Sevinç Tuncelli, 44 yaşında. Yurt dışında gazetecilik eğimi alan Tuncelli bir süre mesleğini yaptıktan sonra, eşiyle birlikte bir eğlence mekanı açtı. Yaşadığı sağlık sorunları ise onun ahşaba olan tutkusunu depreştirdi. Zihninden bir türlü çıkaramadığı ahşap kokusunun peşine düşüp İzmir’in Karabağlar İlçesi’ndeki marangozhanelere girdi. İşte tam da o noktada, hikaye çok farklı bir noktaya evrildi. Sevinç Tuncelli'nin insan ruhuna iyi gelen; Direnç, inat ve tutkuyla dolu öyküsünü kendi ağzından dinleyelim.
Zişan AKAR/ Ahşap kokulu bir ortamdayız şu anda. Neler yapıyorsunuz, elinizdeki nedir? Onunla başlayalım.
Sevinç TUNCELLİ/ Şu anda bir tane topuz tokası yapmaya çalışıyorum. Ceviz ağacından, kök cevizden. Deseni çok güzel olur kök cevizin. Dayanıklı olsun diye kök ceviz tercih ettim. Bir topuz tokasına dönüşecek. Belki size hediye edebilirim. Günün sonunda. Bakalım.
Zişan AKAR/ Ne kadar süredir bu işlerle ilgileniyorsunuz?
Sevinç TUNCELLİ/ 10-12 yıl oldu. İlk ahşapla temasım. Benim el ile yapabilirliğim çok iyi. Yani her şeyi elimle yapmayı çok severim. Yapabildiğim şeyler içerisinde dikiş, nakış her şey vardı. Fakat ahşap benim için çok daha özel ilgi duyduğum bir şeydi. Daha çok insan neyde para kazanır, prestij kazanır. İnsanlar en çok neyde mutlu olacaklarını değil de ne kadar para kazanacaklarını düşünürler. Bizi de yönlendirirken böyle yönlendirdiler.
İşte ahşaptan kime ne satacaksınız? Ya da nasıl para kazanacaksınız? Ya da bir doktor olmaktan daha tercih edilebilir bir şey mi ki ahşapla uğraşmak? Yani biraz prestijsiz bir iş gibi göstermek istediler aslında el işiyle yapılan şeyleri. Zanaatlar böyle tükendi. Biraz popüler kültürün öne çıkarttığı işte şarkı söylemek gibi işte sinema sanatçısı olmak gibi sanat dalları daha bir popülaritenin verdiği şeyle yükselişe geçerken, elinle yaptığın her şey yapılamaz, değersizmiş gibi gösterilmeye başlandı.
Zişan AKAR/ Bu işe girmeye karar verdikten sonra yolculuğunuz nasıl başladı?
Sevinç TUNCELLİ/ 10-12 yıl önce ahşapla ilk temas ettiğimde bulacağım dedim İzmir'den. Ben bir tane ahşap ustası bulup ben bu işi öğreneceğim dedim. İlk Karabağlar'a gittim. Karabağlar'da bir tane hoca buldum. Hoca değildi, o kendi atölyesinde çalışıyordu. Ali abi, kulakları çınlasın. Beni istemedi aslında. Ben çalışıyorum, seninle uğraşamam dedi. Ben de geleyim dedim. Yani yine de geleyim, çay yapayım, kahve yapayım, size bakayım falan. Öyle çok ısrarcı davranınca kırmadı beni sağ olsun. Gel dedi ama bir taraftan da böyle hani sana ders anlatamam, vaktimi çalma, ben seninle uğraşamam diye dur dedi bir şekilde. Soru sormuyordum, sadece izliyordum böyle.O mobilyacıların olduğu yerde mobilya ayakları yapıyorlardı. İşte kollarını falan yapıyorlardı, mobilya oyuyorlardı. Ben yanlarında izliyordum. Zaten tanıştırdığında da şey dedi, takılacak bu burada. Yani sizinle takılacak. Fakat böyle ağaç vermiyorlar bana, çok böyle ilgilenmiyorlar falan. Biraz da bıktırmak gibi bir şeyi de vardı sanki. Fakat ben gitmekten imtina etmedim, sürekli gittim. Her gün, her gün, her gün gittim.
