Anoreksiya nervoza, genellikle basit bir zayıflama arzusundan çok daha fazlasını ifade eden, hem bedeni hem de zihni derinden etkileyen karmaşık ve hayatı tehdit edebilen bir yeme bozukluğudur. Toplumda genellikle genç kadınlarla ilişkilendirilse de, her yaştan ve cinsiyetten bireyi etkileyebilen bu rahatsızlık, kişinin yemekle, kiloyla ve beden imajıyla olan ilişkisini patolojik bir boyuta taşır. Bu kapsamlı yazıda, anoreksiyanın ne olduğu, psikolojik temelleri, kilo ile olan ilişkisi, bulimia ile arasındaki temel farklar ve tedavi süreçleri detaylı bir şekilde incelenecektir.

Anoreksiya Nervoza nedir?

Anoreksiya nervoza, temel olarak üç ana özellikle karakterize edilen psikolojik kökenli bir yeme bozukluğudur: enerji alımını yaşa, cinsiyete ve fiziksel sağlığa göre önemli ölçüde kısıtlamak; kilo almaktan veya şişmanlamaktan yoğun bir şekilde korkmak; ve kişinin kendi vücut ağırlığını veya biçimini algılamasında ciddi bir bozukluk olması. Bu bozukluğa sahip bireyler, ne kadar zayıf olurlarsa olsunlar kendilerini sürekli olarak fazla kilolu görürler ve bu çarpık beden algısı, hastalığın temel direğidir.

Bu durum, genellikle ergenlik döneminde, kişinin bedeninde ve sosyal çevresinde büyük değişiklikler yaşadığı bir zamanda başlar. Kişi, hayatındaki belirsizlikler ve kontrol edemediği alanlar karşısında, kontrol edebileceği tek şey olarak gördüğü yeme ve kilo verme davranışlarına aşırı derecede odaklanabilir. Başlangıçta masum bir diyet veya daha sağlıklı yaşama isteği gibi görünen bu süreç, zamanla bir takıntıya dönüşür. Kalori saymak, yemek ritüelleri geliştirmek, belirli yiyecek gruplarını tamamen hayatından çıkarmak gibi obsesif davranışlar ortaya çıkar.

Hastalık ilerledikçe, iştah kontrolü tamamen kaybolabilir ve vücut, tehlikeli derecede zayıflar. Bu süreçte yaşanan aşırı kilo kaybı, sadece estetik bir sorun değil, aynı zamanda kalp, kemik ve böbrekler başta olmak üzere tüm organ sistemlerini etkileyen ciddi bir tıbbi durumdur. Anoreksiya, tüm psikiyatrik hastalıklar arasında en yüksek ölüm oranlarından birine sahiptir ve bu ölümlerin önemli bir kısmı, yetersiz beslenmenin neden olduğu komplikasyonlar veya intihar nedeniyle gerçekleşir.

Anoreksiya nedir psikolojide?

Anoreksiya nervoza, psikolojik açıdan bir yeme davranışından çok daha derin anlamlar taşır. Bu, genellikle düşük benlik saygısı, mükemmeliyetçilik, anksiyete ve depresyon gibi altta yatan psikolojik sorunların bir yansımasıdır. Hastalar için zayıflık, başarı, öz disiplin ve kontrolün bir simgesi haline gelir. Kilo vermek, onlara geçici bir başarı ve özgüven hissi verirken, kilo almak en büyük başarısızlık ve kontrol kaybı olarak algılanır.

Beden Algısı Bozukluğu: Anoreksiyanın psikolojideki en temel unsuru, çarpık beden algısıdır. Kişi, aynaya baktığında objektif gerçeklikten tamamen farklı bir görüntü görür. Kemikleri sayılacak kadar zayıf olsa bile, kendisini kilolu ve şekilsiz olarak algılayabilir. Bu algısal bozukluk o kadar güçlüdür ki, aile ve arkadaşların tüm telkinleri etkisiz kalır.

Mükemmeliyetçilik ve Kontrol İhtiyacı: Anoreksiyası olan bireyler genellikle yüksek beklentilere sahip, aşırı mükemmeliyetçi ve kontrolcü kişilik yapılarına sahiptirler. Hayatlarının diğer alanlarında hissettikleri kontrolsüzlüğü, yeme davranışlarını ve bedenlerini katı bir şekilde kontrol ederek telafi etmeye çalışırlar. Yemek yemek veya yememek, hayatlarındaki kaosun ortasında bir düzen ve öngörülebilirlik hissi yaratır.

Duygusal İşlev: Yemek yemeyi reddetmek, aynı zamanda acı verici duygularla başa çıkma mekanizması olarak da işlev görebilir. Travma, istismar, aile içi çatışmalar veya zorbalık gibi olumsuz yaşam deneyimleri, anoreksiyanın tetikleyicileri arasında yer alabilir. Açlık hissi ve yemeği kısıtlamanın getirdiği fiziksel durum, bunaltıcı duyguları uyuşturabilir veya bastırabilir.

