9 Eylül Gazetesi'nden Utku ÇELİK'in haberine göre, İzmir’de yaşanan çocuk ölümleri ve çocuk yoksulluğu, sosyal hizmetlerin yeterliliğini yeniden gündeme taşıdı. İzmir Barosu Genel Sekreteri ve Çocuk Haklarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Zöhre Dalkıran ve yoksulluk üzerine araştırmalar yapan insan hakları savunucusu Hacer Foggo, çocuk haklarının korunması için devletin daha güçlü bir sosyal hizmet modeli geliştirmesi gerektiğini belirtti.
"YOKSULLUK DERİNLEŞİYOR"
Yoksulluk üzerine araştırmalar yapan insan hakları savunucusu Hacer Foggo, Türkiye’de 7 milyon çocuğun sosyal dışlanma ve yoksulluk yaşadığını belirterek “Aile Bakanlığının verilerine göre temel ihtiyaçlarını karşılayamayan, sosyal ekonomik destek alan, yani en riskli, aşırı yoksulluk yaşayan çocuk sayısı 200 bine ulaşmış durumda. Bu, İzmir'deki durumun, mevcut sosyal hizmet modelinin iflas ettiğinin bir göstergesi. Sadece sosyal desteklerle, gıda ve erzak yardımlarıyla bu konuya yaklaşamazsınız, yoksulluk meselesine çok boyutlu bakmalısınız. Türkiye’de her yıl hem çocuk yoksulluğu hem de genel yoksulluk oranı artıyor. Aile Bakanlığının açıklamasına göre, sadece sosyal yardım alan aile sayısı 4 milyon 444 bine ulaşmış. Eğitim Reformu Girişimi'nin verilerine göre ise bu öğretim yılında okul dışında kalan çocuk sayısı 612 bini geçmiş durumda. Türkiye'nin çocuk işçiliği oranı bir yılda yüzde 18’den yüzde 22'ye yükselmiş” ifadesini kullandı.
“HER RAKAM BİRER ÇOCUK”
Bu rakamların her birinin bir canı, birer çocuğu temsil ettiğine yapan Foggo “Bu istatistiklerin ötesine geçmezseniz, durum gittikçe kötüleşir. Fiyatlar, kiralar artıyorsa, insanlar sadece temel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmışsa, çalışan yoksulluğu tartışılıyorsa durum vahimdir. Asgari ücret 17 bin lira, ancak açlık sınırı 20 bin liranın üzerinde, yoksulluk sınırı ise 70 bin liraya dayanmış durumda. Yoksulluk gittikçe derinleşiyor” diye konuştu.
"KENDİLERİ DIŞINDA BİR SUÇLU ARIYORLAR"
Foggo, Selçuk’ta yaşanan olayda, ailenin koşullarının çocukların yaşamı için elverişsiz olduğuna vurgu yaparak şunları söyledi:
“Bir kriz var ve biz bu krizi önlemek yerine, sayın Özlem Zengin'in yaptığı gibi aileyi suçluyor veya Aile Bakanlığı gibi bu konuda hiçbir açıklama yapmıyoruz. Kamu kurumları maalesef böyle acı bir durumla yüzleşmek yerine, kendileri dışında bir suçlu arıyorlar. 18 kere gidilen bir evin, ev olmadığı ortadaysa, söyleyecek bir şey yok. Anneyi daha uygun koşullarda yaşayabileceği bir yere taşıyabilir veya bulunduğu koşulları iyileştirebilirsiniz. Yoksulluğu önleyecek çözümler üretmeliyiz. Barınma sorunu yaşayan, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir topluluk var. İnsanların temel ihtiyaçlarını düşünmek zorunda kalmayacağı bir sisteme ihtiyacımız var. Çocuğa mama mı alayım, kiramı mı ödeyeyim, çocuğu okula mı göndereyim gibi ikilemlere düşülmemeli. Yapılan tasarruf tedbirleri ise yine yoksullara yönelik. Servisi kaldırıyorsunuz, çocuklar okula gidemiyor. Okul yemeği talebini reddediyorsunuz, ancak yetersiz beslenmeden kaynaklı bodurluk oranı %6'larda. İnsanların temel ihtiyaçlarını düşünmeyeceği, üretim odaklı, sadece erzak veya kömür yardımına değil, kadınları ve insanları üretimin içine çekecek, istihdama dayalı bir sosyal hizmet modeline ihtiyaç var. Ayrıca şu anda yoksulluktan kaynaklı çöküntü yaşayan, ruhsal yoksulluk problemi yaşayanlar için psikolojik desteğe de ihtiyaç var. Barınma ihtiyacı, temel ihtiyaçlar ve insan hakları temelinde bir sosyal hizmet modeline ihtiyaç var."
“TEMEL HAKLARINDAN YOKSUNLAR”
İzmir Barosu Çocuk Haklarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Zöhre Dalkıran, yoksulluğun çocuklar üzerindeki ağır etkilerine dikkat çekti. Dalkıran, “Hem eğitim haklarından yoksulluk nedeniyle mahrum kalıyorlar hem sağlık hem de barınma hakkından yoksun kalıyorlar. Çocukların özel olarak korunmasına ilişkin gerçekten birçok mevzuatımız var. Bu çocukların ihtiyacının karşılanması, gerekli tedbirlerin alınması, yoksulluktan en az etkilenecek şekilde uygulamaların yapılması gerekiyor. Yoksullukla mücadelede devlet desteğinin sağlanması önemli. Örneğin eğitim hakkıyla ilgili, okulun devamı için ne gerekiyorsa devlet yapabilir. Barınma hakkı da en önemli konulardan biri. Selçuk'ta yaşanan olaydan örnek vereyim; Bir barakada 5 tane çok küçük yaştaki çocuklar kalıyorsa devlet onların sosyal dengesini gözetip, barınabilecekleri daha güvenli bir evde yaşamalarını sağlarsa, çocuklarımız için daha iyi olur. Barınma hakkı dediğim şey, barınabilecekleri yerler, yurtlar, evler olabilir. Bu gibi amaçlar için ayrılan bütçeler mevcut” ifadelerini kullandı.
BAKANLIK VE BELEDİYEDEN AÇIKLAMA
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetkilileri, yangında ölen çocukların ailesine aylık 8.600 TL destek sağlandığını, yıl içinde toplam 110 bin TL yardım yapıldığını açıkladı. İzmir Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu, yaşanan olayla ilgili üzgün olduklarını belirtti ve “Sosyal hizmetler ekiplerimiz düzenli olarak aileyi ziyaret etti ancak yaşanan bu derin yoksulluk, sosyal yardımlarla tam anlamıyla çözülemiyor,” dedi. Ceritoğlu, çocukları koruma konusunda daha geniş bir işbirliği ve farkındalık gerektiğini ifade etti.