Bar işletiyordum ben Konak’ta. Öğle servisinden sonra hemen çıkıyordum, Karabağlar’a gidip mobilya yapanların yanında o ne yapıyor, o ne yapıyor bakıyordum.
Tabii beni biraz sevsinler diye de sempatik sempatik davranmak için çay yapıyordum onlara, kahve yapıyordum. Biraz çıraklık yaptım o dönemde. O süreçte baktım, öğreniyorum, yapabiliyorum.
Bu Iskarpela takımlarını almak istedim. Ali abi bana o konuda yardım etti. En iyi Iskarpela Maraş'ta olur dedi. Maraş'tan alalım sana dedi. Tamam dedim. Maraş'tan bir el dövmeci, çelik yapan bir abiden istedik. İstediğimiz takımların uçlarını falan yazdık, bunları yap diye o şekilde yaptı, gönderdi bana. Öyle başladı serüven. Ama böyle ivedilikle her gün yapabildiğim bir şey değildi.
Çünkü pratikte para kazanacağım başka bir iş yapıyordum. Bar işlettiğimiz için, gecesi gündüzü yok o işinde. O şekilde barın üstüne küçük bir atölye kurdum, masa kurdum, orada çalışıyorumdum.
Zişan AKAR/ Atölye açma sürecine nasıl geçtiniz?
Sevinç TUNCELLİ/ İki buçuk yıl önce pat diye barın ortasına düştüm, bayıldım. Epileptik kriz geçirdim. Beni hastaneye götürdüler ve hastanede beyninde kitle var dediler. Sonra ben hani epileptik kriz geçirdiğim için o süreçte ne olduğunu tam çözemedim.
Sonra iki defa kriz geçirdim aynı gün içerisinde. Beynimde kitle olduğu ortaya çıktı. Hoca bana şey dedi almazsak da ölmezsin kanser türü bir şey değil. Fakat bu sana basınç yapıyor dönem dönem. Ödem oluşuyor o kitlenin üzerinde ve o kitle seni sıkıştırdığında seni epileptik olarak bu şekilde bayıltabilir dedi. Ben de alalım o zaman dedim. Yani hani almakta ne gibi bir sakınca var? Yani beyin bu müdahale edilecek ama hani sen istiyorsan alalım dedi. Alalım dedim. Ameliyat oldu. Ameliyat olunca tabi bar işletmesi öyle nankör bir iştir. Siz hizmet sektöründeyseniz sürekli çalışmak zorundasınız. 3 gün 5 gün 10 gün falan değil. Böyle 7-24 çalışmak zorundasınız. Çünkü gece de çalışırsınız. Gündüz de çalışırsınız. Nihayetinde iş yerimiz kötüye gitmeye başladı. Benim hastane sürecim olduğu için ben hastanedeyim. Eşim benim yanımda. Küçük bir kızım var. O işte başka bir yerde falan. Sonra bu süreç böyle geçti. Bir süre sonra ben şey dedim. Yani devredelim kafeyi. Böyle olmuyor. Çünkü ne zaman bitecek bu iş bilmiyoruz. Nasıl bitecek bilmiyoruz. O yüzden biz bu kiraları da ödemeyelim. Yani bu kadar yüksek fahiş fiyatları.
Bornova'ya taşındık. Bornova'ya taşındıktan sonra biraz hastaneye de yakın olma. Benim kızımın okulu buraya yakın diye. Taşındık. Fakat sonra beyin kanaması geçirdim bir de üstüne. 23 gün sonra beyin ameliyatının üstüne. Beyin kanaması geçirip tekrar hastaneye yattım. Yaklaşık 6 ay bu böyle gitti.