Komorbidite: Anoreksiya nervoza, nadiren tek başına görülür. Genellikle depresyon, anksiyete bozuklukları, sosyal fobi ve obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi diğer psikiyatrik rahatsızlıklar da tabloya eşlik eder. Bu durum, tedaviyi daha karmaşık hale getirir ve hem yeme bozukluğunun hem de eşlik eden diğer rahatsızlıkların bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasını gerektirir.

Anoreksiya kaç kilodur?

"Anoreksiya kaç kilodur?" sorusunun net ve tek bir cevabı yoktur. Çünkü anoreksiya, belirli bir kilogram değeriyle değil, kişinin yaşına, cinsiyetine, boyuna ve genel fizyolojik durumuna göre "belirgin şekilde düşük vücut ağırlığına" sahip olmasıyla tanımlanır.

Klinik değerlendirmede kullanılan en yaygın ölçütlerden biri Vücut Kitle İndeksi'dir (VKİ). VKİ, kişinin kilosunun, boyunun metre cinsinden karesine bölünmesiyle hesaplanır. Genel kabul gören standartlara göre, 18.5'in altındaki bir VKİ değeri, zayıflık olarak kabul edilir. Anoreksiya nervoza tanısı için ise genellikle VKİ'nin 17.5 veya daha altında olması beklenir. Hastalığın şiddeti de VKİ değerine göre sınıflandırılabilir:

Hafif düzeyde anoreksiya, VKİ değerinin 17 ve üzerinde olduğu durumları kapsarken, orta düzeyde bu değer 16 ile 16.99 arasındadır. Ağır vakalarda VKİ 15 ile 15.99 arasına düşerken, aşırı düzeydeki anoreksiyada VKİ değeri 15'in altına iner.

Ancak unutulmamalıdır ki, bu sayılar sadece bir rehberdir. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler için, beklenen gelişim eğrisinin altında kalmak da önemli bir göstergedir. Bir kişinin anoreksiya tanısı alması için sadece zayıf olması yeterli değildir; kilo almaktan duyulan yoğun korku ve bozulmuş beden algısı gibi psikolojik kriterlerin de karşılanması gerekir. Dolayısıyla anoreksiya, bir kilo meselesinden çok, kilo ve bedenle kurulan patolojik bir ilişkinin sonucudur.

Anoreksiya ve bulimia arasındaki fark nedir?

Anoreksiya nervoza ve bulimia nervoza, yeme bozuklukları şemsiyesi altında yer alan iki farklı rahatsızlıktır ve sıklıkla birbirleriyle karıştırılırlar. Her ikisi de kilo ve beden imajı ile ilgili yoğun kaygılar içerse de, aralarında temel farklar vardır.

Temel Davranış Kalıbı:
Anoreksiyada ana davranış, enerji alımını aşırı derecede kısıtlamaktır. Kişi, kilo almamak için yemek yemeyi reddeder, çok küçük porsiyonlar tüketir veya belirli yiyecek gruplarını tamamen hayatından çıkarır. Kontrol ve disiplin duygusu ön plandadır.
Bulimiada ise ana davranış, tekrarlayan tıkınırcasına yeme (binge eating) ataklarıdır. Kişi, kısa bir süre içinde normalden çok daha fazla miktarda yiyeceği kontrolünü kaybetmiş bir şekilde tüketir. Bu atakları, kilo almayı önlemek için yapılan telafi edici davranışlar (kendini kusturma, laksatif veya idrar söktürücü kullanma, aşırı egzersiz yapma) takip eder. Kontrol kaybı ve ardından gelen suçluluk hissi döngüsü hakimdir.

Buca’da Grev 4.üncü gününde: Çöp yığınları sokaklara taştı
Buca’da Grev 4.üncü gününde: Çöp yığınları sokaklara taştı
İçeriği Görüntüle

Vücut Ağırlığı:
Anoreksiya hastaları, tanımlayıcı bir özellik olarak, belirgin şekilde düşük vücut ağırlığına sahiptirler. Vücut kitle indeksleri genellikle normalin çok altındadır.
Bulimia hastaları ise genellikle normal kiloda veya hafif kilolu olabilirler. Tıkınma ve telafi döngüsü, aşırı kilo kaybına yol açmaz, bu da hastalığın dışarıdan fark edilmesini zorlaştırabilir.

Psikolojik Durum:
Anoreksiyada kişinin benlik saygısı, kilosunu ve yeme davranışlarını kontrol etme becerisine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu kontrol onlara bir üstünlük ve başarı hissi verir.
Bulimiada ise tıkınma atakları sırasında yaşanan kontrol kaybı, yoğun bir utanç, suçluluk ve kendinden iğrenme duygusuna yol açar. Kişinin benlik saygısı genellikle çok düşüktür ve davranışlarından dolayı kendilerini eleştirirler.

