Melda Çetiner /Semra Aksu, henüz lise öğrencisi iken kendisini teneffüslerde izleyen Türkçe öğretmeni İbrahim Ünel’in dikkatini çekti. Öğretmeninin ‘’Yanına beş arkadaş bulup altı kişilik bir takım oluşturursan, hafta sonu Karşıyaka’da yapılacak Zübeyde Hanım Kır Koşusu’na götüreceğim sizi’’ demesiyle Aksu’nun hayatı değişti. 

Aksu, bin metrelik koşuya, öğretmenlerinin gözetiminde katıldığında kendi deyimiyle “ilk kez Çiğli sınırları dışına çıktı.” Aksu, hayatını değiştiren yarışı şöyle anlattı:

 “O zaman da yarışlarda önde polis arabası, arkasında yarışçılar, en arkada ambulans olurdu. Yarışı bitirdim ama ardımdan ne gelen var, ne giden… Herkes bana bakıyor; öğretmenlerim, hakemler geldi. ‘Sen nasıl geldin’ deyince, ‘yanlış yere mi geldim, arkadaşlarım, diğer koşucular nerede’ diye sordum. ‘Onlara fark attın’ dediler.  Sonra diğer koşucular geldi, arkadaşlarım ambulanstan indiler.  Ama benim birinciliğim etkili oldu ve takım halinde birinci olduk.”

 “En iyi bildiğim iş bahçede çalışmaktı”

O sırada Milli Takımlar Antrenörü olan ve sonrasında 17 yıl hocalığını yapacak olan Edip Akarsu’nun yarıştan sonra yanına gelip “Sen çok başarılı bir sporcusun, fiziğin gücün kimsede yok, atletizm yapmayı düşünmez misin?” dediğini ifade eden Aksu, “Düşünürüm ama ailem izin vermez” demesinin nedenini şöyle anlattı:

“Ailece bahçecilik yapıyoruz.  25 dönümlük tarlada domates, patlıcan, biber ekip biçiyoruz. En iyi bildiğim iş domates sulamak, çapa yapmak…Hocalarım ‘Al kupanı, madalyanı evine götür. Pazartesi günü gel, tören yapacağız’ dediler. Eve geldim, babama gösterdim; ‘Ben büyük sporcu olurmuşum, Karşıyaka’ya antrenmanlara gitmem lazımmış’ dedim. Babam bana bir vurdu, ‘Bahçede kim çalışacak’ dedi. Babam izin vermeyince, törene gitmedim.  

Ama hocam Edip Akarsu bir pazar günü eşini ve kızını da alıp bize geldi ve babamı ikna etti. Babam, ‘Kız kısmını tek başına salamam, kardeşleri Ali ve Himmet de gelirse bırakırım’ dedi. Yol paramızı da bir süre Edip Hoca verdi. O da devlet memuru, bir süre sonra veremedi. Ne yapacağız, bırakacak mıyız?  Kardeşlerime ‘Biz yaparız, var mısınız?’ diye sordum. Tren raylarını takip edip stadyuma hep yürüyerek gidip geldik. Bugün Carrefour’un yeri çöplüktü. Etraftaki köpekler ardımızdan koştururlardı. İlk antrenmanımızı orada yapardık. Paramız yoktu, Edip ağabey eşofman, forma bulup verdi. Fahrettin Karaduman ile aynı yaştaydık, o da koşuyordu. Almanya’da çalışan ağabeylerinin getirdiği ayakkabıları ben de giyer, yarıştan sonra ayakkabıları ona yetiştirirdim.  41 numara giyerdim ama Fahrettin’in 39 numara ayakkabıları ile koşardım.”

Ksk (2)

“Kırmadığım rekor, şampiyon olmadığım mesafe kalmadı”

1979 yılında atletizme başlayan Aksu, ilk yarışı olan 400 metre engellide rekor kırdı. “Kırmadığım rekor, şampiyon olmadığı mesafe kalmadı” diyen Aksu, 17 yıllık kariyerinde 50m, 50m engel, 60m, 60m engel,100m, 100m engel, 200 m, 400m, 400m engel, 4x400m ve 4x400m engel branşlarında Türkiye Şampiyonu oldu.  Aksu; 1983,1987 ve 1990 yılları Balkonu Şampiyonası ikinciliği, 1987 Avrupa Şampiyon Kulüpler C Grubu üçüncülüğü, 1987 Akdeniz Oyunları ikinciliği, 1987 Avrupa Milletler Kupası C Grubu birinciliğini kazandı. 

“Atletizmin Kraliçesi”, “Rüzgarın Kızı” denilen Aksu, “en büyük hayalim” dediği üç olimpiyata katılma hedefine, 1984 Los Angeles ve 1988 Seul Olimpiyatları’na sporcu, 2000 Sidney Olimpiyatları’na Atletizm Takımı Kafile Başkanı olarak ulaştı. 

Spor kariyeri boyunca 150 kez Türkiye Rekoru kıran Aksu, 272 kez milli oldu, 500’e yakın madalya kazandı ve 1984 Los Angeles olimpiyatları açılışında Türk Bayrağını taşıyan ilk Türk Kadını olarak tarihe geçti. 

Kendi rekorlarını kıran Aksu, “200 metre salon rekorum 36 yıl kırılamadı, ancak geçen yıl kırılabildi. 400 metre engelli rekorum da 25 yıl kırılamadı.  İnanması zor; Çiğli’den bir kız çocuğu çıkacak, 64 erkek ve tek bayan olarak olimpiyatlara katılacak.  Türk Bayrağı’nı taşıyan ilk Türk kadın sporcuyum. Hayatımda unutamadığım en önemli şey, Türk Bayrağı ile sahaya girdiğim andır. Türkiye’de hiçbir müsabakada ikinci olmadım, önümde kimse olmadı.” dedi.  