Yani bu süreç. 6 ayın sonunda da bir gün balkonda otururken sıkılmış bunalmış falan böyle otururken şey dedim. Ben dedim ahşap oyma atölyesi açacağım. Yani barı kapattık. Bütün hayatım 180 derece her şey değişti. Her şey farklılaştı.Ben yaptığım hiçbir işi yapmıyorum şu anda. Ama benim yaptığım daha önce bir şey var. Ama doktor da bana dedi ki 1 kilo kaldırmayacaksın. Gizli çalıştım. Eşime dedim ki atölye açalım. Bir gün çıktık atölye bulduk etrafta.
Ben kendi kendimi oyalamak için uğraşırken işte birisi oradan gördü. Diğeri oradan gördü falan. İnternet üzerinden görenler. Biz de gelelim mi? Biz de yapalım mı? Biz de işte gelsek bize de gösterir misin derken bu iş zaman içerisinde arttı arttı arttı.
Kursiyer sayım artınca bana küçük geldi orası. Bu tarafa taşındım. Daha burası yani 7-8 aylık bir geçmişi var buranın. Ne deniyor? Bazen hayat sizin yapmanız gereken şeyi yapmadığınızda size bir şey yapıyor ve siz yolunuzu değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Fakat benim için çok büyük bir deneyimdi. Yani o şeyden buraya evrilmek.
Zişan AKAR/ Kurs almak için daha çok kimler geliyor size?
Sevinç TUNCELLİ/ Genellikle kadınlar geliyor. Benim şu anda bir erkek kursiyerim var. Sanıyorum ben de kadınlar gelsin istiyorum. Evde çalışıyorlar, sanki para kazanmayınca o iş değilmiş gibi görülüyor. O yüzden kadınlarla çalışmayı daha çok seviyorum. Perşembe kadınların en yoğun günü aslında 4-5 kadın arkadaş geliyor. Toplamda 28 kursiyerim var.
Zişan AKAR/ Ahşap oyma sanatı, insan psikolojisi üzerinde nasıl bir etki yaratıyor?
Sevinç TUNCELLİ/ Bir nevi meditasyon gibi düşünebilirsiniz. Eğer ahşaba yoğunlaşamazsanız çalışamazsınız ahşapla. Ahşaba gelmeniz, uyumlanmanız lazım. O yüzden bir nevi içe dönüklük için ya da işte psikiyatrik olarak bir insanın bence ihtiyacı olan en önemli şey kendi içine dönüp kendini dinlemeye vaktinin olması. Yani insan kendine içine dönemiyor. Çünkü para kazanmak zorunda. Biz kendimizi gerçekleştirmek için içimize dönmek zorundayız. Ahşapla çok rahat dönebiliyoruz. O yüzden psikiyatrik açıdan çok destekleyici bir şey.
Zişan AKAR/ Peki geldi kursiyer size. Nereden başlıyorsunuz? Nereye kadar gidebiliyorsunuz?
Sevinç TUNCELLİ/ Biz bu atölyede önce ıskarpela tutumunu öğretiyoruz. Iskarpela bizim ahşaba şekil verdiğimiz aletlerimiz, ıskarpela tutumunu anlatabildiğimiz biraz daha geniş yüzeyli ve düz çalışma dediğimiz yani sürekli aynı stabil işi yapabildiği desenli değil de düz, kendini daha uyumlayabileceği bir yöntemle başlıyoruz. Sonra şekiller çizip, kişinin kendi talebi üzerine işte tarak yapmak istiyorum diyor tarak çiziyoruz yapıyoruz, kaşık yapmak istiyorum diyor kaşık çiziyoruz yapıyoruz.
Ama önce ağacın yönünü ve suyunu öğretiyoruz. Hadsizlik olmasın yani bir şeyi öğretmek değil hatırlatıyorum. Çünkü bütün insanlar bence evrensel olarak her şeyi bilirler sadece hatırlamazlar.
