MHP’den Dünya Engelliler Günü’nde farkındalık mesajı MHP’den Dünya Engelliler Günü’nde farkındalık mesajı

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ile birlikte Cumhurbaşkanlığı’nın bünyesine birçok kurumun katıldığını hatırlatan Türeli, bakanlıklara paralel bir yapı oluşturulduğunu söyledi. Türeli; “Ülkenin kaynaklarını doğru ve yerinde kullanmak zorundayız. Doğru kullanımdan kastımız, hiçbir usulsüzlüğe, hırsızlığa, yolsuzluğa mahal vermeden kullanılmasıdır. Yerinde kullanılması ise zaten kıt olan kaynaklarımızın, ülkenin ihtiyacı olan öncelikli yatırımlara ayrılmasıdır. Biz, muhalefet partisi olarak eleştiriyoruz ama yapıcı eleştiriyoruz, hep neden karşı çıktığımızı da nasıl olması gerektiğini de söylüyoruz. Şimdi muhalefet şerhi yazacağız. Geçen sene 485 sayfa bütçeye, 156 sayfa kesin hesap kanun teklifine muhalefet şerhi yazdık, nelerin yanlış olduğunu söyledik. Şimdi Cumhurbaşkanlığı bütçesini görüşüyoruz. 14 kuruma ait 30'u aşkın bütçe, kesin hesap kanunu teklifi ve Sayıştay denetim raporu var. Bu kadar kısa sürede bu kadar bütçeyi, dokümanı, bu kadar kurumu görüşmek mümkün değil. Cumhurbaşkanlığı’nın bünyesinde 8 kurul veya başkanlık, 9 politika kurulu, 5 ofis var. Başdanışmanlar, danışmanlar, Savunma Sanayii Başkanlığı, Diyanet İşleri, TMSF, Millî Saraylar İdaresi var.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Cumhurbaşkanlığıyla ilişkisi ne? Niye burada? Savunma Sanayii Başkanlığının Cumhurbaşkanlığında yeri ne, Millî Savunmada olması gerekmiyor mu? TMSF'nin Hazine ve Maliye Bakanlığında olması gerekmiyor mu?  Nasıl bir Cumhurbaşkanlığı sistemi bu, ilgili ilgisiz tüm kurumları toplamışsınız. Âdeta bakanlıklara paralel bir yapı oluşmuş. Eskiden Millî Saraylar TBMM eliyle, Diyanet İşleri Başkanlığı devlet bakanı eliyle yönetilirdi. Biz bugün hepsini nasıl görüşeceğiz, bu belli değil.” değerlendirmelerini yaptı.

Bütçe uygulama sonuçlarının görüşüleceği bir kesin hesap komisyonu kurulmasını istiyoruz

Hâlâ bir kesin hesap komisyonu olmadığını hatırlatan Türeli; “Bütçe hakkı, 1215'te Magna Carta'yla başlayan bir süreç. İngiltere'de kralın vergi yetkilerinin kısıtlanmasını, harcamaların denetim altına alınmasını ve parlamentoların var olmasını sağlayan bütçe hakkı. Ne diyor? "Vergi ve benzeri gelirlerle kamu harcamalarının çeşit ve miktarını belirleme, onaylama ve bütçe harcamalarının sonuçlarını denetleme hakkı." Sormak istiyorum: Parlamento olarak bütçe hakkının gereğini yerine getirebiliyor muyuz? Ne kadar yerine getiriyoruz? Hâlâ kesin hesap komisyonu yok. Bir kesin hesap komisyonu kurulsun diyoruz. Dünyanın birçok ülkesinde ayrı bir komisyon var. Bütçe uygulama sonuçları kesin hesap komisyonunda görüşülüyor. Anayasa'ya göre bütçe ile kesin hesap birlikte görüşülüyor. Yine birlikte görüşülür ama komisyon kurulur. Komisyon öncesinde çalışır, raporunu verir, raporu Plan ve Bütçe Komisyonuna gelir, sonra gereğini yaparız. Biz şimdi bütçeyi mi görüşeceğiz, kesin hesap kanununu mu görüşeceğiz, Sayıştay raporlarını mı görüşeceğiz? Biz bütçeyi layıkıyla görüşmüyoruz. Hesap verilebilirlik ilkesi işlemiyor, kâğıt üzerinde kalmış.” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet sistemi, siyasal yapımıza uygun değil

Türeli, sistem değişikliğinin Recep Tayyip Erdoğan’a göre yapıldığını ve yeni sistemin Türkiye’nin yapısına uygun olmadığını aktararak; “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet sistemi, 2017 referandumu sonrası, 2018 yılında geçilen bir sistem. Parlamenter sisteme ilişkin en büyük eleştiri şudur: "Koalisyonların varlığı, karar alma süreçlerini yavaşlatıyor ve sistemi istikrarsızlaştırıyor." denir. İyi ama 2017 referandumuna kadar on beş yıldır siz tek parti olarak zaten ülkeyi yönetiyordunuz; istediğiniz neyi yapamadınız da böyle bir sisteme geçtiniz? Hükûmet sistemi değişikliği Recep Tayyip Erdoğan'a göre yapıldı.