Günde 7 saat çalıştı

Modern Olimpiyatların kurucusu sayılan Baron Pierre de Coubertin’in, “Önemli olan kazanmak değil, katılmaktır” ve Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çalışkan ve ahlaklısını severim” sözünü kendisine düstur edindiğini belirten Aksu, sporun kendisi için barış, dostluk ve kardeşlik olduğunu vurguladı. 

“Hiç doping almadan, başarılarımı temiz bir sporcu olarak kazandım” diyen Aksu, imkansızlıklar içinde günde 7 saat çalışarak başarıya ulaştığına işaret etti.  İbrahim Çolak ve Mete Gazoz gibi genç sporcuları ayakta alkışladığını vurgulayan Aksu, onların kendilerine göre şanslı olduğunu, akademide okurken yarışlara katıldığını, aynı zamanda da öğretmen olarak çalıştığını, bugünkü sporcuların çalışmak zorunda olmadığını ifade etti. 

“Çalışkanlığım ilham versin”

Çalışkanlığının gençlere ve kadınlara örnek olmasını isteyen Aksu, ‘’Atatürk’ün dediği gibi, ülkenin yetiştirdiği çalışkan, çevik, ahlaklı, dürüst bir sporcu oldum. Örnek bir sporcu olmak bana hep gurur verdi. Çalışkanlığım genç kuşaklara ilham versin. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin kızıyım. Ne mutlu bana” dedi.  

Aksu, sporu 34 yaşında  bıraktıktan sonra öğretmenliğe devam ettiğini,  bir süre Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı, Büyükşehir  ve Çiğli belediyelerinde  meclis üyeliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığı görevinde bulunduğunu hatırlatarak, doğup büyüdüğü Çiğli ve  Karşıyaka’ya belediye başkanı olmak istediğini, ancak “bu hedefe ulaşmasının kolaylaştırılmadığını” söyledi. 

Bengü: Hayallerinin peşinden koş Bengü: Hayallerinin peşinden koş

Halen Karşıyaka Spor Kulübü Divan Kurulunda Asbaşkan olan Aksu, sporu bıraktıktan sonra olta balıkçılığı tutkusunu keyifle sürdürdüğünü, “hiç kopmadığı sporu yakından takip etmeye” devam ettiğini sözlerine ekledi.

“Beni ben yapan engelli kardeşimdi”

Aksu, “Bir formayı 3 yıl giyiyorduk. Ne para ne pul; bir tek forma aşkı. Evde, kamplarda hangi yemek çıkarsa onu yiyorduk. Şimdi milli takım kamplarında sporcuların masörleri, masözleri, beslenme uzmanları var. Biz bahçede çalışan, fırsat bulduğunda idmana giden çocuklardık. Dua ederdik kamp olsun da 7 saat çalışabilelim diye. 1980’li yıllarda ne spor kültürümüz ne ayakkabımız ne de koşacak sahamız vardı. Toprak sahada antrenman yapardık” diye konuştu.

Spora başladığında kendisine örnek aldığı kimse bulunmadığını anlatan Aksu, “Beni Semra Aksu yapan tek şey doğuştan engelli olan kardeşim Mehmet Aksu’dur. Biz beş kardeştik. Mehmet; hiç oturmadı, hiç konuşmadı, hiç yürümedi. Ben her yarışa giderken, yanaklarını öper ‘sen yürüyemiyorsun ama senin için rekor kırmaya gidiyorum’ derdim. 20 yaşına kadar yaşadı” derken duygulandı.

Kadınlara imkan verilirse başarırlar

Sporda kadınların son yıllardaki başarılarından gurur duyduğunu belirten Aksu, bugüne kadar göz ardı edilen kadınların imkan verildiğinde büyük başarılara imza attıklarını, haklarını sök söke aldıklarını kaydetti. Bu yıl ilk kez Paris Olimpiyatlarına katılan kadın sporcu sayısının erkeklerden fazla olduğuna dikkati çeken Aksu, kadınların daha çok kürsüye çıkmasını, özellikle atletizm, boks, masa tenisi ve okçulukta madalya beklediğini vurguladı. Sporda kadınların büyük başarılar yakalayacağını, voleybolda ‘Filenin Sultanları’na’ alt kategorilerden gelen gruplarla güçlenerek devam edeceğini anlatan Aksu, ayrıca hentbolda, boksta ve güreşte Türk kadın sporcularının gelecekte daha iyi yerlerde olacağını vurguladı. 

Çocuklar evlerinin şampiyonu olsun

Türkiye’nin, imkanların artmasıyla sporda daha büyük başarılar elde edeceğine inancını dile getiren Aksu, ailelerden çocuklarını mutlaka sporla tanıştırmalarını istedi. Herkesin şampiyon olamayacağını, ancak sporun bir kültür olduğunu ve hem bedenin hem ruhen bir çok faydası olduğunu vurgulayan Aksu ailelere şöyle seslendi:

“Spor mekanlarımız arttı, çok iyi kulüplerimiz var.  Artık her ilde yaz spor okulları açılıyor. Aileler, çocuklarını her yıl farklı branşlarda yaz okullarına göndersin ve hangi branşa seçeceklerine kendileri karar versin. Çocuklar ve gençler spor kültürünün içinde kalsın. Çocuklar; kentinin, bölgenin ya da ülkenin değil evlerinin şampiyonu olsun.” 

Muhabir: Melda Çetiner