Bu iki bozukluk arasında geçişler de görülebilir. Anoreksiyanın "tıkınırcasına yeme/çıkarma tipi" olarak adlandırılan bir alt türü vardır. Bu tipte, kişi anoreksiya için gerekli olan düşük vücut ağırlığı kriterini karşılarken, aynı zamanda bulimiadakine benzer tıkınma ve çıkarma davranışları sergiler. Ancak temel fark, anoreksiyada her zaman patolojik düzeyde bir zayıflığın mevcut olmasıdır.

Anoreksiyanın Belirtileri ve Komplikasyonları

Anoreksiya nervozanın etkileri tüm vücuda yayılır ve belirtileri hem fiziksel hem de psikolojik-davranışsal olarak ortaya çıkar.

Fiziksel Belirtiler:
Hastalığın en gözle görülür belirtisi aşırı kilo kaybıdır. Bunun yanı sıra, yetersiz beslenmenin bir sonucu olarak; halsizlik, yorgunluk, baş dönmesi, bayılma, sürekli üşüme hissi, kuru ve sarımsı bir cilt, tırnaklarda kırılganlık ve saç dökülmesi sıkça görülür. Vücut, ısıyı koruma çabasıyla "lanugo" adı verilen ince, şeftali tüyü benzeri kıllarla kaplanabilir. Kadınlarda adet döngüsünün durması (amenore) en tipik belirtilerden biridir. Kalp atış hızı ve tansiyon tehlikeli derecede düşebilir (bradikardi ve hipotansiyon), bu da ani kalp durması riskini artırır. Uzun vadede ise kemik erimesi (osteoporoz), kas kaybı, anemi ve böbrek fonksiyonlarında bozulma gibi ciddi ve kalıcı hasarlar meydana gelebilir.

Psikolojik ve Davranışsal Belirtiler:
Kişinin düşünceleri sürekli olarak yemek, kalori, diyet ve kilo etrafında döner. Kilo almaktan duyulan fobi derecesindeki korku, davranışlarını şekillendirir. Yemek yememek için bahaneler uydurma, öğün atlama, toplum içinde yemekten kaçınma, yiyecekleri çok küçük parçalara ayırma gibi ritüeller geliştirirler. Zayıflıklarını gizlemek için bol ve kat kat kıyafetler giyebilirler. Sürekli tartılma ve aynada vücutlarını kontrol etme takıntılı bir hal alır. Genellikle aç olduklarını inkar ederler ve depresif, endişeli, sinirli bir ruh hali sergilerler. Sosyal hayattan çekilme ve izolasyon da sık görülen davranışsal değişikliklerdendir.

Tedavi Yaklaşımları

Anoreksiya nervozanın tedavisi zorlu ve uzun bir süreçtir ve multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Tedavi ekibi genellikle bir psikiyatrist, bir psikolog/terapist, bir diyetisyen ve bir aile hekimi/dahiliye uzmanından oluşur. Tedavinin temel hedefleri üç yönlüdür:

Tıbbi Stabilizasyon ve Kilo Restorasyonu: İlk öncelik, kişinin hayatını tehdit eden tıbbi komplikasyonları yönetmek ve sağlıklı bir kiloya ulaşmasını sağlamaktır. Bu süreçte, elektrolit dengesizliklerinin düzeltilmesi, kalp fonksiyonlarının izlenmesi ve yavaş yavaş kilo alımını sağlayacak bir beslenme planı oluşturulması yer alır. Ciddi vakalarda, hastaneye yatış gerekebilir.

Psikoterapi: Tedavinin temel taşıdır. Yeme bozukluğunun altında yatan psikolojik sorunları ele almayı hedefler. Bilişsel-davranışçı terapi (BDT), hastanın yeme, kilo ve beden imajıyla ilgili çarpık düşünce ve inançlarını tanımasına ve değiştirmesine yardımcı olur. Özellikle ergenlerde, Aile Temelli Terapi (ATT), aileyi tedavi sürecinin aktif bir parçası haline getirerek oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Bu yaklaşımda, başlangıçta yeme sorumluluğu ebeveynlere verilir ve çocuk sağlıklı kilosuna ulaştıkça kontrol yavaş yavaş tekrar ona devredilir.

Beslenme Danışmanlığı: Bir diyetisyen, hastaya sağlıklı yeme alışkanlıkları, porsiyon kontrolü ve dengeli beslenmenin temel prensipleri hakkında eğitim verir. Amaç, yiyeceklerle ilgili korku ve kaygıları azaltarak normal bir yeme düzenine dönülmesini sağlamaktır.

Tedavi sürecinde sabır esastır. Nüksler yaygındır ancak iyileşme imkansız değildir. Erken teşhis ve müdahale, tam iyileşme şansını önemli ölçüde artırır. Ailenin ve sosyal çevrenin desteği, bu zorlu yolda hasta için hayati bir rol oynar. Anoreksiya bir irade meselesi değil, ciddi bir hastalıktır ve profesyonel yardım almak, iyileşmeye giden ilk ve en önemli adımdır.

Kaynak: haber merkezi