Mesela ağacın bir tarafından gittin kırılmaz. Bir tarafından gittin kırılır. Çünkü suyu budur, anlatıyoruz. İnsanın huyuna ağacın suyuna gideceksin. Kırmamak için. O yüzden sen anlıyorsun ve doğru oyabilmek için yönünü değiştiriyorsun. Birazcık böyle insanın da insanın da şeyi huyu ve suyu konusunda huyu ve suyu konusunda şeyi bilmesi gerekiyor. Ahşabı iyi tanıması gerekiyor.
Bunu öğretiyoruz. Hangi ağaç daha kolay oyulur? Onu öğretiyoruz. Hangi ağaç çatlar? Hangi ağaçta çalışırsan daha iyi bir performans sağlarsın? Suya hangisi daha dayanıklı? Hangisinde su değmemesi gerekiyor? Onları çalışıyoruz ve birlikte bir şeyler çıkartmaya çalışıyoruz.
Zişan AKAR/ Ahşapla konuşmayı öğretiyorsunuz yani?
Sevinç TUNCELLİ/ Ahşapla konuşmak. Evet. İletişim kurmak. Yani ben birçok arkadaşımız ilk geldiğinde öyle bir durum yaşadı. Ahşaba uyumlanma dediğimiz bir süreç yaşatmak zorundayız. Başladığımızda öncelikle hemen bitsin isteyen insanlar ağaçla kavga etmeye başlıyorlar. O zaman ağaça tepkiniz vurmak oluyor. O da size vuruyor. Daha çok vuruyor.
Çünkü vurduğunuz her tokmakta geri tepiyor. Size de aynı güç uygulanıyor aslında. Sonra yavaş yavaş yaptığında ahsabın da size uyumlandığını görüyorsunuz.
Hem sabrı öğretiyor. Muazzam bir sabır öğretme işi bu. Bence bir insan sabırsızsa kendi içindeki o şeyi durduramıyorsa, o sabırsızlığı aceleciliği durduramıyorsa biraz ahşapla çalışmalı. Ahşapla çalışma süreci ona sabrı da öğretecek. Bir süre sonra o yolun ne kadar güzel olduğunu gösterecek.
Zişan AKAR/ Siz yolculuğa başlarken bir erkeğin yanında, anlattığınız kadarıyla da zor koşullarda bu mesleği öğrenmişsiniz. Sizin gibi hayaller kuran kadınlar gelip sizin yanınızda hayallerine erişebilir mi?
Sevinç TUNCELLİ/ Yani bu iddialı bir şey. Ben birisini hayalini kavuşturmak için öyle büyük bir iddiayı söyleyebilecek kadar kendimi henüz o aşamada görmüyorum. Ama yani marangozlukla birlikte ahşaba şekil verirken yardımcı olabilirim. Yani şu anda öyle bir şey düşünebilirim. Kadınların bu işi yapmasını istiyorum. Fiziksel anlamda güç isteyen bir şeymiş gibi düşünüyor insanlar. Bence kadınların buna da gücü yetiyor. Yani hani o kadar zayıf değiliz ki biz ben bir prenses değilim.
Bize bunu dayatıyorlar prenses olun. Biz prenses değiliz yani biz sıradan böyle hatta amazon kadınları olsaydık keşke daha güçlü olsaydık, daha böyle hayatın içinde olsaydık. Fakat o prenseslik kısmı kimin işine yarıyordu? Yani evde tut, işte o sadece tırnağım kırıldı diye ağla, o zayıflığı kadına yakıştır, o zayıflıktan beslen.
Ben bütün kadınların bence evden çıkıp ahşapla bir şeyler yapması gerekiyor. Hem sabır için hem de bir şekilde kendini onarması için. Kendi içine dönüp o içindeki sanatçıyı da bulması gerekiyor. Kendi içindeki o sanatçıya da dokunması gerekiyor. Böyle düşünüyorum.