Dünyada uygulanan 3 tane sistem var; parlamenter sistem, başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bunların hiçbirinin içine girmiyor, çünkü başkanlık sisteminde sert kuvvetler ayrılığı var. Yasama ve yürütme, seçim usulleri, seçim zamanları, işlevleri, birbirleri üzerindeki denge ve denetim mekanizmalarıyla işleyen bir sistem var. Hükûmet sistemleri dışında her ülkenin kendine özgü koşulu var. Bu koşulları belirleyen 4 tane kriter var.

  • Bir, tarihsel koşullar 1876'dan itibaren, yaklaşık yüz elli yıldır parlamenter sistem Türkiye'de şekillenmiştir. 1924 Anayasası'yla bir çeşit parlamenter sisteme geçilmiştir. Darbeler olduktan sonra bile hep parlamenter sisteme geçilmiştir. Türkiye'nin sistemi parlamenter sistemdir, ülkenin başkanlık sistemine ilişkin bir deneyimi yoktur. Bazen cumhurbaşkanları, başbakanlar, kendi kişiliklerinden kaynaklanan nedenlerle yetkilerini daha çok kullanmışlardır ama sonuç itibarıyla parlamenter sistem içinde şekillenen bir yapı var olmuştur.
  • İki, siyasi ve ideolojik yelpazenin genişliği. Amerika'da iki tane parti var, bir de arada zengin biri çıkıyor, para harcıyor ve aday oluyor. Türkiye'de öyle değil; siyasi yelpazeye baktığımız zaman, seçim barajları olmamış olsa belki 10-15 tane siyasi parti Meclis’e girecek. Sosyal demokrat, sosyalist, liberal, muhafazakâr, milliyetçi; siyasi yelpazede her görüşten siyasi parti var. Böyle bir yapının içinde başkanlık sistemi işlemez, bu sistem işlemiyor.
  • Üç, siyasi parti yapıları. Türkiye'de siyasi parti yapıları, disiplinli yapılardır. Amerika'da öyle değil, cumhuriyetçiler demokratlarla birlikte oy kullanır, başkan bir taraftadır, kongrede çoğunluk bir taraftadır. Fakat Türkiye'de herhangi bir biçimde partinin ilkelerine, kurallarına, tüzüğüne, yönetmeliğine uymadığınız takdirde, partiden ihraca kadar giden bir süreç başlar.
  • Dört, siyasi kültür. Türkiye'nin siyasi kültürü çok uzlaşmacı olmayan, daha çok çatışmacı bir siyasi kültürdür. Bütün bunların hepsinin ortada şekillendirdiği bir yapı var. Bu yapı, yeni geçilen sistemle birlikte, bir biçimde zorunlulukla getirildi ama sistem işlemiyor.

Yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı yok. Türkiye'de Cumhurbaşkanı, aynı zamanda bir siyasi partinin Genel Başkanı. Cumhurbaşkanı’na hakaretten davalar açılıyor, önceki cumhurbaşkanlarının açtığı dava sayılarına baktım, hepsi son derece düşük rakamlar ama bu dönemde artmış. Neden? Çünkü Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin Genel Başkanı; çıkıyor, Genel Başkan sıfatıyla konuşuyor, ona cevap verdiğinizde Cumhurbaşkanı’na hakarete giriyor. Böyle ucube bir sistem olur mu? Yasama ve yürütme iç içe girmiş, yüksek yargı organları üyelerinin hepsini Cumhurbaşkanı atıyor. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri var, bürokratların görev süresi belirlenmiş. Kararnamelere göre; TÜİK Başkanı, Merkez Bankası Başkanı dört yıl görev yapar. Uygulamada öyle mi? Değil. Son altı yılda herhâlde 6'ncı TÜİK Başkanı ya da Merkez Bankası Başkanı görevde.” ifadelerini kullandı.

