticaret
Fotoğraftaki binaların cepheleri, adeta 1970'ler Türkiye'sinin ticari bir haritası gibi. O yılların en belirgin özelliklerinden biri olan tabela çeşitliliği, bu karede de kendini güçlü bir şekilde hissettiriyor. En çok göze çarpan tabela, şüphesiz büyük bir PEPSI logosu. Bu logo, Amerikan tüketim kültürünün Türkiye'ye ne denli nüfuz etmeye başladığının, yerel markaların yanında küresel devlerin de vitrinlerde yerini aldığının en somut kanıtı. Onun hemen altında ise daha yerel ve dönemin ruhunu yansıtan işletmelerin tabelaları sıralanıyor: "Akdemir Ticaret", "Birol Terzihanesi", "Tuna Tiftik Mağazası" ve belki de en önemlisi "Coşkun Plak - Hilmi Coşkun". Coşkun Plak tabelası, o dönemin müzik kültürüne dair paha biçilmez bir ipucu veriyor. 1970'ler, Türkiye'de pop müziğin, arabeskin ve rock'n'roll'un yükselişte olduğu, plak satışlarının zirve yaptığı bir dönemdi. Coşkun Plak gibi dükkanlar, gençlerin en yeni 45'likleri veya long play'leri (LP) bulmak için uğradığı, müzik sohbetlerinin yapıldığı kültürel mekanlardı. Kaldırım üzerindeki küçük "Coşkun Plak" yönlendirme tabelası bile, o dönemin samimi ve yaratıcı pazarlama anlayışını gözler önüne seriyor.
Yolların kralları: Vosvos ve Amerikanlar
Fotoğraftaki trafik, adeta bir klasik otomobil geçidi gibi. Ön planda, tüm sevimliliğiyle park etmiş beyaz bir Volkswagen Beetle, yani halk arasındaki adıyla "Vosvos" veya "Kaplumbağa" dikkat çekiyor. 1970'lerde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bir özgürlük ve gençlik sembolü olan Vosvos, o yılların orta sınıf aydınlarının, sanatçılarının ve gençlerinin en popüler tercihlerindendi. Onun hemen arkasında ise, geniş gövdesi ve ikonik kuyruk kanatlarıyla bir Amerikan otomobili görülüyor. Muhtemelen bir Chevrolet, Ford veya Plymouth olan bu araçlar ise, o dönemin zenginliğini, gücünü ve "Amerikan Rüyası"na olan hayranlığını simgeliyordu. Bu iki otomobilin aynı karede olması, 70'ler Türkiye'sinin sosyal ve ekonomik katmanları arasındaki farkı da ortaya koyuyor. Asfaltın ıslaklığı, havanın kapalı oluşu ve araçların farlarının yanmıyor oluşu, fotoğrafın gündüz saatlerinde, muhtemelen yağmur sonrası bir anda çekildiğini düşündürüyor.
Şehrin dokusu ve kaybolan detaylar
Bu fotoğraf, sadece insanları ve arabaları değil, aynı zamanda bir şehrin kaybolan mimari ve kentsel detaylarını da belgeliyor. Apartmanların mimari tarzı, dükkanların vitrin düzenlemeleri, o dönemin estetik anlayışını yansıtıyor. Özellikle caddedeki katmanlı elektrik direği, bugünün modern, yer altına alınmış sistemlerinden çok farklı bir görüntü sergiliyor. Üzerindeki izolatörler ve sarkan kablolar, o yılların altyapı teknolojisine dair önemli birer ipucu. Bulvar boyunca uzanan ve sokak lambalarını taşıyan gergi telleri de, bugünün şehir manzaralarında pek rastlamadığımız, nostaljik bir detay olarak öne çıkıyor. Fotoğrafın grenli (kumlu) yapısı, o dönemde kullanılan filmlerin ve baskı tekniklerinin bir sonucu olsa da, bu durum kareye ayrı bir sanatsal ve otantik bir hava katıyor. Bu grenli doku, adeta o günün puslu havasını, kömür sobalarından çıkan dumanı ve şehrin genel atmosferini hissetmemizi sağlıyor.
Bu siyah-beyaz kare, 1973 İzmir'inin sıradan bir gününden donmuş bir kesit sunuyor. O gün o kaldırımda yürüyen insanlar, o arabaları süren şoförler, o dükkanlarda alışveriş yapan müşteriler, şimdi kim bilir neredeler... Ama onların o anki telaşları, umutları ve gündelik yaşamları, bu fotoğraf sayesinde ölümsüzleşmiş durumda. Bize düşen ise bu kareye bakıp, sadece binaları ve arabaları değil, aynı zamanda bir dönemin ruhunu, o ruhu oluşturan insanları ve onların hikayelerini anlamaya çalışmak. Bu fotoğraf, İzmir'in sadece bugünden ibaret olmadığını, çok katmanlı, zengin ve her daim hatırlanması gereken bir geçmişe sahip olduğunu bizlere bir kez daha gösteriyor.