Bu ekonomik model ile bir yere varamayız

Bürokrasinin önemini vurgulayan Türeli, akademik dünyanın da görüşlerine değer verilmesi gerektiğini söyledi. Uygulanan ekonomik model ile bir yere varılamayacağını söyleyen Türeli; “Ülkede her şey tozpembeymiş gibi konuşuyorsunuz ama Türkiye Cumhuriyeti'nin belki de en büyük bölüşüm şoku yaşanıyor. Gelir dağılımı bozukluğunu görmek için TÜİK’in rakamlarına bakın. Yüzde 20'lik, yüzde 10'luk, yüzde 5'lik dilimlere bakın. En yüksek yüzde 5'lik gelir gurubuna sahip olan nüfusun geliri ile en düşük yüzde 5'lik gelir gurubuna sahip olan nüfusun geliri arasındaki fark 26 kat. Gelir dağılımı bozuldu, yoksulluk artıyor, asgari ücret açlık sınırının altında, ekonomi yavaşladı. "Biz yaptık, oldu.", "Her şey iyi.", "Merkez Bankası döviz rezervi arttı..." Rezervin artması tek başına bir şey ifade etmez. Faizi yüksek tutarsanız doğal olarak dışarıdan para girişi olur, para girişi olduğu için de rezerviniz artar. Elinizdeki bir varlığa yükümlülükle beraber bakacaksınız, rezervlerinizin kısa vadeli borçları karşılama oranına bakacaksınız, kaç aylık ithalatı karşılıyor ona bakacaksınız. Türkiye'nin üretim ve ihracat yapısı ara malı ithalatına bağımlı ve bu bağımlılık devam ediyor. Şu anda cari işlemler açığının göreceli olarak biraz azalmış olması bir şey değiştirmiyor. Bu yapıyı değiştirmediğimiz sürece, bu ekonomik model ile yol alamayız. Var olan bu krizin sorumluluğunu, enflasyonun nedenini ücretler olarak gören anlayışla bir yere varamayız. Ücretler tabii ki maliyet unsurudur ama ücret kadar önemli olan, dışarıdan ham madde ve ara malı ithal ediyorsanız döviz kurudur. Kredi kullanıyorsanız faiz oranlarıdır, enerji kullanıyorsanız enerji maliyetleridir. Bunların hepsinin bir şekilde enflasyonda payı var. Enflasyon üzerinde ücret değil kâr etkili. Son dönemde Türkiye'nin bütün temel büyük kuruluşlarına bakıldığımızda kârların anormal arttığını görüyoruz, kâr etkili bir enflasyondan bahsediliyor. Bürokrasi tabii ki önemli ama akademik dünyayı da göz ardı edemeyiz. Akademik dünyada kimler ne diyor, bunlara bakılmalı. Türkiye'nin ekonomisi kötü gidiyor, büyüme yavaşlıyor, işsizlik oranları artıyor. İşsizliğe dar tanımlı işsizlik değil geniş tanımlı işsizlik açısından bakmamız gerekir. Ekonomik dengeler bozuldu, Kalkınma Planı ile OVP'nin arasındaki ilişki koptu. 2027 yılındaki OVP hedefine, 2028 yılındaki kalkınma planı hedefine bakıyorum, hiçbirinin birbiriyle ilgisi yok. Tabii ki planları belli varsayımlar altında hazırlıyoruz ama onların da bir ulaşılabilirliğinin olması lazım. Biz o ulaşılabilirliği ortaya koyamazsak piyasaya, ekonomideki karar alıcılara nasıl doğru sinyalleri vereceğiz?” detaylarını aktardı.

Gelecek kuşakları da düşünmek zorundayız

Yoksulluğun çok büyük bir sorun olduğunu ve kuşaktan kuşağa geçtiğini aktaran Türeli; “Türkiye’de yapılması gereken; ülkenin iyi yönetilmesidir, liyakattir, adalettir. Türkiye'nin çok ciddi sorunları var, çeteleri konuşuyoruz, her tarafta mafyalaşmayı konuşuyoruz. Yenidoğan çetesini konuşuyoruz, hayatını kaybeden çocuklarımızı konuşuyoruz. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı var. Hepimiz bu ülkenin geleceğinin iyi olmasını istiyoruz. Yoksulluk kuşaktan kuşağa geçen bir şey. Bugün yoksul bir ailenin çocuğunun o yoksulluğu ortadan kaldırabilmesi çok zor, fırsat eşitliği de bozuldu. Türkiye'de en yoksul aile çocukları devlet imkânlarıyla okuyarak, azimleriyle, çalışkanlıklarıyla en tepeye kadar çıkmıştır, bugün artık bunlar zor. Gelecek kuşakları da düşünmek zorundayız.” ifadeleri ile sözlerini sonlandırdı.

Kaynak: BÜLTEN